Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür TÜRKİYE ve GERÇEK ÖZGÜR DÜŞÜNCE Kırsal kültür toplumuna bir demokrasi Güçlü sanayileşmenin özgürlük, barış ve insanlara mutluluk getirmediği II. Dünya Savaşı’nda çok iyi anlaşıldığı gibi, bugüne kadar Marcuse gibi aydınlara kucağını açmış, ve sanayi gelişiminin en uç noktasına erişmiş ABD için de geçerlidir. ABD’nin II. Dünya Savaşı sonundaki serüvenleri, özellikle Vietnam ve şimdi Irak müdahaleleri üzerindeki eleştiriler, dünyaya özgürlük, barış ve mutluluk getirmenin sanayi ile de gerçekleşmediği artık kanıtlanmıştır. Doğan Kuban erbert Marcuse (18781979) Alman asıllı Marksist bir filozof ve sosyal bilimcidir. 1934’te Almanya’dan Amerika’ya geldi. Columbia, Brandeis, San Diago Üniversitelerinde hocalık etti. Ona dünya radikalleri arasında ün kazandıran 1964’te yayınladığı “One Dimensional Man” (Tek Boyutlu İnsan) adlı kitabıdır. Frankfurt okulu temsilcilerinden biri olan Marcuse, Hegel, Marx ve Freud üzerine araştırmalarında baskıcı olmayan bir topluma ilişkin veriler üzerinde çalışmış, özellikle 1964’te yayınladığı ‘Tek Boyutlu İnsan’ yapıtıyla ‘yeni solun babaBir yarı Afrikalıya cumhurbaş sı’ unvanını kazanmıştı. Marcuse devrimin, kanlık unvanını layık görmek, bir şekilde, sanayi işçibeyaz Amerikan bağnazlığını lerinden değil, öğrencihatırlarsak, çok köktenci bir öz lerden, aydınlardan ve gürlük ifadesidir. Avrupa’nın azınlıklardan kaynaklanacağı fikrindeydi. düşünürleri, diktatörler kadar, Böyle bir konumda azılı kapitalistlerin ve kilisenin ‘Marcuse’ gibi bir deviktidarına da karşı çıkabiliyor rimci kimlikli insan lar... Bu tartışma olanağı olma Amerika’da nasıl yaşadı ya da yaşatıldı? yan ülkelerde demokrasiden Komünist avına çıkılan söz etmek sadece bir alaydır. Amerika’da nasıl oldu Dine söz söylenemeyen, fakat da bütün devrimci radikallerin babası sayıldı? Atatürk’e küfredilen bir ülkede Bu sorunun yanıtı, neyin baskısı olduğunu açıkla politik çalkantı dönemlerinde, ciddi idari basmak gereksizdir. kılara karşın, toplum bilincine yerleşmiş özgür düşünce kavramının, birçok düşünsel ve semantik deformasyonlardan daha derinde, toplum bilincine yerleşmiş olmasıdır. Amerika ve Avrupa’da toplum bilincine yerleşmiş ‘özgürlük (liberté, freedom, freiheit, libertá) kavramı, Batı kültürünün canlılığını yitirmeyen önemli bir bileşenidir. Demokrasi kavramı onsuz Türkiye’deki komediye dönüşür. Türkiye’deki entelektüel sahtecilik de bu kavramın toplum bilincine yerleşmemiş olmasından kaynaklanıyor. Nazım Hikmet’i vatandaşlıktan çıkarıp hâlâ kabul etmeyen bir toplumuz. H ABD için de geçerlidir. ABD’nin II. Dünya Savaşı sonundaki serüvenleri, özellikle Vietnam ve şimdi Irak müdahaleleri üzerindeki eleştiriler, dünyaya özgürlük, barış ve mutluluk getirmenin sanayi ile de gerçekleşmediği artık kanıtlanmıştır. Bu yazıda vurgulamak istediğim şey, Marcuse’ün başka bir gözlemi ya da düşüncesidir. Onca özgürlük, barış ve mutluluk isteği insan doğasında potansiyel olan özelliklerdir. Sanayileşme ve zenginlik, özgür, barışçı ve mutlu olmak için yeterli değildir. Sanayi devrimi ile özgürlük arasında nedensonuç ilişkisi yoktur. Bugün Türkiye’deki sayısız endişe özgürlük düşüncesine, barışa sırtını çevirmiş, bilgiyi dışlamış, bilgeliğe hiç yaklaşamamış, paraya tapan bir iktidar düşüncesinden temellenmektedir. Herbert Marcuse ka bir deyişle yatay ve düşey, yani çağdaş evrensele ve tarihe açılımı başka bir deyişle özgür düşüncenin genişleyen sınırlarını temsil ediyor. KIRSAL KÜLTÜR HÜKÜMETLERİ Türkiye’de 1950’den bu yana iktidarda olan kırsal kültür hükümetleri, 57 yılda özgürlük fikrinin, yani düşünsel zincirlerden kurtulma fikrinin, sanayileşme ve çağdaşlaşmanın kilidi olduğunu öğrenememişlerdir. Ortaçağdan bu yana devam eden bu fikir yoksulluğu sade Türkiye’nin değil, İslam dünyasının hastalığıdır. Atatürk’ten sonra yoğunlaşan komünist, ırkçı kavgalar, 50’den sonra başlayıp bugüne gelen din ağırlıklı politik propaganda, Sünni egemenliğinin nüfusun ¼’ünü dışlayan siyaseti, Kürt ayrımcılığı ve bütün bunların arkasında AmerikaArap ağırlıklı İslamcılık akımların hiçbiri özgürlük fikrinin arkasında duracak nitelikte dünya görüşleri değillerdir ve olmamışlardır. Cumhuriyet sadece 16 yıl (19231939) ve Osmanlı’nın bıraktığı sefalet ve yoklukluk ortamında özgürleşme ve çağdaşlaşmaya çalıştı. Sonra yedi yıl Dünya Savaşı, sonra da ABD egemenliği çağını (Amerika yılı sayılan 21. Yüzyıl) yaşadık. 1980’den bu yana da eğer bir ad takmak gerekirse takunya üzerine smokin giyen iktidarlarımız oldu. Giderek ‘tüketici modalaşması’ diyebileceğimiz bir sahte çağdaşlaşmanın kurbanı olduk. Bunu çarpık yorumlarla gözden saklamak isteyenler var. Avrupa ve Amerika’nın neden Müslüman Türkiye istediğini Türk halkına anlatmak gerekir. MARCUSE VE DEVRİM Marcuse özgürlük, barış, mutluluk gibi kavramların soyut kavramlar değil, tarihi gelişmelerin saptadığı, insan doğasında var olan eğilimler olduğuna inanıyordu. Devrim ancak insanlara özgürlük, barış ve mutluluk getirirse devrim sayılabilirdi. Böyle bir perspektifte Sovyet Komünizminin, Faşizmin akıbeti anlaşılabilir. Aslında her iki rejim de çağdaşlaşma, sanayileşme ve egemenlik arasındaki ilişkileri anlayanların elindeydi. Ne var ki özgürlük, barış ve mutluluk getirmediler. Güçlü sanayileşmenin özgürlük, barış ve insanlara mutluluk getirmediği II. Dünya Savaşı’nda çok iyi anlaşıldığı gibi, bugüne kadar Marcuse gibi aydınlara kucağını açmış, ve sanayi gelişiminin en uç noktasına erişmiş CBT 1110/2 27 Haziran 2008 ESAS: DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ Sanayi devrine, düşünceye vurulan zincirin kırılması ve bilimsel düşüncenin egemen olmasıyla ulaşılmıştır. Tarihte, özgürlüğün tarihi ile özgün düşüncenin tarihi birbiriyle iç içedir. Çünkü özgürlük temelde düşünce özgürlüğüdür. Bilimsel düşünceyi, bilimi ve bunların sağladığı teknolojiyi, insanları doğaya egemen kılan, ona esir olmaktan kurtaran dünya yorumunun etkilerini sadece düşünce özgürlüğüne borçluyuz. Batının dünyaya egemen olması döneminde düşünce özgürlüğünün ne Çin’de, ne Hint’te ne de İslam’da gerçekleşmediğini hatırlamak gerekir. Oysa Marcuse’i Amerika’da konuşturmak, Bush’u eleştirmek, bir yarı zenciyi Demokrat Parti başkan adayı yapmak, Amerikan kapitalizmini yerin dibine batıran kitapları yazmak, Amerikan toplumunun bir şekilde hâlâ üretebildiği ve tahammül ettiği kültürel davranışlardır. Toplum bilincinin derinliklerine inmiş özgürlük düşüncesi budur. Bir yarı Afrikalıya cumhurbaşkanlık unvanını layık görmek, beyaz Amerikan bağnazlığını hatırlarsak, çok köktenci bir özgürlük ifadesidir. Avrupa’nın düşünürleri, diktatörler kadar, azılı kapitalistlerin ve kilisenin iktidarına da karşı çıkabiliyorlar. Yine de politik tartışma demokrasinin ve kapitalist düşüncenin yönlendir DİN ORTAMINDA DEMOKRASİ? Temelde Türkiye’nin sorunu Marcuse’un belirttiği, indiği teknolojinin, demokratik temellere oturtulmakta zorlanmasından kaynaklanıyor. Bu tartışma olanağı olmayan sanlığın da tam çözemediği sorun: Özgürlük, barış ve mutülkelerde demokrasiden söz etmek sadece bir alaydır. Dine luluk kavramlarının toplumsal içeriğidir. Bu da önce düsöz söylenemeyen, fakat Atatürk’e küfredilen bir ülkede şünce özgürlüğünden geçer. Şimdiye kadar dünyanın hiçbir ülkesinde, ve tarihin hiçbir dönümünde bir din ortaneyin baskısı olduğunu açıklamak gereksizdir. Çin sanayileşmeyi hâlâ bir baskı rejimiyle gerçekleştiYazının devamı 10. sayfada riyor. Gerçi bu Maoist Çin değil, komünizmi milliyetçi bir amaca doğrultmuş bir kalkınma programıdır. Temelde Türkiye’nin sorunu Marcuse’un belirttiği, insanlığın da tam çöYine de Çin her şeyi ile zemediği sorun: Özgürlük, barış ve mutluluk kavramlarının toplumsal içJaponya’nın, Güney eriğidir. Bu da önce düşünce özgürlüğünden geçer. Şimdiye kadar dünKore’nin yaptığı gibi, Batı Kültürü ile (bilim, yanın hiçbir ülkesinde, ve tarihin hiçbir dönümünde bir din ortamında sanat ve spor) bütünleşgerçekleşmiş düşünce ve söz özgürlüğü dolayısıyla demokrasi söz komek için örgütleniyor. nusu olmamıştır. Türkiye’de özgür düşünce havarisi olduğunu söyleyenHatta bugünlerde moda olan Konfüçyanizm bile lerin en büyük yalanı ve onu örten safsata burada yoğunlaşmıştır. bu evrenselleşmeye, baş