23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com “Üniversite sanayi işbirliğinde zaman, gelecekte başlar: Müşterinin sürekli değişen istekleri de göz önünde tutularak geleceğin ürünleri tarif edilir. Gereken yeni bilgi ve yeni teknolojiler belirlenir. Bugüne dönülerek araştırma program ve projelerinin tasarlanması ile sürer...” Refik Üreyen Tuzla Tersanesi’nde hücumbot üreten Yonca Onuk’un Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ekber Onuk: Deneyimlerimizi Paylaşmak (2) Üniversitesanayi işbirliğinin sağlanmasında en büyük zorluk nedir? Türkiye pratiğinde daha çok görülen odur ki, sanayicimiz üniversiteden, bastıran günlük sorunlarına çözüm bulmasını bekler ve kafasında da bu beklentisine yanıt verebilecek nitelikte bir üniversite tasavvuru vardır. Özellikle teknik üniversitelerdeki akademisyenlerimiz, elbette, ülke sanayiine yardımcı olmak, bilgi ve deneyimlerinden sanayii yararlandırmak isterler; ama, onların da sanayimizden belli beklentileri vardır. İsterler ki, sanayiden gelen talepleri karşılamak için yapacakları çalışmalar kendi bilimsel uğraşlarıyla, bilimsel düzeyleriyle örtüşsün; bu talebi karşılamak kendi akademik çalışmalarına sekte vurmasın ve zaman açısından pek fazla sıkboğaz edilmesinler. Beklentiler, kafalarda biçilen karşılıklı roller uyuşmayınca ki çoğu kez ülkemizde olan budur, işbirliği olmaz ve taraflar bundan hep de karşı tarafı sorumlu tutarlar. İşte böylesi bir kör noktanın ortaya çıkmaması için, ‘ÜniversiteSanayi İşbirliği Ulusal Kongresi2008’de dinlediğimiz deneyim aktarımlarından güzel bir örnek vereyim. Sanayiden gelen bir mühendis, ARÇELİK’in ARGE biriminin kurucusu, bir ARGE ve inovasyon yöneticisi olarak Refik Üreyen, kendi deneyimlerinden hareketle der ki: “Hangi ürün, ne zaman pazarda olmalı, ürünü tasarlayıp geliştirmek ve üretimi için hangi bilgi ve teknoloji elde edilecek; buna karar vermek [sanayi açısından, üniversiteyle işbirliği yapabilmek için atılması gereken] ilk adım olacaktır. Bunun için, sanayimizin ileriye bakabilmesi, hattâ ilk olarak ülkenin ileriye dönük politikalarının bu karar aşamasında, bir veri olarak yer alması gereklidir. Sanayi firması hangi teknolojilere sahip olduğunu, gelecekte hangi teknolojilere/bilgilere gereksinimi olacağını, bunları elde etmek için ne yapması gerektiğini ve ne zaman hazır olmasının gerektiğini saptamalı ve plânlamasını yapmalıdır. Kısa deyişle teknolojisini/bilgisini yönetmelidir. İşte bu anlayışa ulaşıldığında üniversitesanayi işbirliği bir gerek olarak belirgin hâle gelir. Burada ‘anlayış’ kelimesini kullanıyorum. Çünkü bu anlayış, bu irade var ise, üniversite, teknoloji yönetimi için de sanayi şirketine katkı sağlayabilecektir. “Burada zaman unsuru çok kere göz ardı edilir. Üniversiteden bugünün sorununa yanıt istendiğinde, önceden, aynı konuda, üniversitenin bir çalışmışlığı var ise yanıt gelebilir. Ama bu olasılık çok düşüktür. İstenen yanıt gelmeyince, bu, çok kere, sanayi tarafında bir düş kırıklığı yaratır. İşbirliği yeterince oluşamaz. Eğer üniversite ile sanayi arasında bir işbirliği sağlanacaksa bu yarın için olacaktır. Yarını görmek için çalışmak sanayi için kaçınılmaz ve yaşamsaldır... Sanayi, ilgili olduğu iş alanlarındaki yarının ihtiyaçlarını [kendisi] tahmin etmeli, öngörmeli ve belki de biçimlendirmelidir... İşte bu sırada yakınlaşma sağlıklı bir üniversite sanayi işbirliği için iyi bir başlangıç olabilir. Üniversite sanayinin gelecek tanımını, öngörülerini irdeleyebilir; bu irdelemenin sonunda, teknoloji ihtiyacı, hattâ [üretilmesi düşünülen] ürün değişebilir.” Kısacası, Üreyen’in tavsiyesi şu: “Sanayi bugünün problemini üniversiteye, öğretim üyesine değil mühendise çözdürmelidir... Üniversitenin problem çözme yetisi ile mezun ettiği, zaman zaman sürekli eğitim vererek güncel tuttuğu mühendise... Sanayi [ancak] geleceğin ürün ve üretim yöntemleri konusundaki bilgi ve teknoloji açığına ilişkin sorunlarını üniversite ile paylaşmalı ve [çözüm için] 27 yıllık projeler oluşturmalı, bunun için kaynak ayırmalı... Üniversite sanayi işbirliğinde zaman, gelecekte başlar: Müşterinin sürekli değişen istekleri de göz önünde tutularak geleceğin ürünleri tarif edilir. Gereken yeni bilgi ve yeni teknolojiler belirlenir. Bugüne dönülerek araştırma program ve projelerinin tasarlanması ile sürer. Gelecekte, müşterinin istediği anda ürünün pazara sunulması [işbirliğindeki] zaman diliminin sonudur.” Gelecek hafta da bir akademisyenin aynı konudaki deneyim aktarımlarına yer vereceğim. İşin sırrı: Merak, Doğru hedef, İyi uygulama Onuk: Bu “rakiplerinden daha hızlı öğrenmeyi” ve öğrenilenleri iyi uygulamayı bilen bir ekibin başarısı. Biz bu ülkede ileri teknoloji bir ürünün tasarım mühendislik ve imalatının bütünüyle ulusal olabileceğini kanıtladık ... Özlem Yüzak Önce soruyu ortaya atalım: Türkiye’nin ulusal kaynaklı bir tasarımla dünya çapında üne kavuştuğu başarı öyküleri şüphesiz vardır. Kriptoloji ve bilgisayar yazılımlarını hemen buna örnek olarak gösterebiliriz...Peki ya ileri teknoloji bir ürünün tasarım, mühendislik, geliştirme ve imalatının bütünüyle yerli kaynaklardan ve Türkiye’de yapıldığı bir örnek, ya da örnekler? İkinci bir soru ile konuyu biraz daha açalım....Eğer bu tür başarı örnekleri varsa Türkiye neden bunları çoğaltıp ülkeyi uluslararası ligde daha üst basamaklara çıkaramıyor? Ben kendime sorduğum bu sorunun yanıtlarını geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettiğim Tuzla Tersanesi’nde faaliyet gösteren YoncaOnuk şirketinde buldum. 14’ü ARGE ekibi olmak üzere 140 kişi ile savunma sanayine yönelik bütünüyle yerli ve yüksek teknoloji ürünü hücumbotları tasarlayıp üreten YoncaOnuk şirketinin yönetim kurulu başkanı Dr. Ekber Onuk’un anlattıkları etkileyiciydi. Başarı öyküsüne 2 hafta önceki KOBİ sayfasında da Dr. Ekber Onuk yer vermiştim. Ancak yer darlığından ötürü için işin teknoloji ve tasarım boyutunu biraz daha açmak istedik. Ekber Onuk aslında otomotiv sektöründen gelen bir yönetici. İTÜ Makine Mühendisliği’ni bitirir bitirmez Otosan Mamul Geliştirme Bölümü’nde işe başlamış. Özel tekne tasarım ve yapımcılığına geçiş ise “yakın dostum, ortağım ve ağabeyim” diye tanımladığı Şakir Yılmaztürk’ün Magnum Marine’in Türkiye temsilciliğini alması ile başlamış. Onuk bu durumu “Bizler için çok yeni bir alana girdiğimizi düşünüyorduk. Ve bu konuda Şakir’in özel merakından başka hiçbir bilgimiz yoktu. Hedefimiz dünyada bir numara olarak kabul edilen Magnum teknelerini pazarlamak sonra da onlarla birlikte imalat yapmaktı….” diye anlattı. 1986 yılında bir müşteri teknesinin yapımını izlemek üzere Miami’de kaldıkları dönem içinde ise şu ilginç gözlemlerde bulunmuşlar: • ABD yüksek hızlı tekne endüstrisinin teknolojisi hiç de gözümüzde büyüttüğü CBT 1113/ 6 18 Temmuz 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle