Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Amerika’nın değişik yüzleri Bir önceki yazımda “Çelişkiler ülkesi” diye tarif etmiştim Amerika’yı; 39 yıl öncesinden beri sıkça gelip gittiğim bu ülkeyi. Gerçekten çok değişik yüzleri var Amerika’nın. Bir yüzüne hayranlık duyabilirsiniz ötekine öfke ile tepki ile bakarken. Prof. Coşkun Özdemir, San Diego, coskunoz@superonline.com 969’da Türkiye’deki ilkelliklerin içinden çıkıp geldiğim Harvard’ın bilime dönük yüzü, eğitimin, araştırmanın düzeyi beni çok etkilemişti. Bugün Amerika’nın dünya siyasetinde oynadığı rol korkunçtur. Bu başrol yüzünden facia üstüne facia yaşanıyor. Çok sayıda dindarın, evangelistin, Yahova Şahidinin yaşadığı bu ülkede dünyadaki bu vahşetin, bu acımasızlığın, bu adaletsizliğin, bu katliamların sorumlusunun aslında göklerden kovulan kötü ruhlar iblis, cin ve şeytan olduğuna inananlar az değil. Ama artık onların sonu geliyor. Bizim ilahiyatçıların da inandığı gibi İsa yakında dönecek ve Adem ve Havva’nın insanlık üzerine yıktığı günahları temizleyerek dünyayı barışa ve huzura kaÜlkenin değişik yüzlerivuşturacak. Ancak onlardan farklı olarak bizim ilane bir göz atacak olurhiyat profesörlerine göre sak: Herşey çok büyük bu huzur ve barış İsa’nın ve kocaman. Tabaklar, haç kırarak ve Hazreti yemekler, kahve, çay, Muhammed’in buyruğuna girerek dünyaya İslamı bira bardakları, muglar, yayması ile gerçekleşecekdondurmalar alışveriş tir. yerleri, mallar, kapısınAcaba Başkan Bush kötü ruhların temsilcisi da en az yarım saat midir? Ülkedeki muhalifsıra beklediğiniz lokanlerinin sayısının giderek talar, indirimler her şey arttığı Başkan, evrim kuramı yerine yaratılış teoribüyük. sini Intelligent Design adı altında eğitime sokmaya çalışıyor. Buna karşılık ABD Ulusal Bilimler Akademisi yayınladığı bildiride “İnsanlar dahil bugün yaşayan tüm canlıların kalıtsal şifrelerinin ortaklığı açıkça onların ortak kökenlerine işaret etmektedir” diyerek bunu engellemiştir. Bilimler Akademisi’nin bu tutumu övgü ile anılmaya değer. Evrimi ateizmle özdeşleştirip reddeden milli eğitim bakanımızın kulakları çınlasın. Amerika’da ve bütün dünyada bir bilim dogma çatışmasının süregeldiği açıkça görülüyor. En üst düzey bilimsel çalışma ve araştırmaların yapıldığı en çok Nobel sahibi bu ülkede bilimin temeli sayabileceğimiz evrime karşı çıkanlar %50’yı aşıyor. Celal Şengör’ün Doğan Kuban’ın feryadını ve bu derginin övgü değer çabalarını duyan ve önemseyenler azınlıktadır. Şengör yakınlardaki bir yazısında cehaletin her zaman yaygın olduğuna ancak son zamanlara kadar ülkeleri yönetmesine izin verilmediğine işaret ediyordu. Bu engel ortadan kalkmıştır. Bu gerçek hiç kuşkusuz, din, dogma ve bilim çatışmasında dogmalara üstünlük sağlıyor. Bu koşullarda büyük halk kitlelerinin de bu çatışmada bilimden yana tavır almaları beklenemez. Tersine büyük çoğunluk bilimde aradığı sığınağı bulamıyor, büyüye, na Eğitimi yeniden düşünürken Ahmet Kocaman, Ufuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi İ 1 zara, mucizeye, dogmaya, ebedi yaşam vaat eden inanışlara sığınıyor. Bilim karşıtlığına doğru sürükleniyor. Bunun ülkemizde sayısız örneğine tanık oluyoruz. Burada kongre üyeliğine seçilen bir Müslümanın yemin töreninde Hıristiyanların İncili yerine doğal olarak Kur’ana el basmak istemesi büyük tartışmalara yol açtı. Bazılarına göre bu onaylanması gereken bir davranıştı ama ötekilere göre Amerika İncil değerlerine bağlı bir ülke idi ve Kur’ana el basma İslamcı teröristlere cesaret verebilirdi. Atilla İlhan’ın ruhu şad olsun, o ısrarla Amerika’nın seküler, laik bir ülke olmadığını anlatır dururdu. BÜYÜKLÜKLER ÜLKESİ Evet, çok ilginç ve Türkiye’nin iç ve dış politikasında çok etkin bir ülke bu Amerika. Şöyle ülkenin değişik yüzlerine bir göz atacak olursak: Her şey çok büyük ve kocaman tabaklar, yemekler, kahve, çay, bira bardakları, muglar, dondurmalar (karışık dondurma yiyemiyorsunuz, kepçeler öyle büyük) alışveriş yerleri, mallar, kapısında en az yarım saat sıra beklediğiniz lokantalar, indirimler (sale) her şey büyük. Çölün ortasında Las Vegas’ta her tarafından sular akan devasa binaların yükseldiği kumar merkezini şaşırtıcı bulmamak mümkün mü? Tüm toplumu saran bir yüksek teknolojilere büyük düşkünlük var. Satış yerleri onunda PS3 (Play Station) alabilmek için geceden sıraya giren binlerce insan görüyorsunuz. Çocuklar bunların başında. Herhalde serbest girişim için örnek bir ülke sayılabilir Amerika. Karın hiç düşmediği Güney Kaliforniya’da birileri Big Bear Mountain’i kayak merkezi yapıyor. Burası yapay karla kaplanıyor ve kar yağışı gerçekleştiriliyor ve insanlar bir güzel kayak yapıyorlar. Suç oranının oldukça yüksek olduğu bu memlekette kimse evini korumak için demir kapı, demir parmaklık yaptırmayı düşünmüyor. Kitap kopyalamanın söz konusu olmadığını söylüyor dostlarım. Amerika’ya Türkiye’den gelen bir insan için en çarpıcı şeylerden biri kuralların egemenliği olabilir. Trafik kuralları çok kesin, cezalar yüksek. Yaya geçitleri gerçekten yayaların yürüyerek geçmesi için yapılmış. Adımımızı attığınızda arabalar iki tarafta 510 metre uzakta duruyorlar. Bisikletinizi balkonunuza koyamıyorsunuz. Şehrin estetiğini bozarsınız. Köpeğiniz 3 saatten fazla bir yere bağlayamazsınız. Eskimiş pilleri çöp bidonuna atamazsınız. 12 yaşından küçük çocuğunuzu evde yalnız bırakamazsınız... Daha saymakla bitmez kurallar geçerli. Oysa biz ne çok severiz kuralları bozmayı. Amerika için anlatılacak pek çok şey var. Ben bu yazı ile şöyle bütünlük iddiası olmayan ama Amerika’yı bazı yönleri ile tanıtan bir tablo çiz CBT 1113 / 20 18 Temmuz 2008 lköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimde en az 15 milyon öğrenciyi ve ailelerini ilgilendiren eğitim sorunu ne yazık ki çoğu zaman yalnızca sınav dönemlerinde tartışılıyor ve okulların açılmasıyla birlikte kendi haline bırakılıyor. Yüksek oranlara ulaşan başarısızlıklar nedeniyle son yıllarda daha çok gündeme gelse de eğitim konusunda somut çözümler üretmekten yine de çok uzaklardayız; oysa sorun çok önemli ve ülkemizin geleceğiyle yakından ilgili. En önemli eksiğimiz, özellikle MEB düzeyinde hiç değilse 2030 yılı kapsayacak bir uzgörüden yoksun olmamız. Son 50 yıldan beri bilimin önceliğini benimseme istencini bile gösteremedik; bilim temel alınmayınca nereye varılacak? Batı’nın, Avrupa’nın 17. yüzyıldan bu yana ilerlemesini bilime borçlu olduğunu, bunun için büyük özveri ve savaşımları göze aldığını niye görmezden geliyoruz? Geçmişte bilimi öne çıkardığımız 2030 yıllık dönemde (192345) eğitimdeki başarılarımızı görmezden gelmemiz de ikinci aymazlığımız. Eksikleri olsa da Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri geleneğinin kazanımları nasıl göz ardı edilebilir? Hangi teknolojik araçlar kullanılırsa kullanılsın eğitimin belkemiğini öğretmen oluşturur. İnsan sevgisi, meslek sevgisi, kendisini sürekli yenileme kaygısı taşıyan, yurt sevgisini, hizmet aşkını her şeyin üzerinde gören öğretmen yetiştiremediğimiz sürece eğitimde ne yapılsa boşunadır. Bu nedenle MEB’in birincil görevi öğretmen eğitimini önemsemek, YÖK’ün ana hedeflerinden birisi de Eğitim Fakültelerine üniversite içinde gerekli saygınlığı kazandırmak olmalıdır. Bu çerçevede, Eğitim Fakültelerinin bir özdeğerlendirme yapma gereği de gözardı edilemez. Bu amaçla, a) Eğitim Fakültelerinin ülke çapında belirli alanlar açısından uzmanlaşması ( örn .yalnızca belirli fakültelerde sınıf öğretmenliği ya da Türkçe/İngilizce öğretmenliği bölümlerinin açılması) b) Yüksek lisans ve özellikle doktora programlarının, nitelikli öğretim kadrosu tamamlanıncaya değin, ancak belirli Fakültelerle sınırlandırılması c) Eğitim Fakültelerinde görev alacak öğretim elemanlarının uygulama deneyimlerinin olması(sözgelimi, araştırma görevlisi seçiminde ölçütlerden birisi bu olabilir) d) Bu sonuncu konuyla bağıntılı olarak üniversiteokul işbirliğinin arttırılması, biçimcilikten arındırılması ve hizmet içi eğitimde fakültelerin etkinliğinin arttırılması İlkortayüksek öğretimi bir bütün olarak görülememesi de eğitimdeki başarısızlıklarımızın başında gelmektedir. Bu bütünlük ve düzeyler arasındaki ilişkiler iyi anlaşıldığında akademik ve meslek eğitimi ayrımı da daha akılcı biçimde yapılabilir; çünkü bu rehberlik hizmetlerinin geliştirilmesini, meslek eğitiminin işlevselliğinin ve saygınlığının arttırılmasını da gerektirecektir. Bu gereklilik ayrıca ilgilileri MEB, üniversite ve toplum işbirliğini daha gerçekçi biçimde ele almaya yönlendirecektir. Bu yaklaşım üretken, yaşama dönük, toplum için eğitim anlayışını da güçlendirecektir. Eğitimde bu büyük ölçekli amaçları gerçekleştirmenin yöntemi ise biçimsel, teste dayalı sınav sistemi yerine, test sınavını da içeren ama düşünmeyi ve yaratıcılığı özendiren okumayazma ağırlıklı, bireyin özel yeteneklerini de kapsayacak biçimde çoklu bir sınama düzeninin egemen kılınmasıdır. Bütün bunların başarılabilmesi için tek seçenek ise MEB’in kesinlikle siyasal etkilerden arındırılması ve eğitim işlerinin bir bilim kurulunca düzenlenmesidir; ancak eğitimin planlanması yalnızca eğitim bilimleriyle sınırlandırılamaz; ilgili bilim dallarının işbirliği önemli bir bileşendir. Eğitimin bilimce yönlendirilmesi en az Adalet Bakanlığı’nın siyasal etkilerden uzak tutulması kadar gereklidir.