24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM İNSANININ SORUMLULUĞU Aydın taraf olmaktır Dr. Şükran Gölbaşı (İstanbul Kültür Üniversitesi) Herkes felsefe yapmalı. Felsefe yapmak, toplumda felsefe sözcüğüne yüklenilen negatif anlamda, anlaşılmaz bir şeyler zırvalamak değildir. Felsefe yapmak, sorgulamaktır, bir şeyin her şeyin neden, niçin öyle olduğunu anlamaya çalışmaktır. Bize sorgusuz dayatılan şeylerin ardındaki örtülü motifleri, niyetleri ancak felsefe yaparak sorgulayabiliriz. Herkes politika yapmalı. Politika yapmak sadece dar anlamda bir ülkenin yönetimine talip olmak değildir. Politika yapmak geniş anlamda, kendi geleceğine sahip çıkmaktır. Geleceğimizin nasıl olması gerektiğini başkalarının kararına bırakmak yerine kendimizin kurgulamasıdır. Bir öğrencinin harçlar konusunda yürüyüş yapması da, bir annenin kreş yemeklerini “Felsefe yapma”, “politika sağlık açısınyapma”, “enteldantel takıldan sorgulaması da, çok ma”, “ben tarafsızım” gibi canımızı yasözler günlük yaşamımızın sık kan konularda tekrarlanan replikleridir. İyi ve hiç ilgisiz durmak da, hepsi güzel olan şeyleri aşağılayaaslında bir çerak, değeri üzerinde tartışma şit siyaset yapyaratarak, toplumsal konularm a k t ı r . Buradan yola da sorumluluk almamanın ve çıktığımızda, yapamadığımız şeylerden kur“siyaset yaptulmanın bir yolunu bulmuş ve madığını söylemek” siyaset bu yolu çok beğenmiş olmalıyapmanın en yız ki tutturmuş gidiyoruz. yaman tarzıdır. Çünkü bu demektir ki, “ben kurulu düzenden memnunum, bu nedenle sorgulamaya hiç gerek duymuyorum, memnun olmayanların ne durumda olduğu beni hiç ilgilendirmez.” Yani kısaca ben şimdilik kazanan taraftayım demektir. Herkes entelektüel olmalı. Dantel kısmını (başka övünecek şeyleri olmadığından olsa gerek) entelektüel olmadıklarıyla övünenlere bırakıyorum. Entelektüel olmak, “bir aydın olarak insanın, sadece kendi dar uğraş alanının dışına çıkıp yaşadığı toplumun –ve diğer toplumların sorunlarıyla da ilgilenmektir”. Her bilim insanı, esasında konusunda uzmandır. Kendi uğraş alanına ilişkin derinlemesine bilgiye sahip insandır, fakat çağının sorunlarıyla ilgilenmiyorsa sadece uzmandır, “aydın” ya da “entelektüel” sıfatını hak etmez. Aydın, sözcüğünden anlamamız gereken sadece aydınlanmış insan değil, ışığını aydınlatmak için kullanan insandır. İşte o zaman entelektüel sıfatını hak eder. Çok az entelektüel çıkarabilmiş bir ülke olarak, her gece dantellerimizin(!) TV’den ilmik ilmik dantela gibi işledikleri zihniyetlerin o bir avuç entelektüelimize de ölüm tuzakları CBT 1190 / 12 8 Ocak 2010 kurduğu ülkede yaşamanın utancını taşıyarak diyorum ki, en azından erişemediklerimizin önünde saygıyla eğilecek kadar erdeme sahip olabilmeye çalışsak. Hakikat dediğimiz şeyin çeşitli tarihi bağlamlarda ve sosyal bağlamlarda değiştiğini kabul ederek bilim yapmalıyız. Hangi epistemik cemaatin üyesi olduğumuzu baştan belirtmek, araştırmalarımızın geçerliliği ve güvenilirliğinin etik temelidir. Eğer sosyal bir araştırma yapıyorsak, araştırdığımız şeyin ve araştırıcı olarak kendimizin, içinde yaşadığımız toplumun ve kültürün bir parçası olduğunu teslim etmeliyiz. DÜRÜST VE AÇIK OLMAK Örneğin bu ülkenin en yakıcı sorunları olan Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu konusunda konuşuyorsak, seçmeli olarak yararlandığımız kaynakların hangileri olduğunu, diğerlerini neden dışladığımızı ve yaslandığımız kuramların ardındaki siyasal konsensüsleri ve tarihi bağlamı açıklamak zorundayız. Aksi takdirde belli bir tarihi dönemin ya da toplum anlayışının ürünü olan görüş ve kuramları genelgeçer doğrular gibi vererek insanları yanıltmış oluruz ki buna hakkımız yoktur. Bunu yaptığımızda, yaptığımız bilimin herhangi bir ideolojiden farkı yoktur. İşte taraf olmaktan kastım da budur. Mademki belli bir tarihin ve siyasal konjonktürün ürünü olan bir kuramı savunuyoruz, daha çalışmamızın eğer TV’ye çıkıp topluma sesleniyorsak, konuşmamızın en başından bundan ilgili herkesi haberdar etmek zorundayız. Bu, çalışmanın bilimselliği kadar bilim ahlakı ile de doğrudan alakalı bir konudur. Tarafsız bir konum olmadığına göre, öncelikle ne tarafta olduğumuzu, araştırmamızı hangi kaynakların fonladığını, varsa hangi siyasi ya da sosyal otoritelere sırtımızı yasladığımızı, araştırmanın sonuçlarının kime/neye hizmet edeceğini açıklamak zorundayız. Aksi takdirde tarafsızlığın dayanılmaz hafifliğinin ahlaki hafiflik olarak algılanma riski doğabilir. Bilim adamı tarafsız olmak değil öncelikle dürüst ve açık olmak, tarafını apaçık ortaya koymak zorundadır. Bu, bir araştırmaya henüz başlarken, toplum ve insana ilişkin varsayımlarımızı baştan açıklamayı gerektirir. Açıklayalım ki, herkes, dediklerimizi doğal yasalar gibi algılamasın. Bir araştırma sonunda bulguladığımız her şey ve vardığımız sonuç; her durum ve koşulda değil ancak bu temel varsayımlarımız doğrultusunda geçerlidir. Sorduğumuz sorular, bu temel varsayımlar doğrultusunda doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir ve ancak o kadar doğrudur. Araştırma sonuçlarımız; neyi açığa çıkarmak, açıklamak ya da neye/kime hizmet etmek için hangi soruları sorduğumuzla doğrudan alakalıdır. Aynı şekilde, izlediğimiz yol ve yöntemler de... Eğer bilim insanı olarak ülkemizin meseleleri hakkında televizyona çıkıp görüş bildiriyorsak, gazetelere yazıyorsak aynı duyarlıklar içinde davranmalıyız. Bilim insanını, onurlandırması gereken şey, tarafsız olmakla böbürlenmek değil, hangi tarafta olduğunu ve niçin o tarafta olduğunu açıklayabilecek yüreğe sahip olmaktır. Tıpkı Edward Said gibi, tıpkı Filistinli çocuklarla birlikte karşı tarafa taş attığı için üniversiteden atılmasını talep edenlere karşı onu savunan üniversite rektörünün yaptığı gibi. *Bilimde birbirinden çok farklı, hatta karşıt ilkelerin birlikte var olduğu aşırı çoğulculuk hali. **Bu yazıyı henüz bitirmiştim ki CBT’e göndermeden MMF 7 sempozyumuna katıldım. Sempozyumda Prof.Dr. Rennan Pekünlü beni tekzip edercesine anarşizmin ahlak anlayışı ile ilgili bir bildiri sunarak Kropotkin’i okuyana kadar kendisinin de aslında ahlaki anlamda bir anarşist olduğunu fark etmediğini ifade etti. Bildiriyi okumak isteyenler bu linkten ulaşabilir: http://astronomy.sci.ege.edu.tr/~rpekunlu Herkes zaten taraftır. Tarafsız bir konum yoktur. Bilim adamının tarafsız olduğunu iddia etmesi, sıradan vatandaşın tarafsız olduğunu iddia etmesinden çok daha tehlikelidir. Çünkü bu toplumda, esasında genel olarak Batı’nın biçimlendiriciliğinde modernleşmiş toplumlardabilimin nesnel ve tarafsız olduğu yönünde yerleşik bir inanç vardır. Bu inanç nedeniyledir ki sıradan insanların, bilim insanlarının çıkıp ekrandan savunduğu şeyleri, genel geçer doğrular olarak algılama riski vardır. Türkiye’de de çoğunluğun görüşü; “Bilim adamı tarafsızdır, tarafsız olmalıdır“ yönündedir. Peki ne demek tarafsız olmak? Yaşadığımız sosyal bağlamda siyasi ve sosyal bütün yaklaşımların, ideolojilerin ötesinde, hepsini kapsayan ya da dışlayan bir yer mi var? Hepsini kapsamak diye bir şey söz konusu bile değilken, hepsini dışlamanın ise bizi anarşizme* götürdüğünü biliyoruz. Anarşizm sözcüğünün telaffuzuna bile katlanamayan bir toplumun bilim insanları olarak böyle bir konumu savunanımıza ben henüz rastlamadım**. Bu durumda bilim insanlarımız tarafsız olduklarını ya da olunması gerektiğini savunmakla neyi kastediyorlar acaba? Tarafsız olduğunu savunan bilim insanlarının, yaptığını iddia ettikleri tarafsız bilimin ne anlama geldiğini, nasıl bir yerden bize seslendiklerini, nasıl bir dünya için bilim yaptıklarını birileri çıkıp açıklayabilir mi? Böylece şu tarafsızlık ütopyasına bir son verip, herkesin nereden seslendiği, kime ve nereye seslendiğini görme imkânımız olsun. TARAFSIZ OLMANIN ANLAMI Tarafsız olmak, bence düpedüz, sorgusuzsualsiz egemen siyasal ve sosyal anlayışın çizgisinde olmak, o çizgide bilim yapmaktır. Yani, araştırmalarımızın, bulgularımızın, kurulu düzeni sorgulamaktan kaçınması, düzenin hakkını yediklerinin ve görmezden geldiklerinin hakkını sorgulamaması ve bu konudaki örtülü konsensüsü tarafsız kimliğine halel getirmeyecek tarzda örtülü bir şekilde onaylamasıdır. Ee peki “tarafsız kalmak” ne demek oluyor bu durumda? Bundan, mevcut düzenin hiç değişmediğini mi, yoksa değişen düzenle birlikte bu tarafsız konumun da habire yer değiştirdiğini mi anlamamız gerekiyor? Bilim adamı, illa çoğunluğun saf tuttuğu tarafta olmayı, tercih edilen tabirle tarafsız olmayı yeğleyebilir. Tut ki fonların, kaynakların, siyasi iradenin olduğu tarafta olmayı yeğledi. Topluma seslenirken, bununla ilgili açıklamaları yapmakla yükümlüdür. Sosyal bilimlerde, bir tek gerçeklik olmadığı gibi, ona giden tek bir yol ve yöntem de söz konusu değildir. Yani bu birçok yol, birçok konum arasından giden bir orta yol maalesef yoktur. Sosyal bilimler söz konusu olduğunda, izlediğimiz yollar, sorduğumuz sorular bizi farklı sonuçlara götürür. Bilim de, bilgi de esasında bir toplumsal kurmacadır. Ortada, birilerinin tekelinde olan bir hakikat yoktur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle