Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Buhtisu’yu midesinin rahatsızlığı için getirttiği söylenir. Bu doktor kitaplarını Süryanice yazıyordu. Fakat Yunancadan da bir çok tıp kitabı çevirmiştir. Hastaneleri, cerrahisi, tıp aletleriyle Ortaçağda ve 17. Yüzyıla kadar, dönemine göre evrensel bir örnek olabilecek İslam tıbbında İslam bilim ve felsefesinin en büyük adı olan Ibn Sina (Avicenna) (öl. 1037) özel bir yer işgal eder. Ibn Sina’nın iki baş yapıtı vardır. ‘ElKanun fi etTıb’ (Tıp Kanunu) ve bir bilim ve felsefe ansiklopedisi olan ‘Kitab eşŞifa’. Ibn Sina Avrupa kültürünün Hippoktrat ve Galen ile birlikte andığı en büyük tıp otoritesidir. Kitapları 12. Yüzyılda Latinceye çevrilmiş, 17. Yüzyıla kadar Batı’da ve Doğu’da temel başvuru kitapları olarak kullanılmıştır. Ortaçağ İslam bilimi şaşırtıcı zenginliktedir, ve etkisi Rönesans’a ve bazı yapıtlar Rönesans’tan öteye de Latince çevirileri sayesinde sürmüştür. Sadece Alhazen (Ibn Heysem), Avicenna (Ibn Sina), El Harezmi değil, fakat Farabi, Ibn Rüşt ve Ibn Sina Aristo ve Eflatun’un yorumcuları olarak dünya felsefe tarihine geçmişlerdir. Kitabında yer yer İslam filozoflarına referans veren Sadreddin Muhammed, B. İbrahim Şirazi (Molla Sadra)’nın (15721640) Yunan felsefesini mistisizmle buluşturan ve Aristo ile Ibn Sina’yı en büyük filozoflar olarak sunar. Molla Sadr’a İslam’da Ortaçağ geleneğinin, çok küçük boyutlarda da olsa, 17. Yüzyıla kadar uzandığını gösterir. İslam Ortaçağı o günkü bilgi düzeyi, yayın, iletişim ve ulaşım koşulları düşünülecek olursa 17.18. Yüzyıllarda Avrupa’nın gösterdiği yoğunlukta bilimsel ve felsefi bir yaratıcılık gösterir. Ayrıca Avrupa’da kilisenin bilim adamlarına karşı neredeyse 18. Yüzyıla kadar devam eden mücadelesi 12. Yüzyıla kadar İslam’da yoktu. Biz de her şeyi Avrupalıdan öğrenmeye alıştığımız için, İslam’da düşünce tarihinde Gazali’den sonraki karanlığı, doğal bir İslam kültür özelliği görüyoruz. İslam biliminin genel tablosu ve yukarıda küçük bir bölümü sayılan bilim adamları sorunun İslam dininin doğasından değil, kötü ve politik yorumundan ortaya çıktığını göstermektedir. rünü övmek için yazılmış bir methiye değildir, İslam yazmaları üzerindeki büyük bilgisine dayanarak bir Türk oryantalist, bilim tarihçisi ve araştırıcısının Frankfurt Üniversitesi’nin ve Arap sponsorların desteği ile nesnel ve çok ayrıntılı çalışmalarının sonuçlarını içermektedir. Kitap, İslam bilim tarihinin çok iyi ve yararlı bir özetini vermekte ise de, daha çok Frankfurt’taki değerli ve öğretici müzenin içeriğini tanıtmak amacını taşımaktadır. Fakat Avrupa gözlüklü bir dünya tarihi yorumunun eksik ve belki de başkalarını bulanık gören yanlarını göstermekte ve bu vesile ile Müslüman toplumlara, ve bu arada Türklere, bir mesaj vermektedir. Mesaj şudur: Din ve bilim arasında bir çelişki aramak gerekmez. Çünkü din ve bilim dünyayı tümüyle değişik algılama sistemleri üzerine kurulmuşlardır. İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlıktan sonra gelmesine karşın onlardan daha fazla Antik bilim mirasına sahip çıkmıştır. Antik mirasın sahibi olması gereken Roma Kilisesi 9.13. Yüzyıllarda İslam kültür ortamının yaşatıp geliştirdiği bu bilim ve düşün mirasının düzeyine İslam’dan beş yüz yıl sonra Rönesans ve sonrasında ulaşabilmiştir. İSLAM’DAN GERİ AVRUPA Biz bugün Batı’dan ne kadar geri idiysek, Ortaçağ’da Avrupa, bilim bağlamında, İslam’dan o kadar gerideydi. Öte yandan Ortaçağ İslam bilim ve felsefesinin açıkça kanıtladığı bir başka gerçek vardır: Emeviler’den İspanya İslam’ına ve Orta Asya’da Uluğ Bey dönemine kadar Müslüman idarecilerin bilim severliği, Gazali bağnazlığı ve Aşariyun’un İslam yorumları sonucunda bilim ve dini karşı karşıya getirmiştir. En büyük İslam devleti olan Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağ İslam bilim geleneğini sürdürememiş, medresebilim karşıtlığının sonucunda parçalanmıştır. İslam bilim ve tekniği tarihinde, 15. Yüzyıldan sonra Avrupa karşısında en büyük İslam şampiyonu olan Osmanlı’nın İslam bilim geleneğini sürdürmesi doğal bir sonuç olurdu. Bunu bizim yerimize Avrupa sürdürmüştür. Osmanlı da 14. Yüzyıldan sonra Avrupa’da yaşamıştır. Osmanlı toplumunun tümüyle kozmopolit bir yapısı vardır. Fakat dünya bilim ve düşünce tarihinde İslam ortaçağı üretimini izleyen bir Osmanlı çağı, ve dünya sahnesinde Osmanlı bilim adamları yoktur. Dünya bilim tarihinde Osmanlı Döneminde Şam’lı astronom Takiyüddin’den başka ad yoktur. Erken İslam’la Osmanlı kültürü karşılaştırması yapacaklar, Osmanlı’nın uzun yüzyıllar İslam Ortaçağının bilimsel merakına ulaşmadığını, batıyla ilişkisinin 18. Yüzyıla kadar hemen hemen kesik olduğunu doğru değerlendirmelidir. Katip Çelebi, Kopernik’den söz etmez. Kültür tarihimizin dün olduğu kadar bugünkü sorunu da bu boşluktur. Günümüzde bilimsel düşünce üretimi ve teknolojide dünya ülkeleri arasında en aşağı basamaklarda olan İslam ülkelerinin Ortaçağ’da dünya biliminde öncü olmaları, bugünkü geri kalmışlığın nedeninin İslam dini olmadığını kanıtlıyor. Bugün suçun dini yobazlık olduğunu söylemek de yeterli değildir. Sorun, Emevi ve Abbasi Halifelerinin çağında yorumlanan İslam’la, bugünkü yorum arasındaki farktan kaynaklanıyor. Ne yazık ki bugün İslam liderleri arasında bilim aşığı bir El Memun’a rastlanmıyor. CBT 1108/ 15 13 Haziran 2008 2. Takiyeddin’in zemberekli çalar saati (1559) FRANKFURT’TAKİ MÜZE Fuat Sezgin’in yapıtının 2., 3., 4., 5. ciltleri Frankfurt’taki müzenin bir katoloğu niteliği taşır. 2. Cilt Astronomi’ye ayrılmıştır. 15. Yüzyılda Uluğ Bey’in çevresindeki astronom ve matematikçiler arasında Ziçi Hakani’si ile ünlü olan ElKaşi astronomi aletlerinin gelişme tarihinde önemli bir yer alır. Yine aynı çevrede yetiymiş olan ve 72 yaşında İstanbul’a gelen Ali ElKuşi (Ali Kuşçu) (öl. 1474)’de Merkür gezegeni için bir model geliştirmiştir. Coğrafya, gemicilik, saatler, geometri ve optik konularına tahsis edilen 3. Cilt temelde matematiksel coğrafya üzerine kurulmuştur. Bundan çeyrek yüzyıl önce bulunan AlMemun’un dünya haritası, AlMemun ve Alİdrisi’nin dairesel çerçeveli dünya haritaları Sezgin’e göre, Avrupa haritacılığı için temel oluşturmuşlardır. Tıp, kimya ve madenleri konu alan 4. Ciltte insan anatomisinin geç ortaçağdaki bilgisinin grafik çizimleri (bu arada Huneyn Bin İshak’ın (öl. 873) göz anatomisine ilişkin en eski çizimsel betimlemesi) ilgi çekicidir. EzZahravi’ni kitabındaki birçok örnekle birlikte pek çok diş, göz ve benzer cerrahi müdahalelerde kullanılan tıp aletleri resimlenmiştir.. Sezgin bu ciltte her şeyin Avrupa’dan kaynaklandığın anlatanlarla, İslam’ın rolünü vurgulayanlar arasındaki tartışmaları da dile getirmektedir. 5. Cilt Teraziler, diğer ölçü aletleri, arazi ölçümü, su pompa istasyonları, hidrolik pompalar (bu arada Takiyeddin’in (1552)’de yaptığı bir proje de vardır), rüzgâr değirmenleri, fıskiyeler, otomatlar, kilitler, mimari, askeri teknikler , savaş aletleri, ateşli silahlar, cam ve seramik teknikleri, çok gelişmiş bir Ortaçağ teknolojisini örnekleyen bu zengin koleksiyondaki çağdaş modeller, kuşkusuz özgün örneklerden daha şık ve mükemmeldir. Not: Bu yapıt vesilesiyle 1997 de Seuil yayınları arasında başkanlığını Roshdi Rashed’in ve yardımcılığını Régis Morelon’un yaptıkları bir grup bilim tarihçisinin yazdıkları 3 ciltlik ‘Histoire des Sciences Arabes’Paris, 1997 adlı önemli yapıtı anımsatmak istiyorum. Ne var ki Arapça yazdıkları için Biruni,Harezmi İbni Sina’yı Arapla eşdeşleştirmek Descartes, Bacon ya da Erasmus’u Latince yazdıkları için Romalı ya da İtalyan saymakla eş, saçma bir davranış oluyor. Fakat bu davranış Batı’nın İslam’ı tek bir kılıkta görmek isteğini sürdürdüğünü gösterir. elMarrâkuşî’nin (7./13 yüzyılın ikinci yarısı) Küresel Usturlabı BİR MEHTİYE DEĞİL F. Sezgin’in “İslam’da Bilim ve Teknik” kitabı İslam kültü