17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR CİNSEL TERCİHTE GENLERİN ETKİSİ ÇOK DÜŞÜK İkizlerle gerçekleştirilen bir araştırma sonucunda erkek eşcinselliğinin yüzde otuz beşinin, kadın eşcinselliğinin ise yüzde on sekizinin genlerin etkisiyle geliştiği ortaya çıktı. Anlaşıldığı üzere cinsel yönelmede en etkili faktör çevre. Niklas Långström yönetiminde çalışan İsveçli bilim insanları tarafından eşcinselliğin oluşumunu inceleyen bu en kapsamlı araştırmada tek ve çift yumurta ikizlerinde genetik faktörlerin bir davranışı veya bir hastalık üzerindeki etkileri incelenmiş. Tek yumurta ikizleri çift yumurtalı ikizlerin aksine aynı kalıtım özelliklerine sahip oldukları için tek yumurta ve çift yumurta ikizleri arasındaki farklılıklar genetik nedenlere bağlanabilmekte. Långström ile çalışan bilim insanları yaşları 2047 arasında değişen yaklaşık 3.800 ikizin cinsel tercihini araştırmışlar. Sonuçlara göre erkeklerde görülen eşcinsellikte genlerin etkisi yüzde otuz beş iken, çevrenin etkisi yüzde 65. Kadınlarda ise genetik faktörlerin daha da düşük olduğu görülmüş. Kadınlarda genlerin etkisi yüzde on sekiz, çevrenin etkisi ise yüzde 82 civarında. bulunmakta. Dokunun içinde HIV1 tipi virüs bulunmakta ve bu 1976 yılındaki kanıttan önceki ilk örnek. O zamanki genetik çeşitlilik, virüsün DNA’sını 1959 yılında alınan bir kan örneğiyle karşılaştıran Marlea Gemmel tarafından fark edilmişti. Günümüzdeki HI virüsü verilerinin yardımıyla bilim kadını insandaki ilk HIV1’in ilk olarak ne zaman geliştiğini bile hesaplayabilmiş. HIV2 virüsünün gelişimi de sanılandan farklı diyor Worobey ile çalışan diğer bir araştırmacı. Joel Wertheim özellikle de HIV2’nin “öncüsü” olan SIV köküyle ilgilenmekte. Bu virüsü taşıyan maymunlarda hiçbir zaman AIDS hastalığı gelişmediği için araştırmacılar bir milyon yıl kadar birlikte yaşayan maymunların ve virüslerin “birbirlerine alışmış olduklarını” düşünüyorlardı. Fakat Wertheim şimdi yeşil vervet maymunu, mangabey maymunu ve makaklardaki SI virüslerini karşılaştırınca soyağaçlarının primatlarda olduğu gibi aynı yerlerde dallanmadığını görmüş. Wertheim’ın verileriyle virüsün 19yy’ın başında makaklara, yüz yirmi beş yıl sonra ise insanlara bulaştığı anlaşılmakta. HIV’nin kökeninin kesin olarak saptanması, iki nedenden dolayı çok önemli deniyor Science dergisinde. Nitekim bu virüsler hastalıkların ne şekilde ve ne sıklıkta insandan hayvana bulaştığını gösterirken, sonuçlar öte yandan HIV ve AIDS’in daha iyi anlaşılmasında yardımcı olmakta. İKLİM: ORMANLAR YÜKSEĞE TIRMANIYOR İklim değişimi bitkileri hep daha yüksek bölgelere sürüklüyor. Avrupa ormanları artan sıcaklardan korunmak için on yılda 29 m yükseğe tırmanmış. Fransız ve Şilili araştırmacıların Science dergisindeki yazılarına göre en belirgin tırmanmalar özellikle de hızlı büyüyen ve sadece dağlarda yetişen bitkilerde görülmekte. Laboratoire d’Etude Ressources ForetBois Enstitüsü’nden Jonathan Lenoir ve ekibi Batı Avrupa’nın altı ormanındaki 171 bitkinin hangi yükseklikte yetiştiğini kontrol ederken, bitkilerin 1905 ve 1985 yılları ve 1986 ve 2005 yılları arasındaki sürede hangi yükseklikte bulunduklarını araştırmışlar. Buradan anlaşıldığı gibi incelenen tüm bitki türlerinin üçte ikisi yirminci yüzyılın sonuna doğru ve yirmi birinci yüzyılın başlarında daha yüksekte yetişmeye başlamış. Benzer çevrelere ihtiyaç duyan bitkiler aynı yüksekliklere “tırmanmışlar”. Araştırma öte yandan, yüksek bölgelerde yetişen bitkilerin iklim değişimine daha duyarlı olduğuna dayanan tezi de desteklemekte. Mesela sadece dağlarda bulunan Orthilia secunda, daha yaygın olan Paris quadrifolia bitkisine göre daha yükseğe tırmanmış. Bilim insanları ayrıca hızlı büyüyen bitkilerin de daha yükseğe tırmandığını saptamışlar. Bitkilerin yükseğe tırmanmasından iklim değişimine bağlı sıcaklık artışı sorumlu tutulmakta. Ancak yağışlardaki değişim veya atmosferdeki yüksek karbondioksit değerleri dikkate alınmamış. Bitkilerin yer değiştirmesinin ekosistemi de etkilemiş olabileceğini düşünen araştırmacılar, bu etkinin ne şekilde ve ne büyüklükte gerçekleştiğini bundan sonraki araştırmalarla öğrenmeye çalışacaklar. Sonuç, çeşitli HIV varyantlarını ve maymunlardaki benzeri olan SI virüslerinin genetik yapısını inceleyen Michael Worobey ve arkadaşlarına ait. En sık görülen HIV tipi olan HIV1’in genetik yapısındaki çeşitlilik 1960’lı yılların başından itibaren çok büyük. Bu da virüsün insana sanılandan otuz yıl önce bulaşmış olması gerektiğini gösteriyor. Fakat daha ender görülen HIV2 türü gerçekten de ilk kez 1930’lu yıllarda bulaşmış maymundan insana. Bu virüs eski tahminlerin aksine milyonlarca yıl önce değil birkaç yüz yıl önce maymunlara bulaşmış olan bir SI virüsünden türemiş. İncelenen örnekler arasında 1960 yılından beri Kinshasa Üniversitesi’nde saklanan bir lenf dokusuna ait malzeme de Moleküler biyoloji TÜMÖR VE METASTAZ GENETİK AÇIDAN FARKLI Almanya’daki Regensburg, Düsseldorf ve HamburgEppendorf Üniversite Klinikleri’nce gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda ilk tümörün daha sonraları gelişen metastazlardan genetik açıdan farklı olduğu bulundu. Oysa bilim insanları öncü metastaz hücreleri ve ilk tümörlerin benzer kalıtımlara sahip olduklarını sanıyorlardı. Bilim insanları bu sonuçları yemek borusu kanseri olan hastaları inceleyerek ulaşmışlar. Öncü metastaz hücrelerinin genetik yapılarının aydınlatılmasıyla daha iyi tedavi olanaklarının elde edilebileceği düşünülmekte. Tümörler başarılı bir şekilde temizlenmiş olsa da kansere bağlı ölümlerin birçoğu genelde metastazlar yüzünden gerçekleşmekte. Nitekim kanser hastalarının tedavilerinde ilk tümörler incelenerek metastaz oluşumunun ne şekilde engelleneceği araştırılır. Son araştırmayla ortaya çıkan genetik farklılıklar, tümörün hastalık sürecinde çok erken bir evrede yayılmaya başladığını göstermekte. Bilim insanları yayılmış öncü metastaz hücrelerini ayrıntılı bir şekilde analiz ederek, yemek borusu karsinomu için yeni tedavi imkânı geliştirebilecekler ki bu yalnızca ilk tümörün analiziyle mümkün olmayacaktı diyor uzmanlar. Araştırmacılar kadınlarda ve erkeklerde görülen eşcinselliğin, ceninin gelişimi sırasında belirlendiğini, kadınlarda aile çevresi gibi sosyal faktörlerin önemli bir rol oynadığını söylüyorlar. Genetik ve çevresel etkilerin eşcinsellik üzerindeki bu karmaşık bağlantısı nedeniyle araştırmacılar bir “eşcinsellik geninin” bulunmadığı sonucuna vardılar. Bu sonuçlar daha öncekilerle örtüşmekte. CBT 1113/ 4 18 Temmuz 2008 İLK AIDS VİRÜSÜ İNSANA SANILANDAN ÖNCE BULAŞMIŞ Sanılanın aksine AIDS virüsü insana ilk kez 1931 değil 1908 yılında bulaşmış. GÜNEŞ SİSTEMİNİN EN BÜYÜK KRATERİ Mars’ın üzerinde güneş sistemimizin en büyük krateri bulundu. İki Mars sondasından alınan yeni veriler, yaklaşık olarak dört milyar yıl önce Kızıl Gezegen’in neredeyse tüm kuzey yarımküresini düz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle