02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org; [email protected] “Bizden geç başlayan Brezilya, şimdi uçak sanayiinde çok farklı bir noktada. Kendi tasarladığı uçakları üretiyor ve bütün dünyaya satıyor. Peki, benim sevgili okuyucularım, onlar bizimkinden farklı bir öykü yazmayı nasıl başardılar? Kıssadan Hisse Geçen hafta naklettiğim Brezilya uçak sanayiinin öyküsünden çıkaracağımız epeyce ders var. Hatırlayacaksınız, Brezilya kendi uçağını yapmayı 1940'lı yıllarda plânlamış ve bunun ilk adımını da 1954'te, o zamanki adıyla, Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü'nü (IPD) kurarak atmıştı. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, neredeyse kurulur kurulmaz, kendi uçağını yapmayı düşünmüş ve bu amaçla 1925 yılı gibi erken bir tarihte Tayyare, Otomobil ve Motor T.A.Ş.'yi (TOMTAŞ) kurmuştu. M. Kiper'in evvelki hafta değindiğim yazısında belirttiği gibi, TOMTAŞ'ın ortakları Alman Junkers Şirketi ile yine 1925'te kurulan Türk Tayyare Cemiyeti'dir. Ama bu girişim taraflar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle sonuç vermez ve şirket 1928'de kapatılır. Milli Savunma Bakanlığı'na devredilen tesisler 1932'de Kayseri Tayyare Fabrikası adı ile faaliyete geçer ve yabancı patentiyle uçak üretmeye başlanır. Bununla yetinilmez, 1941'de Hükümet katında stratejik bir karar alınır: Uçak mühendisi yetiştirilecektir. Ankara'da uçak ve motor fabrikası; ayrıca, uçak sanayiine hizmet verecek bir aerodinamik araştırmalar merkezi kurulacaktır. Bu karar gereğince 1941'de, Yüksek Mühendis Mektebi'nde uçak mühendisi yetiştirecek bir dal açılır. Uçak fabrikası 1942'de, motor fabrikası 1945'te kurulur. 1947'de Ankara Rüzgâr Tüneli'nin yapımına başlanır. Aerodinamik araştırmalarının, dolayısıyla da uçak tasarımı ve tasarım doğrulamanın can damarı olan bu tünel 1950'de kısmen işler duruma gelir. Hiç unutmayalım; 1920'li, 30'lı yıllarda, özel sektörde de kendi tasarladıkları uçakları üretme peşinde olan iki cesur, idealist girişimci vardır ve bunu başarırlar da: Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ... Türkiye'nin kendi uçağını yapma konusundaki kararlılığının en çarpıcı kanıtı Ankara Rüzgâr Tüneli'dir (ART). Bu tünel, 1950'de kurulmasına karşın, üstün nitelikli akış özellikleriyle, bugün hâlâ, dünyadaki rüzgâr tünelleri arasında önemli bir yere sahiptir. ART'yi sonradan bünyesine almış olan TÜBİTAKSAGE de, düşük ses altı rüzgâr tüneli kuruluşlarının oluşturduğu Subsonic Aerodynamic Testing Association Grubu'na, 2000 yılında, tünelin söz konusu üstün özellikleri nedeniyledir ki üye olarak kabul edilmiştir. Ne var ki ART, Brezilya 1954'te uçak sanayiine ilk adımını attığında işlevsiz kalmış durumdaydı; çünkü Türkiye o tarihlerde uçak yapmaktan vazgeçmişti; Ankara'daki uçak ve motor fabrikası da üretimlerini durdurma yolundaydı. Bizden geç başlayan Brezilya, şimdi uçak sanayiinde çok farklı bir noktada. Kendi tasarladığı uçakları üretiyor ve bütün dünyaya satıyor. Peki, benim sevgili okuyucularım, onlar bizimkinden farklı bir öykü yazmayı nasıl başardılar? Sorunun yanıtı geçen hafta aktardığım öykünün içinde var; ama eminim, siz bu yanıtı zâten biliyorsunuz: Brezilya'da uçak sanayiini sıçratan ve gelişmesini sağlayan devletin izlediği tedarik politikası, daha açık bir deyişle, başta Brezilya Hava Kuvvetleri ve Brezilya Havayolları olmak üzere devletin kurumlarının yerli kuruluşa güven duyarak verdikleri siparişlerdir; incelerseniz göreceksiniz, 2000'li yıllara gelindiğinde bile, devletin süren gözetimidir. Ama sanıyorum, Brezilya'nın başarısındaki asıl etken, bu ülkenin, 'Amerika'nın arka bahçesinde' olmasından kaynaklanan bütün güçlüklerine rağmen ekonominin pek çok faaliyet alanında ortaya koyduğu ulusal iddia, ulusal irâdedir. Ekonomik güce sahip ulusların ulusal çıkarları doğrultusunda yeniden şekillenen dünya coğrafyasında mevcudiyetini sürdürebilmek için gerekli olan bu irâde Brezilya'da varken, galiba bugün bizde eksik olan bu... İsterseniz, Brezilya'nın yaptığı uçakları, bunu yapan şirketi bir de kendi gözlerinizle görün. Gideceğiniz adres: http://www.embraer.com/english/content/home/ Şirketi dolaşırken ayrıntılarda kaybolmamak için http://en.wikipedia.org/wiki/Embraer'den yararlanabilirsiniz. Yine isterseniz, bu turdan sonra, evvelki hafta bahsettiğim, savunma sanayiimizle ilgili kritik kararı bir daha okuyun. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, ulusal teknoloji geliştirilmesini ne kadar destekliyor? Ülkemizde halen ARGE'ye GSMH'nin %06'sı kadar bir kaynak, ortalama %65'i kamu %35'i özel sektörce olmak üzere ayrılmakta olup, bu oran birçok ülkede %2 ve üzerindedir. Son yıllarda sürdürülebilir rekabet için ARGE ve inovasyonun önemi gerek devlet gerekse özel sektör tarafından kabul edilerek IX'uncu 5 Yıllık Kalkınma Planında ARGE desteğinin %2 düzeyine çıkarılması ve özel sektör payının da %60'lara yükseltilmesi hedef olarak benimsenmiştir. Aytekin Ziylan B CBT 1094/6 7 Mart 2008 u hedef gerçekten de çok güzel ama, uygulamada optimum başarı sağlanabilmesi için; halen yapılması mümkün olduğu halde yapılmayan bazı şeylerin de hemen bugünden başlayarak yapılması gerekli. Örneğin; kamu alımları ülkemizin bilim, teknoloji ve sanayileşme yeteneğini yükseltme amacı doğrultusunda yapılmalıdır. Bunun tam olarak yapıldığı söylenemez. Hatta Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) ülkemizde kamu alımlarının ulusal bilim, teknoloji ve sanayileşme yeteneğini geliştirme amacıyla yapılmadığını belirtmiştir. (1) 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun amacı sadece “kamu maliyesinin korunmasıdır.” Oysa ulusal sanayinin ve özellikle ulusal teknoloji geliştirilmesinin desteklenmesi de kanunun amaçları arasında olmalı. Diğer ülkelerde olduğu gibi. Savunma sistem alımları uluslararası serbest ticaret anlaşmalarında yer almadığı halde; ülkemizde bu ihalelere bile yabancı teknoloji kullanan “yabancı ortaklı şirketler” milli (ulusal) şirketlerle eşit koşullarda katılabilmekte. Bu eşitlik, hiçbir sanayileşmiş ve sanayileşmek isteyen ülkede yoktur. Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın (SSM) kuruluş yasası olan 1985 tarihli 3238 sayılı yasa, devletin “yabancı teknoloji ve yabancı sermaye ile kurulacak savunma sanayi şirketlerini destekleyeceğini” açıklıkla belirtmekte. Bu büyük bir hatadır; bu nedenle yasa; SSM'nin ortalama 20 yıllık deneyimi sonucu hazırladığı “Müsteşarlık Stratejik Planı”nda belirtilen vizyon, amaç ve hedefler doğrultusunda düzeltilmelidir. Hedefi ulusal teknolojinin geliştirilmesi olan ve bu hedefe varmak için sistem tedarik ihalelerini kullanan, 98/11173 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yayımlanan, “Türk Savunma Sanayii Politika ve Stratejisi Esasları” (TSSPSE) uygulanmalıdır. TSSPSE savunma alımlarını; “milli olması gerekenler”, “kritik olanlar” ve “diğerleri” diye üçe ayırıp her bölümü ayrı ayrı tedarik yöntemine bağlamakta, örneğin milli olması gereken sistem/teknolojilerin milli firmalardan tedarikini emrederek, milli (ulusal) teknolojinin gelişmesine doğrudan katkı sağlayabilme olanağını bize vermektedir. Bu çok önemlidir. Ama maalesef TSSPSE uygulanmıyor. Sebebi de MSB'nin her yıl yayımlaması gereken “milli” ve “kritik” sistem/teknoloji listelerini yayımlamaması. Oysa her ülke bunu yayımlar. Eğer ülkede ARGE'ye ayrılan kaynakların optimum verimle kullanılması isteniyorsa; bu liste mutlaka yayımlanmalıdır. Yayımlanmış olsa her tedarik işleminde ulusal teknoloji geliştirilmesi desteklenmiş olacaktır. Bürokrasimize serbest rekabet kuralının bir dogma olmadığı, akıllıca kullanılması gerektiği konusunda eğitim verilmeli. MSB'nin Savunma Sanayii ve Teknoloji Eğitim Merkezi Komutanlığı (SATEM) ve değişik kurslarda başlattığı eğitim çok yerinde olup tüm kamu sektörü tedarik personeline uygulanacak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle