26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ortaçağ’da Çin ve Müslüman ülkeler arasındaki bilimsel ilişkiler DoğuBatı ilişkilerini çok derinden etkileyen büyük bir yeni güç olarak İslam, 622 yılındaki Hicret’ten hemen önce doğmuştu. İran’ı 652’de tamamen ele geçiren Araplar egemenlik alanlarını oldukça hızlı bir şekilde Çin sınırlarına kadar getirdiler. Bu nedenle Çinlilerle Araplar arasında erken bir evrede karadan ve denizden ilişki kurulmuş olması şaşırtıcı değildir. Osman Bahadır inlilerin Müslümanlarla doğrudan ilişkileri, bir süre sonra çeşitli söylentilerin yayılmasına da yol açtı. Bu nedenle gerçeklerle söylentileri ayırt et mek her zaman kolay değildir. Ama bazı ilişkilerin gerçekliği çok açıktır. Ticari ilişkiler, hem Çinli hem de Arap yazarlarca belirtildiği gibi Huang Chao ayaklanmasında Canton’un yağmalandığı 878 yılına kadar ciddi bir engelle karşılaşmadan sürmüştür. Bu tür ticari ilişkiler zaman zaman kesintiye uğrasa da daha sonra tekrar yenilenmiştir. Araplarla Çinliler arasında 7. yüzyıldan başlamak üzere entelektüel ilişki olanaklarının da geniş ölçüde sağlanmış olduğu anlaşılmaktadır. 9. yüzyılın ortalarında Ebu’l Hasan Ali elTabari, (El Mütevekkil’in halifeliği döneminde) büyük tıbbi eseri olan Firdevs elHikmet’i yazdı. Tabari’nin eserinde Caraka, Susruta ve Vagbhata II gibi Hintli hekimlerden yaptığı aktarmaların, Hipokrat, Galen ve Dioskorides’den yaptığı aktarmalardan daha az olmaması oldukça çarpıcıdır. 771 yılında bir Hintli bilimci, astronomi üzerine bir eser olan Surya Siddhanta’yı Bağdat’a getirdi. Eser burada Muhammed İbn İbrahim elFazari tarafından Arapça’ya çevrildi. Bu çeviri büyük olasılıkla Hint rakamlarının Akdeniz bölgesine ulaşmasının bir yolu oldu. Bilgi iletişimi, büyük bilimci İbn Muse elHarezmi tarafından sürdürüldü. Harezmi’nin 820 yılında yazdığı Hisab elCebr vel’Mukabele, Ortaçağ’da cebir üzerine yazılmış en büyük eserdir. Joseph Needham Bu bilimsel eğilimin en büyük temsilcisi, büyük bilim adamı Ebu elReyhan elBiruni (9731048)’dir. Hindistan’ı fethinde Gazneli Mahmut’u izleyen Biruni, hayranlık verici eseri olan Tarih elHind’i yaklaşık 1030 yılında yazdı. Bu eser sadece basit anlamda Hindistan tarihini ve coğrafyasını ele almamakta, fakat yazarın orijinal gözlemleriyle bir arada bütün bir Hint bilimini kapsamlı bir şekilde incelemektedir. 13. yüzyılda Müslüman coğrafyacılar, Çin ve Çin bilimi hakkında Biruni’nin eserine çok benzeyen çalışmalar yaptılar. İkisi de ansiklopedist olan Muhammed Ç İbn İbrahim elEnsari elDimaşki (12561326) ile Ahmed İbn Abd elVahhab elNuvairi (12791332) bu coğrafyacılara örnektir. EN BÜYÜK SEYYAH Tıpkı Çinli budistlerin Hindistan’ı ziyaret etmesi gibi, Çin’e giden ve kendisi için gözlemlerde bulunan müslüman yazar sayısı az değildi. Çin’e ilk kez 851 yılından az önce Süleyman elTacir gitmişti. Daha sonra İbn Vahb elBasri 876 yılında gitti, Thang imparatoru Hsi Tsung ile bir mülakat yaptı ve o dönemin Çin’i hakkında bilgiler verdi. En büyük seyyah ise, değerli İbn Batuta (13041377) idi. George Sarton, İbn Batuta’yı, İslam’ın ve (Marco Polo hariç) tüm ortaçağ döneminin en büyük seyyahı olarak nitelemektedir. İbn Batuta yazılarında, Çin gemilerinin yapım özelliklerini, porselenin yapımını, suyu yükseğe çıkarma makinesini, kağıt parayı, kömürü, ticari denetimleri, yaşlılar için uygulanan emeklilik sistemini ve daha başka şeyleri anlatmaktadır. Moğol fetihlerinden sonraki dönemde eski dünyanın iki ucundaki bilim adamları arasındaki kişisel ilişkiler genellikle düşünülenden daha fazladır. Moğol lideri Hülagü Han 1258 yılında Bağdat’ı istila ettikten ve Abbasi halifeliğine son verdikten sonra ünlü Nasireddin elTusi’yi (12011274) Tebriz’in güneyinde, Azerbaycan’da Maragha’da bir rasathane kurmakla görevlendirdi. (Nasireddin elTusi bir Persliydi. Bir Moğol fatihinin kişisel danışmanı olarak tarihsel bir mevki kazanmıştı. Fakat Irak’ta sulu tarımın yeniden düzenlenmesi çalışmalarında başarılı olamadı.) Bu rasathane, o zamana kadar yapılmış olan en iyi aygıtlarla donatıldı. Rasathane kütüphanesinin 400.000’den fazla esere sahip olduğu söylenmektedir. Hülagü bu çalışmada işbirliği yapmak üzere Çin’den astronomlar getirtti. Bunlardan birinin ismi bile bilinmektedir: Fu MengChi. Maragha’da bu bilimciler, İspanya gibi uzak batıdan gelen insanlarla da buluştular. Yahya İbn Muhammed ibn ebu’l Şükr elMagribi elEndelusi, bunlardan biridir. İspanya Müslümanlarından bir başka bilim insanı olan İbn Muhammed el Talimsani, elMekkari’nin düzenlediği listeden anlaşıldığına göre, bilginin peşinden Çin’e kadar gitmişti. Talimsani bu rasathanede çalışırken, astronomik cetveller, Çinlilerin ve Uygurların takvimleri ve daha başka konular üzerine çeşitli kitaplar yarak toleransın sınırı yoktur, ama kamu işlerinin düzenlenmesi ve yönetilmesiyle ilgili toleransın sınırı vardır ve bu sınırı da, toleransın konusu ile ilgili bilgi ve insan haklarının gerektirdikleri çizer. Ayrıntılı bilgi için: İoanna Kuçuradi, Felsefe ve İnsan Hakları İnsan Haklarının Felsefi Temelleri, TFK Yayınları.. Ayrıca Kuçuradi,İ, Etik ilkeler ve Hukukun Temel İlkeleri Olarak İnsan Hakları, Ankara Barosu Hukuk Kurultayı 4, Ankara 2000,S. 510 yınladı. Maragha’daki astronomik aygıtlardan hiçbiri, 13. yüzyılın ilk yarısından sonra kullanılmadı. Fakat bir Suriye’li olan ElUrdi elDimaşki’nin ayrıntılı tarifler vermiş olması nedeniyle bu aygıtlar hakkında birçok şey bilinmektedir. Pekin’de Tartar şehri duvarının güneydoğu köşesi yakınlarında hâlâ varlığını koruyan gözlemevinde, Yuan hanedanlığı döneminde 1279’da Kuo ShouChing tarafından yapılan gözlemlerde kullanılan aygıtlarla bunlar karşılaştırılabilir durumdadır. Bu tür bilimsel ilişkilerin bir başka örneği, Ata İbn Ahmed elSemerkandi tarafından 1362 yılında Yuan hanedanına mensup bir prens için yazılmış olan ve Ay’a ait gözlem cetvellerini içeren bir astronomik eserdir. Yazarın kendi el yazması olan bu eser Paris’tedir ve George Sarton tarafından da gösterildiği gibi, eserin başlık sayfası hem Çince, hem de Arapça yazılar içermektedir. Eserin muhtevası henüz incelenmemiştir. TIBBİ BİLİMLER Tıbbi ve biyolojik bilimler alanına gelince, öncelikle, Pers ülkesindeki Moğol hükümdarlarının en büyüğü olan Ghazan Mahmud Han’ın başbakanı, Persli hekim ve bilgi hamisi Raşiddün elHamdani’nin (12471318) eserini buluruz. Tarihler Koleksiyonu adlı bu eseri, Çin üzerine, özellikle de Moğollar, Budizm ve kâğıt paranın kullanımı hakkında çok miktarda bilgi içerir. Hamdani, yaklaşık 1313’te, Çin tıbbının bir ansiklopedisi olan Çin Bilimleri Üzerine İlhanlı Hazineleri adlı eserini hazırladı. Eserde anatomi, nabız bilimi, embriyoloji, jinekoloji, eczacılık ve diğer tıbbi konular üzerinde durulmaktadır. Ve bu eserde çok dikkate değer bir şekilde, bir karakterin anlamının onun telaffuzundan bağımsız olduğu noktasından hareketle, Çince ideografik dil, bilim için alfabetik olandan daha üst bir dil olarak düşünülmektedir. Pers literatüründeki Çin düşüncesinin dikkate değer varlığı, Adnan Adıvar tarafından oldukça tam olarak tarif edilmiş ve Süheyl Ünver tarafından da Türkçe çevirisiyle birlikte resimli olarak yayımlanmıştır. Çinliler ile Müslümanlar arasındaki bilimsel iletişimin mahiyeti ve boyutları, Bağdat yazıcısı olarak adlandırılan Ebu’l Faraj İbn Ebu Yakup elNedim’in (d.995) Fihrist elUlum (Bilimlerin İndeksi) adlı eserinde büyük ölçüde ortaya koyulmuştur. 998’de tamamlanan bu bibliyografyada, büyük bilimci, hekim ve kimyacı Muhammed İbn Zekeriya elRazi (850925) ile ilgili bir öykü de vardır. ElNedim’in anlattığı bu öyküye göre, çok güçlü bir olasılıkla Galen’in eserlerinin Çince’de en azından bir çevirisi bulunmaktadır. Fakat Helen tıbbının Çin tıbbı üzerinde algılanabilir bir etkisinden söz etmek güçtür. (George Sarton, Çin sarayındaki Müslüman ve Nesturi hekimlerin varlığından söz ederken bu noktaya da dikkat çekmiştir.) Çin tıbbı, modern zamanlara kadar, kendi spesiyal kavramlarına bağlı kalmıştır. İki ilke, beş element, ayrıntılı bir şekilde geliştirilmiş olan nabız bilimi (bunlardan bazıları İbn Sina aracılığıyla Batı dünyasına ulaşabilmiştir), akupunktur, Batı dünyasından çok önce mineral ilaçların kullanımı ve daha başka şeyler, geleneksel Çin tıbbının temel kavramlarının ve uygulamalarının örneklerini oluşturmaktadır. Kaynak: Joseph Needham, Science and Civilisation in China, with the research assistance of Wang Ling, volume I, İntroductory Orientations, Cambridge at the university press, 1961. Türban takma istemi bir insan hakkı değildir CBT 1113 / 22 18 Temmuz 2008 Zira kişi tutumu olarak tolerans; “her düşünceye, davranışa saygı göstermek değildir”. Aksine; “belirli bir konuda kişinin, kendisinin onayladığından farklı olan düşüncelere veya normlara sahip olan, dolayısıyla, farklı biçimlerde davranan kişilerin haklarına, verebileceği halde zarar vermemesidir”. Çünkü; saygı konusu olan birer insan olarak kişilerdir, düşünceler, normlar, kültürler inançlar değil. Bunlar saygı konusu değil, ancak bilgisel değerlendirme konusu olabilirler. Bu nedenle kişi tutumu ola
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle