26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME toplayacak. “Üzerinde durduğumuz en önemli nokta, insanların yolculuklarını nasıl yaptıkları ile ilgili ayrıntılar” diye konuşan proje yöneticisi Spencer Wells, son bulgularına göre Güney Afrika’daki Khoisan insanlarının, diğer Afrikalılardan 100.000 yıldır genetik olarak farklı bir yapıya sahip olduklarını belirtiyor. Başka bir çalışmada ise Wells ve ekibi Lübnanlı erkeklerin gen havuzunun Hıristiyan Haçlı askerlerine ve Arabistan Yarımadası’ndan gelen Müslümanlara dayandığını ortaya çıkartmış Ahmet İnam KUŞKU GÖTÜRMEYEN BULGULAR Genetik araştırmacılar keşfettikleri göç yolları üzerinde yaşayan pek çok insanın DNA’sından örnekler aldılar. Ancak güvenilir gibi görünen veriler bazı durumlarda aldatıcı olabiliyor. İnsanın kökenlerini araştıran bilim insanları hâlâ ellerinde tutabildikleri fosil kalıntılarını tercih ediyor. DNA’lar, fosillerin yaşını hesaplayan radyoaktif izotoplardan farklıdır, çünkü mutasyon hızı bir DNA ipliğinden diğerine dalgalanma gösterebilir. Ancak paleantropologlar şu anda zor durumda. Fosil kalıntılar çok nadir olduğu gibi çoğunlukla eksiktir. Örneğin Afrika’dan Avustralya’ya erken göçler mitokondriyal ve Y genetik malzemelerde daha net görülüyor. Oysa bu rota üzerinde fiziksel kalıntılar çok az ve bilgi vermekten çok uzaktır. Kemik fosillerinin ve taş kalıntılarının azlığına çözüm daha fazla DNA analizidir. Araştırmaların genetik ayağını güçlendirmek için bilim insanları insanların üzerinde “oto stop” yapan mikropların peşine düştüler. Bu beleşçi organizmaların başında bakteriler, virüsler hatta bitler gelir. 10 yıl önce ilk genom çalışmalarında bilim insanları, mikrouydu (mikrosatellite) adı verilen kısa, tekrarlayıcı DNA ipliklerinden anlam çıkartmaya çabalıyordu. Son dönemlerde tamgenom taramalarının bakış açısını genişletmesi daha kesin sonuçlar alınmaya başladı. Şubat ayında biri Science, diğeri Nature dergisinde yayımlanan iki makale bugüne dek insan çeşitliliği konusunda yapılmış en geniş araştırmayı gözler önüne serdi. Bu iki çalışma da İnsan Genom Çeşitliliği Panel’indeki 500.000 tek nükleotid polimorfizm (SNP) **incelendi. Nature’daki makalenin yazarlarından Michigan Üniversitesi’nden Noah A.Rosenberg, “Binlerce marköre aynı anda baktığınız zaman insan göçlerinin tüm öyküsü ortaya çıkıyor” diyor. Yüz binlerce SNP’ye bakmakla bilim insanları her popülasyonun kimliğini tespit edebilecek konuma geldi. Örneğin Güney Amireka Yerlileri’nin atalarının Sibiryalılar ile diğer Asyalılar arasında bir akrabalık olduğu anlaşıldı Müthiş bir soru. “Mutlak özgürlük” anlamıyla elbette değildir. Hangi ülkedeki yaşamın özgür olduğunu düşünüyorsunuz? Özgürlük, birbirine bağlı ilişkileri sorgulayarak anlaşılabilir. Özgür mü Yaşam? Erkekkadın ilişkilerine bakalım. Diyelim ki, erkek dediğimiz varlık, kadını eziyorsa, orada kendisi de ezilmektedir. Çünkü hep birlikte özgür olamıyorsak, tek tek özgür olamayız, böyle bir lüksümüz yoktur. Benim özgürlüğüm, başkalarının özgürlüğüne bağlı. O anlamda mutlak özgürlük yok. Ama düşünebildiğim, problemleri görebildiğim, belli sınırlar içerisinde bir hareket alanı bulabildiğim için, bir anlamda özgür olduğumu düşünebilirim. Özgürlük, belirlenimler içindeki özgürlüktür. Ona rağmen, “Biz özgür müyüz?” sorusunu sorabilmemizin bile tamamen belirlenmiş olmadığımızı gösterdiğini düşünüyorum. Bir anlamıyla, özgür olabilmek, özgür olmayı istemekle olanaklıdır. “Gittik, mahvolduk, köleyiz, yapacak hiçbir şey yok” dediğiniz sürece hiçbir şey yapamazsınız. Özgürlük mücadelesi, tarih boyunca süre gelmiş ve bundan sonra da eğer bu gezegende kıyamet kopmayacaksa, sürüp gidecek bir mücadeledir. Özgürlük, öğrenilecek, elde edilecek, kazanılacak, belki biyolojik evrimlerimizin sonunda da değişimlere uğrayacak bir yaşantıdır, bir haldir. Onun için, “Şu anda özgür değiliz” yılgınlığına düşmek, bizim özgür olma şansımızı ortadan kaldırır. Sakın o, “köleyiz” tuzağına düşmeyin. Köle, kölelikten kurtulmak için, özgür olabileceğini anlamak zorundadır. Eğer bu bilinç içerisinde değilse, o zaman o, köleliğe mahkumdur zaten. Elbette her ülkede, her ilişkide, her insanın yaşamında, onu belirleyen, farkına vardığı ve farkına varmadığı güçler var; ama özgür insan, mücadeleci, kavgacı, yılmayan, arayan, zincirlerini fark eden, kırmaya çalışan biridir. İnsan, zincirlerini kırmaya çalıştıkça özgürdür. Zincirlerimiz kaçınılmaz olarak hep olacaktır. Üzerimizde bilinçdışı güçler egemen olabilir, zincirlerimiz olabilir; ama fark ediyorsak, özgürlük başlamıştır, devam ettirmek gerekir. Tabii bir de Şamanistik özgürlük diyebileceğim bir özgürlük var. “Benim zaten içim özgür. Ben istersem, içimden Merih’e de gidebilirim. Benim fiziksel olarak bir yere gitmeme gerek yok; ben bir hayal kurarım. Dünyanın her tarafında dolaşabilirim.” Bu, Şaman tavrıdır ve tehlikeli bir tavırdır. İç özgürlükten bunu kastetmiyorum. Bu, korkakça bir şeydir; dış dünyayı değiştirmekten aciz, oturduğu yerden tembelce edilen özgürlük lafının çok da anlamlı olmadığını söyleyebilirim. Çoğu zaman bu, Doğu Hikmetinin mızmızlığı ve tembelliği olarak görülen bir şey. Aslında Doğu Hikmeti böyle değildir; ama bu hale getirilebilir, böyle yorumlanabilir. Burada çok dikkatli olmak lazım. Kadının özgürlüğü meselesine gelince, bu mesele, insanın özgürlüğü meselesidir. Şu anda erkek ve kadın cinsiyeti arasında, yüzyıllardan, bin yıllardan gelen büyük sorunlar var, kabul ediyorum. Orada birbirimizin elinden tutmak lazım; kadın erkeğe, erkek de kadına, özgür olma konusunda bir şeyler anlatmalı, söylemeli. Sağlıklı iletişimle, sağlıklı sevme çabalarıyla bu işi başarabiliriz. Özgür olamıyoruz; çünkü sevmeyi bilmiyoruz. Özgür olamıyoruz; kendimizi anlatmayı bilemiyoruz. Özgür olamıyoruz; ağır iletişim sorunlarımız var. Çünkü kadınıyla, erkeğiyle, zencisiyle, çocuğuyla, bu dünya vatandaşları olarak kendi özgürlüğümüzün ayak bağlarını kaldırmak üzere burada konuşuyoruz. İstemeliyiz; istediğimiz zaman, yola çıkmışız demektir. Özgürlük, uzun, bitimsiz bir yolculuktur. Ömür biter, özgürlük yolculuğu bitmez diyebiliriz. Özgürlük, ahlakın konusu olagelmiştir felsefede. Çünkü özgürlük, birey olarak düşündüğümüzde kültürel, siyasi, ekonomik açıdan da belki paraleli bulunabilir bir olma işidir. Mesela diyelim ki, insanı saran hukuksal engeller var, bizim hareketlerimizi engelleyen ahlak kodları var; onları kaldırın ve deyin ki, “Haydi özgürsün.” Fikrini söyleyebilirsin, istediğin yere gidebilirsin. Dış koşulların, dış engellerin ortadan kalkmasıyla, özgürlük yerine gelmiyor. Çünkü özgürlük, bilinç, bilgi, farkındalık ve bir olma işidir, oluştur. Siz özgür olursunuz, kimse sizi özgür kılamaz. Özgürlük terbiyesinin en önemli noktası o. Özünüz gürse, siz onu başaracaksınız. Bakın, sizin yerinize kimse ölemez, yalnız siz kendinizi ölürsünüz. Aynı şekilde, yalnız siz, kendiniz özgür olabilirsiniz. “Amca, beni özgür yap” gibi bir şey olmaz; hiçbir amca, size bunu temin edemez. “Ne olursun beni özgür kıl ya Rabbim” demekle olmuyor. Sen özgür olamıyorsan be kul, Allah sana ne yapsın?! Çünkü bu, senin başarabileceğin bir şeydir. Özgürlük, ilaçla da gerçekleşemez. “Bir “özgürlük hapı” yutarak; oh, özgürleştim”diyemeyiz. (Eğer böyle bir hap olabilirse!) DAHA GENİŞ İSTATİSTİKSEL TEMEL Bu bulgular, antropoloji, arkeoloji, dilbilim ve biyoloji dallarındaki daha önce bulgularla birleştirildiğinde Afrika’dan Çıkış Hipotezi’ne daha geniş istatistiksel bir temel oluşturuyor. Bu hipoteze göre küçük bir insan popülasyonu Afrika kıtasından göç ederek başka bölgelerde yeni insan yerleşimleri kurmuşlar. Bir süre sonra daha küçük bir alt grup bu ana gruptan kopup uzaklaşmış. Bu süreç bu şekilde insanların dünyanın tümünü istila etmelerine kadar devam etmiş. Bu insanlar arkaik insan popülasyonlarının –Neanderthalensis ve Homo erectus temelini oluşturdular. Bu iki grup arasında yakınlaşmanın ya hiç olmadığı ya da olduysa bile çok sınırlı boyutlarda kaldığı düşünülüyor. H.erectus son 1.8 milyon yıl içinde Afrika, Asya ve Avrupa’da evrim geçirerek yavaş yavaş Homo sapienler’i meydana getirmiş. Reyhan Oksay Kaynak: www.sciAm.com https://www3.nationalgeographic.com/genographic/ http://www.smithsonianmag.com/historyarchaeology/humanmigration.html http://articles.latimes.com/2008/feb/22/science/scidna22 *Bir gen içerisinde DNA ipliği üzerindeki nükleotid dizisi her canlının yaşamı boyunca üretmek ve "ifade etmek" zorunda olduğu proteinleri tanımlar. Nükleotid dizisi ile proteinlerdeki amino asit dizisi arasındaki ilişki basit çeviri kurallarıyla belirlenir, bu kurallara topluca genetik kod adı verilirKaynak:Vikipedi **Tek nukleotid Polimorfizmi yani SNP (Single Nucleotide Polymorphism) bir insanin DNA sekansında oluşabilecek küçük bir değişiklik ya da varyasyondur. CBT 1113/ 11 18 Temmuz 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle