24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kanamalı bir cerrahi olan karaciğer rezeksiyonları sırasındaki kan transfüzyonları, günümüzde kullanılan “water jet”, CUSA gibi yeni geliştirilen teknolojik yöntemlerle % 4050 azaldı. Jarnagin ve arkadaşları (Ann.Surg.236;397,2002) yaptıkları 1803 karaciğer rezeksiyonunda ortalama hastanede kalış süresinin 8 gün, yoğun bakıma alınanların % 6, komplikasyon oranının % 45 ve ölüm oranının % 3.1 olduğunu bildirdi. Son yapılan 184 hastanın hiçbiri cerrahi sonrası kaybedilmemiş. Anadolu’yu anlamak Sayın Bursalı, Cumhuriyet’teki 13 Nisan 08 / Pazar günkü Tarih Ulus Bilinci – 4 başlığını taşıyan yazınız benim için ayrı bir özellik taşıyor. Çünkü emekli bir Tarih öğretmeniyim ve yıllardır düşündüklerime çok benzer yorumlarınızı okuyunca görüşlerimi sizinle paylaşmak istedim. Ezel Üstüntaş, aezelustuntas@hotmail.com OBEZİTE CERRAHİSİ Son yıllarda tüm dünya da olduğu gibi, ülkemizde de aşırı şişman hastalara uygulanan cerrahi girişimlerle zayıflama sağlanması arttı. Obezite cerrahisi, cerrahinin tanımına ters düşen bir cerrahidir. Çünkü sağlıklı ve normal çalışan bir sindirim sistemi üstünde yapılan değişikliklerle, kişinin kilo vermesi sağlanmaktadır. Kuşkusuz bu cerrahinin de bir kısım yan etkileri, % 12 oranında ölüm riski vardır. Her türlü diyet, egzersiz programı ve medikal tedaviye rağmen normalin çok üstünde kilo ve buna bağlı sağlık sorunları olan kişilerde multidisipliner (endokrinolog, diyetisyen, cerrah vb...) bir yaklaşımla tedavi planlanmalıdır. Mideye bant takılması (kelepçe), balon yerleştirilmesi, midenin bir kısmının çıkartılması ve ince barsakların bir kısmının devre dışı bırakılması (bypass) gibi değişik yöntemler uygulanmaktadır. N. Scapinora (İtalya), ilk kez 1979 yılında kendisinin uyguladığı, midenin bir kısmının çıkartılması ile birlikte, ince barsakların yaklaşık 200 cm.’sinin devre dışı bırakıldığı (biliopankreatik diversiyon) yöntemi ve sonuçları üzerinde durdu. 19792007 yıllarında aşırı şişman 3027 kişide bu yöntem uygulanmış, bunlardan 2041’i bizzat Scapinora tarafından ameliyat edilmiştir. 2041 kişide ortalama kilo kaybı 128 kg (73251kg.) dır. Cerrahi sonrası ilk 14 ay içersinde kan şekeri D.E. Fry kongredeki konuşmasında... ve trigliserit düzeyleri normale dönmüş. Kan kolesterol düzeyi 200ng/dl den daha yüksek olan 1604 hastada, ameliyat sonrası birinci ayda kolesterol düzeyleri normale inmiş. Gıdaların duodenumdan geçmemesi nedeniyle, pankreas beta hücrelerinin sayısı ve fonksiyonu artmış. 10 yıl içersinde kontrol grubundaki obez hastaların % 28’i yaşamını kaybederken, cerrahi uygulananlarda ölüm oranı % 9 olmuş. Cerrahiye bağlı ölüm oranı % 1.5, nüks oranı ise % 1.0 olarak bulundu. Y azınızda alıntı yaptığınız Sevgi Aktüre'nin 'Anadolu kenti de, tarihin farklı dönemlerinde, kendi iç dinamikleri ile değil daha çok dış etmenlerle, önemli kültürel ve morfolojik dönüşüm süreçleri yaşadı' yorumuna katkıda bulunmak istiyorum. 1 Anadolu'nun coğrafi konumu nedeniyle hem dikey kültürel birikimi var, hem de aynı nedenle yatay kültürel etkileşime açık. 2 İlk Çağ Anadolu Kültürleri ( İyon, Lidya, Frig, Hitit, Urartu, Helen, Roma vb.) Ege'den, Akdeniz'den, Balkanlar'dan ve Mezopotamya'dan esen rüzgarlarla oluşmadı mı? 3Osmanlı Devleti döneminde bu etkileşim daha yoğun yaşandı. a) Osmanlı devlet yönetiminden Türkmenleri bilinçli olarak uzak tuttu. Çünkü B.Selçuklu Devleti, devleti İran'lı yöneticilerin yönetmesine tepki olarak ayaklanan Türkmenler tarafından yıkılmıştır. b) Bunu bilen Osmanlı yönetimi, özellikle Bizans'ın alınmasından sonra devleti ve orduyu devşirmelere teslim etmiştir. c) Fethedilen topraklara gönderilen Türkmenler, dağılma döneminde Balkanlar'dan, Kafkasya'dan, Orta Doğu ve K. Afrika’dan yüzlerce yılda edindikleri kültürel birikimi Anadolu’ya geri taşımadılar mı? d) Viyana'dan, Bağdat'a ve diğer fetihlerle farklı kültürler Anadolu'ya taşınmadı mı? e) 1789 Fransız Devrimi 'nin Milliyetçilik başta olmak üzere Ulusal Egemenlik, Laiklik vb. kavramları Anadolu'yu etkilemedi mi ve etkilemeye devam etmiyor mu? f) Osmanlı dağılmayı önlemek için Tanzimat ve Islahat Fermanları'nı Batı'nın etkisiyle yayınlamadı mı? g) Yine aynı nedenlerle Meşrutiyet'i getirmedi mi? Hangi Batılılaşma çabasında iç dinamiklerin etkisi var? Bana göre yok! Olabilmesi için lokomotif bir sınıfın yani Burjuvazi'nin oluşması gerekirdi. Osmanlı, hiçbir ailenin zenginleşip iktidara ortak olmaması için miras bırakma hakkını bile Tanzimata kadar engellemiştir. Üç tarafı denizlerle çevrili diye öğündüğümüz Anadolu'nun denizlerinden ve limanlarından 1.Temmuz 1926 yılında çıkarılan Kabotaj Yasası'na kadar kimlerin yararlandığını yazmaya gerek görmüyorum. Bilimsel buluşları destekleyecek ve bundan büyük ticari kazançlar elde edecek Burjuvazi, devletin en büyük gelirinin kara fetihleri olduğu bir ülkede nasıl gelişecekti? Atatürk’ün Cumhuriyet Projesinin en büyük özelliği, evrensel değerler ile Ulusal Kültürümüzün başarılı bir sentezi olmasıdır. Devrimleri yapacacak Ulusal Burjuvazi'nin olmaması, Atatürk'ün çok dar bir kadro ile çalışması, O'nun aramızdan ayrılmasından sonra o heyecanın kaybolması veya başka yönlere çekilmesi sonucunu getirdi. İç dinamiklerin eksikliği sol ideolojide de kendini hissettirmedi mi? Farklı ülkelerin , farklı projeleri taklit edilmedi mi? Bu tarihsel etkileşim ve iç dinamik eksikliği Küreselleşme karşısında ki çaresizliğimizi yansıtmıyor mu? “Tarih, Ulus Bilinci3” PANKREAS KİSTLERİNİN CERRAHİ TEDAVİSİ W.Walsh (ABD) pankreas kistlerinin belirti verdikleri zaman (en önemlisi karın ağrısı) tedavi edilmesi gerektiğini, ancak belirti vermeyen (asemptomatik) kistlerin çoğunda cerrahiye gereksinim olmadığına değindi. Seröz kistlerin benign (iyi huylu) olmasına karşılık, müsinöz kistlerin kanser olasılığı vardır. Fakat bütün müsinöz kistler için cerrahi tedavi gerekmez. Cerrahi tedavi kararı için, kistin büyüklüğünden daha çok, kist içeriğinin aspirasyon özellikleri önemlidir. Radyolojik görüntüleme yöntemleri tek başına ancak % 16 hastada yararlı olabilir. Kistin büyüklüğüne dayanılarak yapılan cerrahilerin de % 20’sinin uygun olmadığı analaşılır. Sonuç olarak belirti vermeyen pankreas kistlerinin cerrahi kararı güçtür. Radyolojik görüntülemelerin yanısıra, endoskopi ultrasonografi, kist içeriğinin biyokimyasal analizi sitolojik inceleme ve kistin büyüklüğü doğru karar vermede yardımcı olur. Ödül kazanan araştırmacıların, ödüllerinin verildiği kapanış toplantısından sonra, 2010 yılında tekrar buluşmak dileğiyle kongre sona erdi. S CBT 1110/ 21 27 Haziran 2008 Celal Tüzün, c.tuzun@ttmail.com ayın Orhan Bursalı, Cumhuriyet’te yayımlanan 10.04.08 tarihli “Tarih, Ulus Bilinci3” başlıklı yazınızda, Batının üst düzey politikacılarının ülkemiz üzerindeki “son zamanlardaki yaygın tehditlerini”, “düşünce rezilliğinin çifte standartlığını”, “Ulus ve tarih bilinci zayıf ülkelerin yabancıların şamar oğlanı ve çıkar ortaklığına dönüşebileceğini” gayet açık bir şekilde dile getirdiniz. Bu görüşler bizim açımızdan böyledir ve doğrudur. Olaya bir de onların açısından bakalım: Ortaçağda Roma İmparatorluğu’nun karanlık dönemlerinden geçerek 15. yy.’a gelen Avrupa halkları fakir, hastalıklı aciz ve perişan durumda iken, bu yüzyılın sonlarına doğru, matbaanın gelişmesi, pulluk kullanımı, Amerika’nın keşfi, İstanbul’un Türkler tarafından alınması ile uyanmaya başladılar. Rönesans, reformlar, akılcılık, felsefe ve bilimin gelişmesi ve 18. yy. sonlarında makineleşme (Sanayileşme) ve Fransız devrimi ile demokrasi, cumhuriyet yönetimi, laiklik, milliyetçilik, insan hakları gibi birtakım değerleri geliştirdiler; Roma kilisesini (Papalık) ve krallığı (monarşi) yönetim dışında bıraktılar. Bu aydınlanma dönemidir. 19. yy.’da aydınlanma devam etti, kapitalizm, sömürgecilik, emperyalizm gelişti. 20. Yy’da devam ederek, “Batı Uygarlığı” denilen uygarlık türü meydana geldi. Bunları neden anımsatıyorum? Batı (Avrupa + Kuzey Amerika) bu değerleri sadece kendileri için geliştirmiştir. Bu açıdan kendilerini dünyanın “ötekilerinden” yalıtmışlardır ve “ötekiler” için bu değerleri kesinlikle mehel görmezler. Ötekiler için sadece kendi çıkarları için görüşürler, ilişki kurarlar. Yüce insanlık değerleri olan paylaşım, yardımlaşma, içtenlik, etik değerler bunlarda yoktur. Bu gerçekleri herkesin bilmesinde ve sizin gibi aydın yazarların yazılarında sık sık dile getirmesinde sayısız yararlar vardır. (Attila İlhan ve İlhan Selçuk bu hususları yazılarında belirtmişlerdir). Sonuç: “Son zamanlardaki yaygın tehditlerini”, “düşünce rezilliğinin çifte standartlığını”, “Ulus ve tarih bilinci zayıf ülkelerin yabancıların şamar oğlanı ve çıkar ortaklığına dönüşebileceğini” onlar açısından gayet doğal ve mantıklı buluyorum. Ne dersiniz?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle