23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZAMAN MEKÂN KAVRAMI YOK, ZEKÂ TESTLERINDE SIFIR Soru: Bu araştırmaya ilk tepkiler nelerdi? Karşı araştırmalar yayınlandı mı? Neler yaşandı? Üner Tan: İlk aile bir Kürt ailesi idi. Bu ailenin 19 çocuğu vardı, bunların beşi dörtbacaklı yürüyorlardı; yer, mekân, zaman kavramları yoktu, en basit zekâ testinde sıfır puan almışlardı, kendi aralarında kendi kendilerine konuşarak anlaşıyorlardı, onları sadece kendileri ve ailesi anlayabiliyordu, Kürt olan komşuları da onların konuşmalarını anlayamıyordu, yaşları 1840 arasında değişiyordu. Bunlar aslında cümle âlemin bildiği ve daha önce TV'ye konu olmıuş olan olgulardı. Nörolog eşim ve diğer doktor arkadaşlarla gittik, gördük. Psikolojide "Aha" olayı vardır: Birdenbire içe doğan bir fikirdir bu. Bende de öyle oldu, bu yürüyüş şeklinin ancak maymunsu atalarımızda olduğunu, bunların bu yönden araştırılması gerektiğini düşündüm, çünkü o kadar doğal ve rahat yürüyorlardı ki onların doğal yaşam tarzları bu idi, güçlü bacakları vardı, tümü hızla yürüyordu, hele erkek olan, kilometrelerce uzaklara hızla gidiyor, dolaşıyor, ya kayboluyor, ya da eteğine doldurduğu şişelerle dönüyordu. Kimseye bir şey söylemedim, arkadaşlar da birşey söylemiyorlardı, sadece bu iş için satın aldığım video kamera ile sürekli film çekiyorlardı. Nörolojik muayenelerini yaptık, psikolojik testler yaptık, sonra ayrıldık. İngiltere'den iki bilim adamı davet ettim, bu olguları göstermek ve tartışmak için. Kendileri kitapları ve evrimle ilgili yayınları olan kişilerdi. Onlar BBC kameraman ile birlikte geldi. BBC için filmler hazırladılar, üç defa geldiler. Dördüncü defa gene geldiler, fakat ben artık onlara eşlik etmedim, çünkü fakültelerinde (London School of Economics) benden habersiz, olguyu bildiri olarak sunmuşlar ve online yayınlamışlardı. Gaziantep hastalarından kan alınıyor. Soru: Bu buluşun insanlık için değeri ve anlamı nedir? Üner Tan: Her genetik araştırmada olduğu gibi, önce insan sağlığı yönünden, yani sağlıklı nesillerin yatişmesi bakımından önemlidir. Bebek doğmadan, daha anne karnında iken, amniosentez yapılarak, bebeğin UTS gösterip göstermeyeceği anlaşılabilir, ve elde edilen analiz sonuçlarına göre önlem alınabilir, annebaba ile birlikte.. Bu buluş diğer birçok buluşlar gibi olmadı. Uluslararası düzeyde çok büyük yankı uyandırdı. Bunun nedeni, milyonlarca yıl önce maymunsu atalarımızda görülen bir yürüyüş biçiminin milyonlarca yıl sonra yeniden görülmesidir. Soru: İnsanın ayağa kalkması konusunda neler biliyoruz? Üner Tan: Bu konuda bugün bir şey bilmiyoruz. Hipotezler var. Bizim bulduğumuz gen (Unertan TypeI geni) bu konudaki bilgilerimizin gelişmesine oldukça önemli katkılarda bulunabilecek. Şimdiye kadar milyonlarca yıldan beri toprak altında kalmış olan fosillerden bu konuda, herkesin kabul edebileceği, kesin olabilecek bilgilere ulaşamadık. Fakat şimdi elimizde canlı modeller var, dört bacaklılardan iki bacaklılara geçişi inceleyebilmemiz için. Artık qaudrupedaliteden bipedaliteye geçişin genetik mekanizmalarını bile araştırabiliyoruz. Herşeyden önce bu buluş Darwin'in evrim teorisinin yeniden gözden geçirilmesinin zorunlu olduğunu gösterdi.. UTS'u gösteren ve atavistik (insanın atasına özgün) yürüme modelini normal yürüme olarak kullanan bu insanlar, sistem dinamiği yönünden de yorumlanabilir. Bu kişiler "learned dynamical adaptation to the limited balance control" gösteriyor, sistem dinamik yaklaşımı olarak. Bu sistem dinamiği teorisi elbette dört bacaklı atalarımızdan iki bacaklı yürümeyi tercih eden Homo erectus'a geçiş mekanizmaları için genetik ile birlikte düşünülebilir. Görüyorsun, UTS'u insanın evrimine yeni yaklaşımlar getirebilecek niteliktedir. Soru: Neden bu dörtbacaklı yürüyenler, çoğunlukla Adana, Antep, İskenderun gibi güney doğuda sıklıkla bulundu? Üner Tan: Sevgili Orhan, ben bu soru üzerinde düşünürken, hissi kablel vuku ile, sen ilk insanların Afrika'dan Asya’ya ve Avrupa’ya olan göç yollarını gösteren haritalar yayımladın, CBT'de... Heyecanla onları izledim, ve sanırım yanıt şu olabilir: Çünkü ilk insanlar buralardan geçmişlerdi! Afrika'dan bu bölgelere doğru, Çanakkale dahil...Bundan dolayı bu insanlara bu bölgelerde sıklıkla rastlıyoruz. Bu da İNGİLİZ OYUNU AYAK Bu İngiliz oyunu beni çok üzdü. Derhal bir makale yazdım ve bir öğrencimin (Sultan Tarlacı) İzmir'de online olarak yayımlamakta olduğu Neuroquantology dergisine gönderdim, biraz da quantum teorisi sıkıştırdım içine, çünkü dergi interdisipliner bir dergi idi ve kuantum teorisini beyne uyguluyordu. Makalenin başlığı şöyleydi: "A new theory of the evolution of human mind; Unertan Syndrome: qaudrupedality, primitive language, and severe mental retardation". Öğrencim 2005 yılında makalemi yayımladı. Gerçi o zaman bu dergi önemli indekslere girmiyordu, fakat benim öncelik almam yönünden gene de önemliydi. Neuroquantology dergisi şimdi tüm önemli indekslere giriyor. Burada öğrencim Sultan Tarlacı'yı yürekten kutluyorum, çünkü herşeyi tek başına başardı. İkinci makalem editörlüğünü yaptığım "International Journal of Neuroscience" dergisinde yayımlandı. Bu makalem, online yayınlanan "World Science" dergisi tarafından, tüm dünyaya duyuruldu, evrimsel açıdan önemi vurgulandı ve benim devolusyon teorisi tartışmaya açıldı. World Science dergisi devolusyon teorisini çeşitli araştırmacılara sundu ve düşüncelerini yayınladı. Kimileri "böyle teori olmaz, çünkü test edilemez, yanlışlanamaz" diyordu, kimileri de "bu teori test edilebilen ve yanlışlanabilen bir teoridir, hayvan deneyleri, vardır" diyordu. Bu olaylardan sonra, birçok araştırıcı, "bu olgular ilk defa görülüyor, bir daha böyle birşeyin görülme olasılığı sıfırdır", dediler. Fakat ben doktor arkadaşlar ve gazeteci arkadaşların yardımı ile yedi aile daha buldum ve tümünü yayımladım. Devolusyon teorisi ve Unertan Sendromu var mı yok mu derken, bu aşamada en önemli olay olan UTS'nun genini kendi ülkemizde keşfettik. Bilkent Üniversitesinden Prof. Tayfun Özçelik ve arkadaşları bu geni buldu! Dünyanın en önemli bir iki bilim dergisinden biri olan "Proceedings of the National Academy of Sciences (ABD) dergisi makalemizi kabul etti. Bu olay da başlı başına bir Nobel ödülü idi bizim için. "Üner Tan Sendromu" da tescil edilmiş oldu. Aslında Tayfun Özçelik zaten daha ünce Uluslararası Nomenkulatur Komitesine yazarak onların olurunu almıştı. üzerinde önemle durulması gereken bir hipotez... Soru: Dört ayaklı fotoğraflarını gördükten sonra, belleğimde, bunlardan İstanbul'da çocukluğumdan bu yana epey gördüğüm bilgisi canlandı! Neden dört ayak üzerine yürüdüklerini bilmez, bedeni bir sakatlığa yorardım! Üner Tan: Herkes öyle düşünüyor sevgili Orhan. Nörologlar bile öyle, benim gibi bir delinin eline düşene kadar. Daha geçenlerde bir genetik kongresinde bir nörolog dedi ki, "biz bunları spastik diye gönderiyoruz"... İlginç değil mi? Bizim hastalarımızda 4050 yaşında insanlar var. Şimdiye kadar bir tanrı kulu çıkıp ta bunlar ne dememiş. İşin başka bir ilginç yanı da, Avrupalılar ve Amerikalılar bu olguları büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla izlediler. Önce kimse inanmadı, taki ellerindeki kallusları gösterene kadar. Literatürde de böyle bilgilere hiç rastlanmıyor. Atina'daki konferansımda da Yunanlı bilim adamları bunları şaşkınlıkla izlediler. CBT 1094/15 7 Mart 2008 GEN ARAŞTIRMALARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle