Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör lim insanları elde ettikleri sonuçlara göre kadınlardaki kısa vadeli belleğin (epizodik bellek) erkeğe göre daha iyi işlediğini söylüyorlar. Epizodik bellek uzun vadeli belleğin otobiyografik kısmıdır ve kişinin deneyimlerine dayanan olayları işleyip, kaydettikten sonra bunları zamansal olarak ilişkilendirmekte. Bundan sonraki araştırmalarla bellek yetisinin kalıtımla olan ilişkisi incelenecek. YARALI BEYİNDE KÖK HÜCRELER GELİŞİYOR Farelerle gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda, beyinde meydana gelen yaralanmadan sonra belli başlı sinir hücreleri gelişmekte. Anlaşıldığı üzere bu hücreler kök hücrelerin özelliklerine sahip olabiliyorlar. Münih Helmholtz Merkezi'nde Magdalena Götz ile çalışan araştırmacılar deneyler sırasında farelerin beyinlerinde hasarlar oluşturmuşlar. Bir süre sonra bu bölgelerde, beyinde besleyici ve destekleyici hücreler olarak görev yapan astrositler oluşmuş. Yeni oluşan astrositler besleyici madde içine bırakıldığında sinir hücrelerine ve beynin diğer hücre türlerine dönüşmüşler. “Origin and progeny of reactive gliosis a novel source of multipotent cells in the injured brein” başlıklı araştırma yazısı Proceedings of the National Academy of Science dergisinde yayımlandı. Bilimin en olmazsa olmaz kuralı iç tutarlılıktır. Birbirini nakseden ifadelerin birliğinden oluşan bir küme bilgi olmaz, bunlardan oluşan bir düşünce sistemi de bilim olmaz. Bu nedenle Kurt Gödel'den (19061978) beri örneğin matematik bilim değildir, aynı şekilde birbirini nakseden ifadelerin bir sentezinin yapılabileceğini iddia eden diyalektik de ne bir mantık kuralı olabilir ne de bir bilimsel yöntem. Tutarsızlıklarla Yaşama Hürriyetinin Şartları Bu açıdan bakarak televizyon ekranlarını ve gazete sahifelerini işgal eden haber, yorum ve tartışmaları hayret içerisinde izliyorum. Herkes tutarsızlığa hazır: Bir grup diyor ki, «efendim, türban yasağı yalnızca üniversitelere şâmil olacaktır.» Niçin? «Bu bir özgürlük meselesidir; türbanlı kızlarımızın elinden okuma özgürlüğü alınamaz.» Bunu dinleyince hemen aklıma, ben üniversiteye fes ile gitmek istesem ne olacak diye sormak geliyor. Öyle ya o da yüzümü tamamen açık bırakıyor, kimliğimin tanınmasında bir engel oluşturmuyor. Takke de öyle. Bunların ne günahı var? Anayasa Komisyonu Başkanı, kısa bir süre Sorbonne müdavimi olduğunu söyleyen Burhan Kuzu Bey'in cevabı hazır: «Onlar devrim yasalarına aykırı!» Peki niçin aykırı? Devrim yasalarının amacı neydi? Dini toplum yönetiminden dışlayarak, birey ile inancı arasında bırakmak değil mi? Türban da bu fasılda addedilmemeli mi? AKP'nin hukukçu milletvekili, Sorbonne'un dilinde yazılmış ve 1748'de ilk kez Cenevre'de yayımlanan Montesquieu'nün «Défense de l'esprit des lois» (Yasaların Ruhunun Savunması Üzerine) adlı eserinde anlatılanları hatırlamıyor mu? Ama peki diyelim, bu kadar tutarsızlığı hazmetmeye hazırız: Ancak bu savunduğunuz özgürlük ne özgürlüğüdür? İnanç özgürlüğü cevabı geliyor (gerçi bazı ilahiyatçılar türbanın din gereği olmadığında hemfikirler). Ona da peki: Türbanlı kızlarımız inançlarından feragat etmeden üniversiteye gitmelidirler. Ancak hukuk fakültesine gideceklerse, şer'i hükümlere uymayan bir hukuk okuyacaklar ve bunu tatbik etmeleri beklenecek. Fen fakültesine giderlerse durum çok daha ciddi, zira orada tüm Sâmi dinlerin kozmolojik inanç akidelerinin temelini oluşturan Mezopotamya mitolojilerine taban tabana zıt şeyler öğrenmek zorunda kalacaklar. Öğrenmekle kalmayacak, bunları uygulamaları beklenecek. Arkeolog olmaya kalkıp kazayla Prehistoryaya gönül verirlerse vay hallerine: Orada insan evrimini detaylı olarak öğrenerek ona dayanan bir tarihe katkıda bulunmaları beklenecek. Burada öğrenmeleri gerekenler dünyada bilinen tüm yaradılış destanlarıyla ters düşüyor. Şimdi başı türbanlı inançlı kızımız ne yapacak? Tutarlı olmak istiyorsa, önünde iki şık vardır: Ya ben inancıma sadığım diyerek kendisine sunulan bilgileri öğrenmeyi reddederek üniversiteyi terk edip evine (ve cehalete) dönecek, veya inancından feragat ederek tahsiline devam edecektir. Tabii tutarlı olmak zorunda değildir. O zaman bu türban ısrarının nedeni nedir diye sormak lazımdır. Aslında bu sorunun cevabı aşikârdır ve AKP yöneticilerinin temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp halkın önüne sürdüklerinden farklıdır: AKP, türbanı din temelli toplum modelinin adımlarından biri olarak görmektedir. Öyle olmasa nedir bu televizyondaki içki reklamı yasağı? Her akşam içilen bir kadeh şarabın kalp ve damar hastalıklarına iyi geldiği kesindir. Bu söylenemeyecek midir? Nedir o AKP Belediyesinin İstanbul'un en güzel mesire yerlerinden kaldırdığı içki servisi? Neydi o Sayın Hulusi Derici tarafından dâhiyâne bir buluşla rezil edildiği için apar topar kaldırılan mayo reklamı yasağı? Nedir o Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırlattığı kitaplardaki bilim dışı zırvalıklar? Tayyip Bey, yaşamınızda ne değişti diye sıkılmadan soruyor. Farketmediyse söyleyeyim: Hür insanlar gibi yaşama ve düşünme ortamımız daraltılmıştır ve bu ortam imha edilmeye doğru gitmektedir. Türbanlı kızlarımız zaten inanma özgürlüklerinden bilim gereği pek çok alanda vaz geçmişlerdir: Dünyayı düz yapmadığı, örneğin dağları kratonlardan daha dayanıklı hale getirmediği, biyolojik ve jeolojik evrimi ortadan kaldırmadığı ve buna benzer bilimsel pek çok buluşu naksetmediği takdirde Tayyip Bey, üniversiteye türbanla gitmek isteyen kızlarımızın inanç özgürlüklerini iade edemez. Bu dünyanın hiçbir yerinde ve Marksizm de dahil olmak üzere bildiğimiz hiçbir din çerçevesinde mümkün değildir. Tayyip Bey'in gönlünde yatan dünyada bilim yapılamaz. İşte AKP eline her fırsat geçtiğinde orada burada din temelli yasaklar getirmeğe kalkmasa hiç kimse türbana yasağı düşünmezdi bile. Tayyip Bey ve hempaları yasakçı imamı oynamaktan vazgeçip modern ve laik bir devletin siyasetçileri olduklarını hatırladıkları gün, türbanla üniversiteye gitmek isteyen kızlarımızın kendi tutarsızlıklarıyla birlikte yaşama hürriyetlerine de kimse dil uzatmayacaktır. FARELERDE DİYABET HASTALIĞI TEDAVİ EDİLDİ Amerika'daki bir biyoteknoloji firması insandan alınan embriyonik kök hücrelerle, pankreas dokusu üretmeyi başardı. Farelere aktarılan hücreler ensülin üretiyorlar. Nature Biotechnologie dergisindeki habere göre sonuçların, diyabetli hastaların hücre tedavisinde önemli bir adım olduğu söyleniyor. Emmanuel Baetge ve Novocell biyoteknoloji firmasındaki meslektaşları bu araştırmayla, insandan alınan embriyonik kök hücrelerin ensülin üreten hücreler olarak gelişebileceğini kanıtladılar. Bilim insanları ilk önce embriyonik kök hücrelerinden, altı ila dokuz haftalık bir embriyonun yaşına eşit bir doku üretmişler. Bu doku yapay olarak diyabet hastası haline getirilen farelere aktarılmış. Bu amaçta farelerin Beta hücreleri kimyasal işlemden geçirilmiş. Beta hücreleri normalde kan şekerinin ayarlanmasından sorumludur. Yaklaşık bir ay sonra, insan dokusundan gelişen ve ensülin üreten hücreler saptanmış farelerin bedeninde. Ve üç ay sonra Beta hücreleri maksimum oranda ensülin üretmeye başlamışlar. Farelerin büyük bir kısmı ise yapay diyabet hastalığıyla mücadele edecek kadar ensülin üretmeye başlamışlar. Bedenin ensülin üretimi için bir ölçüt olan C peptid değerleri de diğer tüm araştırmalardan daha yüksek bir seviyeye ulaşmış. Embriyonik hücreler, Beta hücreleri için bir kaynak oluşturabilecek ama yöntemin insanda uygulanması için henüz uzun bir yol var bilimin önünde. Nitekim bugüne kadar dünyanın hiçbir yerinde, embriyonik kök hücrelerle gerçekleştirilen bir tedavi uygulanamıyor. PERU’NUN EN ESKİ YAPISI Peru'da 5.500 yıllık bir yapıya ait kalıntılar bulundu. El Comercio gazetesindeki habere göre kalıntılar, Peru'nun en eski yapısına ait. Sechin Bajo'daki saha biçimindeki yuvarlak alan, başkent Lima'nın yaklaşık olarak 300 km. kuzeyinde yer alan Ancash bölgesindeki Casma vadisinde bulunmakta. Karbon analizlerine göre yapı İ.Ö. 3500 yılında inşa edilmeye başl a n m ı ş . İ.Ö.1600 yılında 180 x 120 m büyüklüğünde ikinci bir yapı eklenmiş. Kazıyı yöneten arkeolog Peter Fuchs, burada yaşamış olan insanların sağlam bir yapının ne şekilde inşa edileceğini çok iyi bildiklerini söylüyor. Yapıda kullanılan taşlar, yakındaki dağlardan taşınmış. Ek binanın yuvarlatılmış köşeli dört büyük avlusu var. Duvarlarda nişlere ait izler bulunmuş. Bazı duvarlarda ise Degollador motifi ortaya çıkarılmış. Oysa arkeologlar bu motifin daha geç bir döneme ait olduğunu sanıyorlardı. Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1094/5 7 Mert 2008