17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İzmir’in hakkı Sayın Osman Bahadır’ın “Dilimizdeki Evrim” (CBT, 1167 (31 Temmuz 2009) başlıklı yazısından esinlenerek konuyu İzmir açısından kısaca ele almak istiyorum. Zeki Arıkan, [email protected] T ürk dilinin gelişme ve sadeleşme evreleri genellikle İstanbul odaklı olarak açıklanır. Selanik’e Genç Kalemler’den ötürü yer verilir. Fakat İzmir’in nedense adı hiç geçmez. Yalnız A. Sırrı Levend, İzmir’e biraz yer ayırır. Bunda, İzmir’in uluslararası bir liman kenti, bir ticaret merkezi, bir pazar yeri olmasının etkisi büyüktür. 1940’lı yıllarda Dr. Ziya Somar’ın başlattığı ve onun yolundan gidenlerin sürdürdüğü araştırmalar hep göz ardı edilmiştir. İzmir’in Tanzimat’tan sonraki gelişmelerde yavaş da olsa önemli bir kültür merkezi konumuna geldiğine şüphe yok. Buraya gönderilen ileri görüşlü valiler bu alanda önemli bir rol oynadı. Ama gerek burada yetişen, gerek İzmir’e sürgün olarak gönderilen aydınların çabalarını özellikle belirtmek gerekir. Vilayet matbaasının kurulması ileri bir adımdır. Burada basılan Devir ve İntibah gibi ilk özel gazeteler, pek uzun ömür olmadı. 1876’da Karidi Efendi’nin çıkardığı, Türkçe İzmir Meşruti bir yönetimi savunur. İmparatorluk içindeki yerel dillerin konuşulmasından yanadır. Fakat Karidi Efendi’nin asıl amacı Türkçe’nin bütün imparatorluğu kucaklayan ulusal bir dil konumuna gelmesidir: “En büyük ihtiyac m z Tamimi Lisan millidir.” Halit Ziya, Tevfik Nevzat ve Bıçakçızade Hakkı gibi gençler, İzmir’in kültürel gelişmesinde çok büyük rol oynarlar. Yaşları 20 dolaylarındadır. İlk edebi dergi Nevruz’u bunlar çıkarır. 1866’da Halit Ziya ile Nevzat’ın Hizmet gazetesini çıkarması İzmir basınında bir devrimdir. Halit Ziya doğrudan doğruya halk dilinden derleyeceği söz ve deyimlere dayalı bir Türkçe sözlük hazırlığına girişir. (Bu girişim İstanbul’dan engellenir) Hem Şemsettin Sami’den 10 yıl önce… Sürgün olarak o tarihlerde İzmir’de yaşayan Tahir Kenan, ilk Türk dili gramerini yazar ve yayımlar. (Kavaidi Lisan Türkî) İzmir’de “Türkçe yazmak çığırı” bir akım olarak ortaya çıkar. Yalın bir dille yazmak deyim yerindeyse İzmir’de moda olur. Dil tartışmaları basında önemli bir yer bulur. Yine İzmir’deki sürgünlerden Türkçü Necip ve Mehmet Şeref (Aykut) İzmir gazetelerinde yazdıkları yazılarla sorunu bilimsel yöntemlerle derinlemesine araştırırlar. Bu tartışmalar yine İstanbul’ca engellenir. Bununla birlikte II. Meşrutiyet’ten önce yayına giren Ziraat ve Ticaret gazetesi dilde sadeleşmenin en yalın örneklerini verir. İkinci Meşrutiyet’in duyurulması İzmir’de yepyeni bir hava yaratır. Yeni gazeteler arka arkaya yayına girer. Bunların kimileri kısa, kimileri uzun ömürlü olur. Dilde sadeleşmenin en ilginç ve şaşırtıcı örneklerini Köylü gazetesi verir. Gazete daha çok kırsal kesime yönelik olduğu için yalın bir dil kullanır. Köylü, sözcük uydurur, halk dilindeki söz ve deyimleri yazı diline göçürür. O tarihlerde artık kullanılmayan Türkçenin arkaik sözlerini güncelleştirmeye çalışır. Köy çocuklarının okutulması, köylünün aydınlatılması için farklı bir eğitim uygulamasını salık verir. Köy Enstitüleri modeline benzer bir yapılaşma önerir. Diğer gazetelerden özellikle İstanbul basınından yaptığı alıntıları kendi dil anlayışına uydurur. Yine aynı gazetede Kuşadalı Mahmut Esat (Bozkurt) oldukça yalın bir dille “Köylü Emmilerle” dertleşir, onların sorunlarını dile getirir. Köylü, kooperatifi ortaklama, heyeti nasihayı örgütleyici dernek, sulhu barışıklık sözcükleriyle karşılar. Kısacası II. Meşrutiyet döneminde dilde sadeleşme akımında Köylü’nün büyük bir payı vardır. Ancak gazetenin işgalden önce Yunanlılar tarafından satın alınması, Köylü’nün üç yıl boyunca Yunan çıkarlarına hizmet etmesi, sonunda baş yazarı ve sahibi Mehmet Refet (Menekşelioğlu)’in 150’likler listesinde yer alması bu gazetenin kültürel rolünün tamamen geri plana itilmesine neden oldu. Bu, bir dramdır. Bu aralar mutlaka okunmal Tınaz Titiz B u hafta bir kitap yayımlandı: “Kolay Matematik[i]“. Adına bakıp sadece matematikle ilgilenenler ve öğrenciler için olduğunu sanabilirsiniz. Ne demek istediğimi daha iyi anlatmak için önsözünü (ben yazdım) aşağı alıyorum: “Günümüz bilgi ça . Bilgisayar n bir t klamas bilgi gereksinmelerimizi giderebiliyor. Harika! Ancak ça m z ku kusuzlu un derinle mesine de yol açt . Arama motorlar ndaki yan tlar o denli çok ve rahatlat c ki, bunlar n do ruluklar ndan ya da geçerlilik s n rlar ndan ku kulanmak kimin akl na gelir? te böyle ku kusuzluk konusunda sorunlu bir toplumda, matemati i e lendirici bir boya ile boyay p do rular m zdan ku kuland racak hale getirmek çok zekice bir ‘bulu ’tur. Kitab n tasla n ilk gördü ümde birçok yerini düzeltmek istedim. Eksik tan mlanm , dolay s yla cevaplanmas olanaks z, yan tlar a ikarm gibi duran sorular vs. Daha sonra cevaplara bak nca do rular ma ne denli sar lm oldu umu utanarak gördüm. Ezber (ku kusuzluk) ile nas l mücadele edilmesi gerekti ini 15 y ld r dü ünen biri olarak, bunun en iyi yolunun insanlar çok do ru sand klar hakk nda ku kuya dü ürmek oldu unu bana bu kitap gösterdi.” İnsanın doğrularından şüpheye düşmesi konusunda bugüne kadar çok kişiyle konuştum, konuşuyorum. Çoğu kimse, bilimin temelinin kuşku olduğunu, kuşku olmasaydı hala taş devrinde yaşayacağımızı, tüm keşif ve icatların kuşku konusunda gerçekleştiğini vs uzun uzadıya ve örneklerle anlatıyor. Ve ondan sonra da, doğruluğundan kuşkulanılmaması gereken bir takım “gerçekler” olduğunu, bu gerçekleri doğrulayan çok sayıda “kanıt” bulunduğunu, bunlara inanmamanın bir başka tür bağnazlık olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.Hele konu çocuklara gelince, o “gerçekliğinden kuşku duyulmaması gereken doğrular” konusunda da kuşkuya düşürülecek çocukların nasıl birer nihilist olup çıkacakları bir kabus gibi görülüyor. Kişinin özgürleşmesi önce, kendi değer yargıları konusunda iyiden iyiye kafasının karışmasına bağlı. Kitabı, özgürleşmeye adım atmak isteyenlere öneriyorum. [i] Kolay Matematik, Ali Yalman, Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd., (0212) 5115303, www.alfakitap.com, İstanbul, 2009 Üreten ekonomiye geçmeliyiz! Ba ftaraf 6,7. sayfada G. Kore, Japonya: % 36 oranlarına ulaşmış durumda. Bu ülkelerle GSMH karşılaştırması ( Milyar $ olarak): Çin 1237, Japonya: 3996, ABD: 10445, 10 yeni AB ülkesi:435, 15 eski AB Ülkesi: 8603, Türkiye 850 (2006:400). Araştırıcı sayısı yukarıdaki ülkelerde 10000 kişi başına 100200 arası (ABD de 150), bizde hesaplamaya göre 510 kişi, hedef 2030’a ulaşabilmektir. CBT 1173/15 11 Eylül 2009 sında yer alan Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nde bilim insanları yanı sıra, yerel yöneticilerin katılımıyla gerçekleşti. Enstitünün ana gelir kaynağını da bu yerel yönetimler sağlıyor, bilimsel destek ise Bilim ve Teknoloji Bakanlığından. Yer seçimi planlaması ve izlenmesi gibi programların giderlerinin de büyük bir kısmı yerel yönetimden sağlanıyor. Bunun da büyük kısmı midye üretiminden yaklaşık 250.000 ton 125* 10 6 Euro ile gelirlerden geliyor. Akdeniz’de ve Atlantik sahillerinde midye ve istiridye yetiştiriciliği birkaç yüzyıllık geçmişe sahip iken deniz balık yetiştiriciliği çok yeni bir konu. İspanya, Italya, Hırvatistan, Arnavutluk, Yunanistan, Fas ve Türkiye’den katılan uzmanlar ve bakanlıklardan katılan yetkililer Akdeniz’de deniz balıkları yetiştiriciliğinin sadece 2025 yıla sahip olmasından dolayı düzenlemelerdeki farklılıkların altını çizdiler. Yasal düzenlemeler yer kiralanmasındaki izin süreci, ÇED ve işletmelerin kurulduktan sonra izlenmesi olarak 3 ana başlıkta incelendi. Özellikle Çevresel Etki Değerlendirme raporlarının daha sonraki işletmelerin izlenmesinde temel oluşturması anlamındaki önemi vurgulandı. Akdeniz’de kıyı kullanıcıları arasında en son sahneye çıkan deniz balıkları yetiştiriciliği kıyıdaki sorunların merkezi olması da hemen hemen tüm Akdeniz ülkelerinde ortak noktaydı. Kıyı bölgesinin planlanması ve yönetiminin, uygulamada en azından bu 7 ülke katılımcıları tarafından ülkelerinde tam anlamıyla gerçekleşmediği vurgulandı. Toplantıda Akdeniz ülkeleri arasında deniz yetiştiriciliğinin yasal düzenlemeleri konusunda belli bir standart olmadığı, ama yasaların ve düzenlemeler arasında harmoni yaratılabileceği konusu da tartışıldı. Balıkçılıktaki üretimin zaman zaman gerilediği veya durakladığı bu dönemde deniz balık yetiştiriciliği konusunun gerçekten önemli bir konu olduğu FAO tarafından vurgulandı. Yetiştiriciliğinin bu ülkelerde kendine has bir kanunu olmadığı, ya balıkçılık kanunları ya da tarım kanunları içinde yer alması da bazen uygulamaların daha karmaşık hale dönüştüğü yönündeydi. Özellikle ülkemizde balıkçılığımızın Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın içinde genel müdürlükle temsil edilmediği düşünülürse, ne kadar çok yapacak işimiz olduğu ortaya çıkar. AMAÇ VE HEDEF OLMALI Tarım alanları şehirleşme ve sanayileşme tehdidinden korunarak Türkiye’nin dünya ölçüsünde rekabet sağlayacağı alanlar çoğaltılmalı. Öncelikli sanayileşme stratejileri geliştirilip, uygulanmalı. Biyoteknoloji, genetik mühendisliği, tıbbi ve teknik alet üretimi, yarı iletken teknolojisi başta olmak üzere gelişen çevreye de zarar vermeyen ileri teknoloji üretimine ağırlık verilmeli. Büyük araştırma hedefleri saptanmalı, gençlerin önüne koyabilmeli ve gençlerde araştırıcılarda heyecan yaratabilmeliyiz. Bu hedefler Atom bombası yapımı (Manhatten pr.) gibi ölüm makinesi yapma yerine, nükleer veya güneş enerjisinden yararlanma, alternatif enerji üretimi, Ay’a sefer, GAP, GENOM, Enerji, İletişim olabilir. Çağımıza yön veren teknolojiler: İletişim teknolojisi, Gen teknolojisi, Uzay teknolojisi, Nanoteknoloji, gibi ileri teknolojilerle çalışan merkezler kurulmalı, sayıları artırılarak bilim yanında teknoloji de üretmeleri de desteklenmelidir. Hedefinizi belirleyerek çaba harcadığınızda başarmamak söz konusu değildir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle