Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR DİŞLERİ ÇÜRÜTEN BAKTERİLER NASIL HAYATTA KALIYOR? Dişlerimiz çeşitli bakteriler yüzünden çürümekte. Bu bakterilerden biri olan bifidobacterium dentium’un kalıtımını çözen Parma Üniversitesi bilim insanı Marco Ventura, bakterilerin ağız boşluğundaki ortama ne kadar iyi uyum sağladıklarını gösterdi. Sindirim sistemimizde bifido bakterilerinin çeşitli türleri yaşıyor. Çoğu zararsız olan bu mikropların bazıları besinlerin parçalanmasına ve sindirilmesine yardımcı oldukları gibi bağışıklık sistemini de destekliyorlar. Hatta sağlığa yararlı bu özelliklerinden dolayı mesela yoğurt gibi probiyotik gıda ürünlerine katılmakta. Ancak ağız boşluğunda organizma için zararlı olan bir bifido bakterisi yaşamakta. Diş çürüklerinde en sık görülen bifido bakterisi, bifidobacterium dentium’dur. Marco Ventura ve ekibi şimdi bu mikrobun zararsız türlerinden nasıl ayrıldığını ve ağız boşluğuna ne şekilde uyum sağladığını inceledi. Sonuçlara göre B.dentium/Bd1 (incelenen tür bu şekilde adlandırılmış) şekeri parçalayan çok sayıda gene sahip. Bu sayede insanın besinle birlikte aldığı şeker maddelerini kendi metabolizmasında kullanabiliyor. Deneyler sonucunda ayrıca B.dentium’un yüksek asit oranını da tolere edebildiği anlaşılmış. Bu bulgu önemli çünkü dişlerin çürümeye başladığı yerlerde asit boldur. Asit dişin demineralize olmasına yol açmakta ki dişler de zaten bu şekilde çürümeye başlar. B.dentium öte yandan kendisine zararlı olan maddeleri (örneğin gargara gibi) etkisiz hale getiren bir dizi gene sahip. Bu özelliği sayesinde de zehirli maddeleri zararsız hale getirmekte. gösterenleri tespit etmiş. Araştırmanın başlangıcında hastalardan 164’üne Alzheimer, 522’sine ise kanser tanısı konmuştu. Araştırma süresince 478 kişide daha Alzheimer, 376 kişi de ise kanser gelişmiş. Sonuç olarak araştırmanın başında Alzheimer tanısı konan hastaların kansere yakalanma riski %69 daha düşük diyor uzmanlar. Araştırmanın başında kanser olan hastalarda ise Alzheimer riski yaklaşık olarak %43 daha düşük çıkmış. Bilim insanları iki hastalık arasındaki ilişkinin araştırılması sayesinde yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceğine inanıyorlar. gruba bir plasebo verilmiş. Katılımcılar üç hafta sonra reddedilme duygusunu açığa çıkaran bir bilgisayar oyunu oynarken bilim insanları da manyetik rezonans tomografisiyle beyin etkinliklerini izlemişler. Ağrı kesicinin bu durumda da beynin reddedilmeye karşı daha az reaksiyon göstermesine yardımcı olduğu görülmüş. İki grupta da bedensel ağrı ve sosyal acılardan sorumlu beyin bölgelerinde etkinlik meydana gelmiş, ancak Plasebo grubundaki katılımcıların beyinlerindeki etkinlik çok daha fazlaydı diyor bilim insanları. Anlaşıldığı üzere söz konusu ağrı kesici sosyal dışlanma gibi durumlarda ortaya çıkan sıkıntıları en azından geçici dindirmekte. Bu sorun aynı zamanda saldırgan ve antisosyal davranışları da tetiklediği için etki maddesinin bu tür problemleri de giderebileceği düşünülmekte. Bununla birlikte Paracetamol reçetesiz satılmakta olsa bile tamamen zararsız değil diye uyarıyor bilim insanları. İlaç karaciğere zarar verebildiğinden, uzun vadede kullanılabilirliği için mutlaka doktora başvurulması gerekiyor. Çin’in güneydoğusundaki ormanlarda yaşıyordu. Bilim insanları kuşa benzer bu canlıların zehirli olabileceği düşüncesine üst çenesindeki dikkat çekici girintiler ve dişlerindeki deliklerden dolayı ulaşmışlardı. Bunun üzerine fosili ayrıntılı bir biçimde inceleyen uzmanlar, günümüzdeki zehirli kertenkele ve yılanların zehir aparatlarıyla şaşırtıcı benzerlikler saptamışlar. Sinornithosaurus’un özellikle de üst diş dizisinin arkasındaki farklı uzunluklardaki dişler dikkat çekiciydi. Üst çenedeki girintiler ise zehir bezlerinin cepleri olabilirdi ve zehir bu ceplerdeki bir geçitten dişlere geçiyordu. İlkel zehirliler günümüzdeki kertenkelelere kıyasla daha uzun dişlere sahipti. Bu da onların diğer ilkel kuşları avladıklarını gösteriyor. Uzun dişler sık tüyleri daha kolay aşabildiği gibi ısırırken daha az kuvvet gerektirir. Sinornithosaurus avını yakaladıktan sonra, zehir yaraya akana kadar sıkıca tutuyordu diyor bilim insanları. Uzmanlar bundan sonra örneğin Microraptor gibi diğer canlıların da zehirli olup olmadığını araştıracak. AŞK ACISINA KARŞI AĞRI KESİCİ Amerikalı bir psikolog ekibinin seksen yedi katılımcıyla gerçekleştirdiği iki araştırma sonucu Paracetamol olarak bilinen ağrı kesincinin sadece baş ağrılarını değil yaralı kalpleri ve incinen duyguları da iyileştirdiği ortaya çıktı. Söz konusu ağrı kesici iki araştırmada da sosyal dışlanma veya reddedilme gibi durumlarda ortaya çıkan olumsuz duyguların etkisini azaltmış. Bilim insanları yine de aşk acısı çekenlerin Paracetamol almalarını önermiyorlar. Ağrı kesicinin bu etkisi ilk önce geniş kapsamlı araştırmalarla kanıtlanması ve daha iyi anlaşılması gerekir diyor Kentucky Üniversitesi’nden Nathan DeWall. Bedensel ağrıların ve sosyal acıların aynı beyin bölgesinde işlendiğinden yola çıkan DeWall, ağrı kesicinin bu yüzden aşk acısına iyi gelebileceğini düşünerek altmış iki katılımcıdan bazılarına her gün 1000mg iki Paracetamol tableti diğerlerine ise etkisiz ilaç plasebo vermiş. Bu şekilde Paracetamol grubundaki katılımcılarda düzelme gözlenirken, plasebo grubunda bir değişiklik yaşanmamış. Yirmi beş kişinin katıldığı ikinci araştırmada Paracetamol grubuna dört tablet, diğer ZEHİRLİ ISIRIK Sinornithosaurus cinsinden olan bu tüylü hayvan düşmanlarını zehirle etkisiz hale getiriyordu. Sonuç, kuşa benzeyen bu canlının dişlerini inceleyen Çinli bilim insanların ait. Kuşların ataları düşmanını ısırdıktan sonra dişlerindeki zehri yaraya akıtıyorlardı. Tahminlere göre zehir öldürücü değildi, sadece uyuşturucu etkisi vardı. Günümüzde de zehirli bir kertenkele türü (Heloderma horridum) düşmanlarıyla bu şekilde savaşır. Hindi büyüklüğünde olan Sinornithosaurus’lar bundan yaklaşık olarak 125 milyon yıl önce Tebeşir devrinde ŞEFFAF BALIK ÜRETİLDİ ALZHEİMER HASTALARINDA KANSER RİSKİ DÜŞÜK Altmış beş yaş üzerinde yaklaşık üç bin kişinin verilerini değerlendiren Amerikalı bilim insanları Alzheimer ve kanser arasında ilginç bir ilişki saptadı. Buna göre Alzheimer hastalarının kansere yakalanma olasılığı daha düşük. Kanser hastaları da Alzheimer hastalığına daha ender olarak yakalanıyorlar. Ancak bu iki hastalık arasındaki ilişkinin ne şekilde ortaya çıktığı henüz bilinmiyor. Washington Üniversitesi’nde (St.Louis) Catherine Roe ile çalışan bilim insanları, bir araştırma çerçevesinde kalp/dolaşım hastalıkları için incelenen hastaları sekiz yıl takip ederek kansere yakalananları veya demans belirtileri Japon bilim insanları, atmakta olan kalbi ve diğer organları görülebilen kırmızı balık ürettiler. Balığın pulları ve derisi pigment içermediği için organlarını görebilmek için balığı kesmek gerekmiyor diyor Mie Üniversitesi araştırmacısı Yutaka Tamaru. Bilim insanları şeffaf balığı üretebilmek için soluk derili kırmızı balıklarla melezleştirilmişler. Şeffaf balık tahminlere göre 25cm kadar büyüyor ve yirmi yıl yaşayabiliyor. Hiroşima Üniversitesi’nde araştıran diğer bir ekip ise önümüzdeki yıl şeffaf kurbağaların satışa sunulacağını açıkladı. Şeffaf balıklar laboratuvar ve ev hayvanı olarak yaklaşık olarak 76 Avroya satılacak. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma DEZENFEKSİYON MADDESİ ANTİBİYOTİĞE KARŞI DİRENÇ KAZANIYOR Pseudomonas aeruginosa bakterisini inceleyen İrlandalı bilim insanları, kullanılan dezenfeksiyon maddesi miktarının bakteriyi öldürmek için yeterli olmaması halinde, bakteri kalıtımının antibiyotiğe karşı dirençli hale gelecek şekilde değişime uğradığını saptadılar. Bilim insanları şimdiye dek, bakterilerin, sadece antibiyotiğin tüm bakterileri öldürmemesi halinde direnç kazandıklarını sanıyorlardı. Bu durumda hayatta kalan mikroorganizmalar, daha önce kullanılan antibiyotiğe direnç kazanan bakteri kökleri oluşturuyorlar. Özellikle de hastanelerde antibiyotiklere karşı direnç kazanan bakteri kökleri gelişmiştir. Ancak bakteriler sadece antibiyotikle değil dezenfeksiyon maddesiyle de öldürülebiliyor. Galway Üniversitesi’nde Gerard Fleming yönetiminde çalışan ekip, hastanelerde çok rastlanan bakteri kökü Pseudomonas aeruginosa’yı çeşitli miktarlarda dezenfeksiyon maddesiyle öldürmeye çalışmış. Söz konusu bakteri belli miktarda dezenfeksiyon maddesiyle yok edilmekte. Dezenfeksiyon maddesi bakterilerin tümünü öldürmeye yetmezse, geriye kalanlar sadece dezenfeksiyon maddesine değil daha önce kullanılmayan antibiyotiklere karşı bile direnç kazanıyorlar. Bilim insanları bundan sonra antibiyotiğe direnç kazandıran diğer faktörleri de araştırmak istiyorlar. CBT 1190/ 4 8 Ocak 2010