02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık Batılılaşmanın meme kanseri üzerindeki etkileri Prof. Dr. Şükrü Aktan Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü, Meme Sağlığı ve Hastalıkları Birimi 1. Meme kanserine günümüzde neden olan faktörler nelerdir? Meme kanseri üretken yaşta kadınlar arasında sıklıkla görülen bir kanser türüdür ve nadir de olsa erkeklerde de görülebiliyor. Günümüzde kanseri ortaya çıkaran en önemli faktörler arasında sayılabilir; hastaların genetik özellikleri, hastalara ait bazı özellikler, kansere ortam hazırlayabilecek bazı riskler. Örneğin âdetin erken yaşta başlaması, geç menopoz, doğum yapmamak, süt emdirmemek, aşırı kilo, aşırı alkol tüketimi gibi nedenler meme kanserinde risk faktörü olarak nitelendirilmektedir. 2. Meme kanserinden nas l korunulabilir? Her kanser türü gibi meme kanseri de sessiz ve gizli seyreder. Klasik belirtisi, memede hastanın fark ettiği veya doktor tarafından muayene sırasında saptanan kitlenin varlığıdır. Hastalığın erken tanısı derken, daha kitle ele gelmeden kanserin ortaya çıkarılmasını anlıyoruz. Modern teknolojik yöntemler sayesinde uzman doktorlar meme kanserine erken tanı koyabiliyorlar. Bu nedenle 30 yaş sonrası kadınların her yıl en az bir kez meme muayenesi için doktora başvurmaları ve 40 yaşına kadar her yıl ultrasonografi yaptırmaları tavsiye edilmektedir. 40 yaş sonrası ise fizik muayeneye, ultrasonografi ile birlikte mutlak olarak mamografi de tetkiklere eklenmeli. Böylece memede daha kitle oluşmadan kanseri belirleyebilecek bir takım bulgular elde edilir ve erken zamanda biyopsi veya cerrahi girişimler gündeme gelebilir. Batılılaşmaya yönelik bir yaşam değişikliği, bu oranı 15 ile 20 arasında 1 kadına indirgediği bildiriliyor. Buna kısaca Batılılaşma yani modern yaşam dersek, ülkelerdeki sosyoekonomik ve teknolojik gelişim, meme kanseri görülme sıklığında son 10 yılda belirgin bir artış ortaya çıkartmıştır. Bu etkenler âdetin erken yaşta başlaması, menopoz yaşının ileri yaşlara uzaması nedeniyle kadınların daha fazla östrojen hormonuna maruz kalmaları, meme kanseri artışını tetikleyen bir etmen olarak düşündürmekte. Yine modern yaşamda kadınların genç yaşta anne olmaları, daha az süt emdirmeleri veya hiç doğum yapmamaları kanserin ortaya çıkışını etkileyici unsurlardır. Ortamdaki kimyasal maddeler, radyasyona maruz kalma, çevre kirliliği, bazı hormonların düzensiz kullanımı bu etkenler içerisinde sayılabilir. Dikkatsiz beslenme nedeniyle oluşan kilo artımları, aşırı alkol tüketimi, hareketsizlik ve egzersiz yapmama gibi nedenler de meme kanseri için tetikleyici nedenler arasında sayılıyor. Özetleyecek olursak, Batılılaşma diye nitelendirilen sosyal yapının aslında medeniyetin ilerlemesi ile yakın ilgisi olduğu, modern teknolojinin insana sayısız yararlar sağlarken diğer yandan da bazı problemleri ortaya çıkardığı izlenimini yadsıyamayız.İşte bu sorunlardan biri de hanımların korkulu rüyası meme kanseri... Prof. Dr. Şükrü Aktan 5. Meme kanserinde erken tan da yard mc etkenler neler? Bu konuda hastalara ve doktorlara düşen görevler vardır. Hastalara düşen görevlerin başında meme sağlığına önem vermek gelir. Ayrıca 20 yaşından itibaren her kadının kendi kendine meme muayenesine alışması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kadınların yıllık doktor muayenesi (özellikle meme konusunda deneyimli genel cerrahi uzmanı) ve radyolojik görüntüleme tekniklerinden (ultrasonografi ve mamografi gibi) yararlanması gerekir. Bunun iki yararı şöylece özetlenebilir; a Oluşabilecek bazı değişimlerin erken ortaya çıkartılması ve yakın takibi olanağı sağlanır. b Gelişmekte olan veya başlangıçtaki meme kanseri olgularında erken tedavi şansı doğar. Bu nedenle daha ele gelmeyen bir meme kanserinde en iyi yardımcı tetkik, radyolojik görüntülemedir. Modern yaşamın kanseri arttırmasına rağmen, teknoloji sayesinde meme kanseri erken tanınabilir bir hastalıktır. Meme kanseri tedavisinde son 20 yıldır gelinen nokta gerçekten çok yüz güldürücüdür. Özellikle meme koruyucu cerrahi ve sonrası kemoterapi ve radyoterapideki gelişmeler bunun en belirgin özelliğidir. Ancak kadınlar asla, “nasıl olsa bu teşhis edilip, tedavi ediliyor” düşüncesi ile ihmalkâr davranmamalı ve meme sağlığına ciddiyetle önem vermeli. Yıllık kontrollerin akılda tutulması ve buna uyulması halinde erken teşhisin yararının tartışılamaz olacağı unutulmamalıdır. 4. Kanserden korunmada de i tirilebilir veya de i tirilemez faktörler neler? Özellikle meme kanserinde değiştirilemez risk faktörlerinin başında genetik geçiş özelliği sayılabilir. Birinci derece yakın kan akrabalarında meme kanseri saptanmış bir kadının meme kanseri olabilme riski, ailesinde kanser olmayanlara oranla iki ila üç kat daha fazladır. Bu oran ailesinde iki veya daha fazla kişide meme kanseri olan kadınlarda 4 ila 6 katına kadar çıkabiliyor. Erken âdet görme değiştirilemez faktörler arasında sayılır. Memede kanser öncesi oluşabilecek hücresel değişiklikler de (atipi, hiperpilazi diye nitelendirilen) değiştirilemez faktörler arasındadır. Değiştirilebilecek faktörler ise, ilk kez anne olma yaşı, anne olmak, süt emdirmek, kilo almamak, düzenli egzersiz yapmak, bir takım ek hormonal ilaçlardan uzak kalmak sayılabilir. 3. Günümüzde meme kanserini artt r c etkenler var m d r? Meme kanserine, modern toplumlarda oldukça sık rastlanılıyor. Gelişmiş toplumlarda, gelişen ve gelişmemiş toplumlara oranla çok daha fazla. Örneğin ABD’de her 8 kadından 1’i yaşamları boyunca meme kanserine yakalanma riski içindeyken, Uzakdoğu’da ve gelişen toplumlarda bu oran 20 ile 26 kadında 1'dir. Ancak son zamanlarda Uzakdoğu ülkelerinde HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz [email protected] “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Yetkili ve Görevli Organlarına ve Kamuoyuna! Ormanlara Zarar Verecek Hiçbir Faaliyete İzin Verilemez Biz aşağıda imzası olanlar, Antalya ili, Konyaaltı ilçesi, Hisarçandır köyü, Akçaisa Mahallesi’nde faaliyete geçmiş bulunan maden ocağının kapatılarak, ruhsatının iptal edilmesini talep ediyoruz. Ormanımızın yok edilmesini istemiyoruz. İnsanlarımızın, hayvanlarımızın, meyve ağaçlarımızın, sebze bahçelerimizin bu ocağın yaratacağı zararlardan, hastalıklardan korunmasını istiyoruz. Havamızın, suyumuzun temiz kalmasını istiyoruz. ormanımızın gür, çevremizin sağlıklı olmasını istiyoruz.” Ülkenin köylüleri birer Kassandra’ya dönüştüler. Gün geçmiyor ki, bir başka köşesinden yurdun böyle bir çağrı gözümüze çarpmasın, kulağımıza çalınmasın! Hali, mecali kalmamış köylülerimiz devlet ricalinin kapılarına kapanıyor, dilekçeler veriyor, onu, otuzu bir araya gelip davalar açıyor, gidip bu ocakları bir nefsi müdafaa heyecanıyla işgal ediyorlar. Yerin üstündekini, altındakine kurban ettirmemek için; altınına, gümüşüne, elmasına hayatı kurban ettirmemek için aklının erdiği, gücünün yettiği kadar, çıkar hırsıyla gözü dönmüş bürokratına, sözde işadamı soyguncusuna, politikacısına karşı direnmeye çalışıyor. Elbette madenler aranır, çıkarılır, ülkenin gereksinimlerine harcanır bunlar. Ama bunu CBT 1173 / 13 11 Eylül 2009 yüksek bir kamu yararı bilinci ve bilgisiyle, ülkenin bilimcilerinin, bilgelerinin, bu işlerden doğrudan mağdurlarının aydınlamış onamlarının alınmasıyla bu dönüşümsüz işlere girişilir. Avukatımız Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün iki yılda yetmiş beş bin maden arama ruhsatı verdiğini söyledi. Bir iş gününe yüzü aşkın ruhsatın düştüğü bu işgüzârlığın neresindedir bu sorumluluk bilinci? Bu gayretkeşlik ne uğrunadır? Çok önemli bir kısmı ormanla kaplı olan Antalya İli’ne kısa sürede 2300 taşocağı ruhsatının verildiğini okuduk gazetelerden. Devlet işgal altındayken, ülke talan alanıyken, bu sömürgenlerin gözünü koyu, karanlık bir hırs bürümüşken, direnen köylüler hakkında bir sulh ceza mahkemesinin verdiği şu kararı duygulanarak okuyoruz: “ (…)Doğayı ve çevreyi korumak her duyarlı yurttaşın yurttaşlık görevidir. Böylesine kamusal bir yarar için sanıkların özel bir kişi ya da kuruluşa ait olmadığı, böyle bir yerin bitişiğindeki kamuya ait orman içi yol olduğu anlaşılan yerde, doğal güzellikleri ve çevreyi korumak adına oluşturdukları anlık bir tepki sonucu yaptıkları oturma eyleminin; mahkememizce anayasamızın 34. maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesi ve 2911 sayılı yasa hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde ve yine TCK 117. maddesinin unsurları birlikte değerlendirildiğinde sanıkların, geliştirdikleri anlık ve demokratik bir hakka dayalı bu tepkinin suç oluşturmayacağı yasal kanısı mahkememizde oluştuğundan ve tüm evrak kapsamından açıkça anlaşılan bu durum nedeniyle sanıkların sorgularının yapılmasına da gerek duyulmadığından CMK 193/2 maddesi dikkate alınarak oluşmayan yakıştırılan suçtan sanıkların beraati yönünde aşağıdaki gibi karar verilmiştir. (…)” İşte, uygar karşı koymaya saygılı uygar bir mahkeme kararı! Yargıçların “yargıç” olabilme fırsatını elde edebildikleri ender durumlardan birisidir bu. Her yargıç, her mahkeme bu önemli ayrımı her zaman göremez. Sivil itaatsizliğin bir “hak” olduğunu bu bilgece kararlardan öğreniyoruz. Maden aratma şebekesinin arsızlığı öyle bir raddeye geldi ki, bu şebekenin failleri Allahın kumu için dahi ormanları binlerce dönümlük arama ruhsatları vererek söktürmeye, köyleri, insanlarını tozuyla, dumanıyla, dinamitiyle asgari yaşam koşullarında tehdide cüret etmekte hiçbir beis görmüyor. Yukarıdaki karar, kum çıkarmak için ünlü “Kurşunlu Şelalesi”ni ve çevresini gözden çıkaran bir ihtirasa gem vuran bir karardır. Yargıçlar köylüleri, köylüler yargıçları yalnız bırakmamalıdır. Yazının başlığı anayasamızın 169. maddesinin üçüncü fıkrasının ilk cümlesidir. Birinci fıkrasının ilk cümlesinde ise devletin ormanların korunması için gereken tüm tedbirleri alacağı yazılıdır. Bunlar yalnızca güzel laflar mıdır? Çirkin adamların hükmettiği yerde hâlâ güzel kalabilmek hem anayasamız, hem ormanlarımız, hem de köylülerimiz, yargıçlarımız için çok değerli bir şeydir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle