Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AB yüksek öğretim sistemi: Ülkemiz için açılımlar ve fırsatlar Avrupa Birliği, yüksek öğretim sistemini yeni yüzyıla göre düzenleyebilmek için en üst düzeyde çaba harcıyor. Günümüzde AB ülkelerinde 4000 yüksek öğretim kurumu, 17 milyonu aşan öğrenci ve yaklaşık 1.5 milyon çalışan var, bunların kabaca üçte biri de araştırmacı olarak istihdam edilmekte. 2010 yılına kadar 700.000 ek araştırmacıya ihtiyaç duyacak. Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, Anadolu Üniversitesi, İşletme Fakültesi, yodabasi@anadolu.edu.tr söz konusudur. Otorite, dayatmacı olmaktan çok yöneltici, kolaylaştırıcı olmaya dönük rol üstlenmektedir. Hükümetle ve değişik paydaşlarla ilişkilere önem verilir. Bu söylem ve açılımlardan İngiltere dışında, Fransa ve Almanya yüksek öğretim sisteminin de etkilendiği söylenebilir. 3. Yeni Weber’ci Açılımlar: Sürekli gündemde olan yapısal reformların içinde, demokratik yapılanmayı yeniden canlandırma ilkelerinin gerçekleştirilmesine yönelik söylemler ve anlatıları içeren yaklaşımdır. Fransa ve Almanya gibi ülkelerdeki bürokratik içe bakış, prosedürleri gereğinden fazla önemseme, akılcılığın yerini zaman içinde bu özelliklerin alması sonucu ortaya çıkan yeni bir söylemdir. Bu yaklaşımda, devlet yönlendirmeye ve yöneltmeye daha fazla etkili olma anlayışı baskındır. İçe kapanıklıktan dışa dönüklülüğe, yasaların çağdaşlaştırılması ile sonuçların daha önemli hale gelmesine, temsili demokrasi yerine yurttaşlarla daha çeşitli araçlarla bağlantılar kurulmasına yönelme bu açılımın özünü oluşturmakta. Hemen fark edileceği gibi, sözü edilen üç yaklaşımın ya da açılımın sınırları net değildir. Her zaman bunların bir karması uygulanabilir. Diğer taraftan, bunlardan birinin diğerine göre önemi, ülkelere ve zamana göre farklılıklar gösterebilmektedir. Avrupalılaşma sürecinde bu üç açılımın birbiriyle bağlantılı olarak ve bir bütün içinde düşünülerek, hangi ülkelerde nasıl ve hangi biçimleri alıyor sorusu ülkemiz açısından önem taşımaktadır. İkinci önemli konu da, bir uluslararası ağ biçiminde bölgesel yapılarda iki ya da daha fazla kurumun ortak programlar ve dereceler sunmasıdır. Küresel şirketler gibi küresel üniversitelerin ortaya çıkması, ulusal kamusal denetiminin bunlar için nasıl işleyeceği ve seçilmiş hükümetleri bu oluşumların, açılımların nasıl etkileyecekleri gibi soruları ortaya çıkarmaktadır. A B’nin yüksek nitelikli ve yaratıcı işgücü yaratma ile ilgili hedefi, şu anda toplam işgücü içindeki oranı yaklaşık %30’larda olan bu kitlenin oranını 2010 yılına kadar %50’lere çıkarmak. Bu işgücünü oluşturacak insanlar; yüksek nitelikli ve esnek yapıda olmanın yanında, sürekli gelişim için yaşam boyu eğitime de ihtiyaç duyacaklar. Böyle bir dönüşümü amaçlayan AB ülkeleri, mevcut değişim uygulamalarını bu hızla sürdürdüğünde, 2050 yılında bir ABD vatandaşı Avrupa vatandaşından en az 3 kere daha fazla bir zenginliğe sahip olabilecek. Ülkemiz açısından da değerlendirilmesi gereken bu noktanın irdelenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. SİYASAL YAPI VE KAMU YÖNETİMİ ETKİLERİ Öte yandan tüm bu değişimlerin “mikro değişim” sorunu olmadığı, başta teknolojik olmak üzere siyasi, ekonomik ve kültürel “makro değişim” sonucunda değişim ve dönüşümlerin gerçekleştirildiği öne sürülmekte. Bunlardan teknolojik etkenlerin sınıf içinde ve öğretim yöntemlerinde ne gibi büyük ve önlenemez etkilerinin olduğu çok açık. Yer ve zaman kısıtlamalarının ortadan kalkmasında büyük rol oynayan teknolojik gelişmeler, gerçekleri görmek açısından da bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Örneğin, insanın algılamalarına, düşüncelerine, beynin işleyişine, bilinç ve duygusal fonksiyonlara yeni ufuklar açan teknolojik gelişmeleri, OECD’nin etkileyici yayını Understanding the Brain: The Birth of a Learning Science adlı eser geniş biçimde ele alıp incelemektedir. Bunlar, öğrenmede yeni ufuklar açmakta ve eğitim ,öğretim boyutunu hızla değiştirmekte. Ancak, makro değişim faktörlerin üniversite yapılanmaları üzerindeki etkilerinin neler olabileceği incelenmesine karşın, günümüze kadar pek de ön plana çıkartılmadığını görüyoruz. Daha çok üniversite iç değişkenlerinden olan, hesap verilebilirlik, saydamlık, yönetişim, özerklik ve akademik özgürlük gibi iç dinamikler üzerine tartışıldığını görüyoruz. European Science Foundation, Eylül 2007’de yüksek öğretim ile ilgili çalışmaları içeren makalelerden oluşan bir yayın gerçekleştirdi. Bu çalışmada, kamu yönetimlerinde üç temel açılımla karşılaşıldığı açıklanırken, bunların yüksek öğretim üzerindeki olası etkileri inceleniyor. Bu açılımlar: NELER YAPILABİLİR? Yukarıda bahsettiğimiz dönüşüm, yeni Avrupa’nın inşa edilmesinde kilit önemde bir rol oynamaktadır. Görevdeki hükümetlerin birinci önceliği haline gelen yüksek öğretim sistemindeki ana değişim Bologna süreci Daha çok üniversite iç ile başladı. 2010 yılına kadar değişkenlerinden olan, 700.000 ek araştırmacıya ihhesap verilebilirlik, tiyaç duyacak olan AB ülkesaydamlık, yönetişim, lerinin, bunu kendi olanakları ile kendi içlerinden sağlaözerklik ve akademik ması olanaksız görünmekte. özgürlük gibi iç dinaBir taraftan ABD, diğer tarafmikler üzerine tartışıltan Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin de dığını görüyoruz. benzer ihtiyaçları olması teknolojinin getirdiği olanaklarla birleşince bu durumu bir rekabet alanı haline getirmektedir. Örneğin, İngiltere doktora öğrencilerinin %40’ını yabancı öğrencilerden seçen bir model uygulamakta. Bu yaklaşım, diğer AB ülkelerine de örnek gösteriliyor. Ülkemiz için de benzer bir durum daha fazla fırsat penceresi açabilecek gibi görünüyor. TürkAmerikan Bilimadamları ve Akademisyenleri Birliği (TASSA), geçen ay içinde yaptığı toplantıda 15.000 civarında bilim insanı ve araştırmacının ABD’de yaşadığını ve çalıştığını açıkladı. Benzer bir durum, sayısı çok fazla olmasa da, Avrupa’daki Türk Akademisyenleri Birliği için de geçerlidir ve yapılacak çok yönlü bir stratejik işbirliği çok önemli potansiyeli ortaya çıkarabilecektir. Tüm ülkelerdeki üniversiteler, bu duruma göre eğitim ve araştırmalarındaki stratejik yönelimlerini belirlemekte. Birçok AB ülkesinde de, ülkemizdeki gibi, üniversitelerin çoğunluğu devlet kaynaklarını kullanıyor. Ancak, üniversitelerin bu kaynaklardan ürettikleri ölçüsünde yararlanmaları yönünde bir yaklaşım önemini arttırarak sürdürmekte ve böyle bir yaklaşım, üniversitelerin araştırma ve eğitim üniversiteleri olarak sınıflandırılmalarını ve değerlendirilmelerini kamu yönetimi açısından da gerektirmektedir. ÇEŞİTLİLİK VE REKABET Makro gelişmelerin en önemli etkilerinden biri de küreselleşme ve çeşitlilik konularında kendini gösterdi. Avrupa, 1960’lardan 80’lere Makro gelişmelerin en ÜÇ TEMEL AÇILIM kadar “çeşitlilik” ile “bütünleşik” yapılanönemli etkilerinden biri 1. Yeni Kamu Yönetimi: malar arasında gitti geldi denilebilir. Bu Thaetcher yönetiminin 1980’leralanda üç aşama geçirdi Avrupa üniversite de küreselleşme ve çede İngiltere’de başlattığı ve İsveç, sistemi. Bunlardan birincisi, 1960’lardan şitlilik konularında kenYeni Zelanda gibi ülkelerde de 1970’lerin sonuna kadar, yüksek öğretim dini gösterdi. Avrupa, yankılandığını gördüğümüz bir bakurumları ve programları ile ilgili “çeşitlikış ve yaklaşım. Sadece İngiltere’ye lik” arayışı ve uygulamasıdır. 1960’lardan 80’lere kaözgün olma durumundan çıktığı ve İkinci aşama, 1970’lerin ortasından dar “çeşitlilik” ile “büülkemiz de dahil birçok ülkenin uy1990’ların ortasına kadar gelen “dikey çetünleşik” yapılanmalar gulamalarını etkilediği çok açık şitlilik” üzerine odaklanmadır. Bireysel olaolan bir yönelim. Burada katı arasında gitti geldi derak kurumlar, onların alt kurumları gibi koplanlar yerine piyasaya yönelimli, nular ön plandadır. Son aşama ise, nilebilir. performans ölçümlerine dayanan, 1990’lardan günümüze kadar gelen ve kügirişimci ruhlu ve yetkilendirilmiş reselleşme ve Avrupalılık üzerine odaklayönetim anlayışını benimseyen bir yapılanmadan söz edişan rekabetçiliğe (ulusal, bölgesel, küresel) açık aşamalebilir. Hollanda bu yapılanma ve yönelimden etkilenen dır. Üniversiteler arasındaki sıralamaları ve sınıflandırülkelerden biri. Bir diğeri ise Norveç ve “Kalite Reformu” maları içeren her boyuttaki açıklamalar büyük yankılar uygulaması ile bu yönelimin belirtilerini göstermektedir. yaratarak sürüyor. 2. Ağ Biçiminde Yönetim: Bu açılım ve söyleme olumYüksek öğretim alanında yapılması düşünülen yeni lu bakanlar, bunu birinci gruptaki söylemlerin yeni bir tüdüzenlemelerin bu bakış açısını da içerecek biçimde strarü olarak algılayıp tanımlamaktadır. İngiltere’de Blair’in tejik bir yapılanmaya dayalı olması ve bu konuda her tür“Üçüncü Yol”u ile bağlantılı olduğu rahatlıkla söylenelü ortak işbirliğini gerçekleştirmek kaçınılmaz bir zorunbilir. Dikey yönetimden, yatay yönetime doğru bir yöneliş luluk gibi görünüyor. CBT 1108 / 20 13 Haziran 2008