01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör BİR AİLE, İKİ YAŞAM BİÇİMİ Şempanze ve Bonobo maymunları ilk bakışta birbirlerine çok benzerler. Mesela ikisinin de tüyleri koyudur, beden boyları neredeyse aynıdır dahası beden yapıları da çok benzerdir. Fakat bu kadar benzerliğe rağmen, farklı yaşam biçimlerine sahipler. Yeni araştırmalarla elde edilen sonuçlarla Bonobo maymunlarının sanıldığı kadar barışçıl ve sakin olmadıkları görülmekte. Bonobolar, saldırganlıkla kendilerini özgü bir biçimde başa çıkarken, dişileri şiddet uygulamaktan kaçınmıyorlar. Şempanze (Pan troglodytes) ve Bonoboların (Pan paniscus) evrim çizgileri birbirinden ayrılınca, en başta farklı koşullarda yaşadıkları için iki tak atasının hangi modele göre yaşadığını ve bu yaşam biçimiyle ilgili hangi özelliklerin bizim genlerimize işlenmiş olabileceği sorusunu akla getirmekte. Kendi mesleğine saygısı olmayan kişinin hiçbir şeye saygısı olmaz. Şu anda karşımızdaki YÖK krizinin temelinde Cengiz Bey’in bu ölümsüz tespiti yatmaktadır. MEKÂNSAL UZAKLIK MİKROPLARDA DA ETKİLİ Alman bilim insanlarının Current Biology dergisinde yayımlanan son bir araştırmalarına göre mikroplarda bile mekânsal uzaklığa bağlı olarak genetik çeşitlilik gelişmekte. Gelişkin organizmalar için bilinen bu durumun mikroorganizmalarda da varolduğu bilinmiyordu. Hollandalı araştırmacı Baas Becking, 1934 yılında şöyle bir kuram geliştirmişti: Tüm mikroplar her yerdeler, sadece çevre farklı. Araştırma, mikropların dünya genelinde yayılmalarını önleyecek coğrafi engellerin bulunmadığını savunuyordu. Yalnızca bir niş içindeki ekolojik koşullar, bir mikrobun burada hayatta kalıp kalmayacağında etkili oluyordu. Araştırma çerçevesinde farklı buluntu yerlerindeki 145 Myxococcus izolasyonları incelenmiş. clpX, csgA, fibA, icd ve sglK genlerindeki genetik kotlarda görülen bazların değiş tokuşu üzerinde duran bilim insanları, bu şekilde mekânsal uzaklıkla birlikte Üniversite Yönetiminde Ciddiyet ve İktidar Üniversite yönetmek üzere niyetlenen kişiler, üniversitenin amaçları ve yöntemleri hakkında bilgi ve deneyim sahibi olduktan başka, ciddiyet ve iktidar sahibi de olmalılar. Ciddiyet ve iktidar sahibi olmayan bir kişilik üniversitenin amaç ve yöntemlerini bilse bile bu konuda deneyim sahibi olamaz, zira üniversitede barınamaz. Eğer barındırılmışsa, onu barındıran üniversitenin (veya benzeri kurumun) kabahatidir. Pek küçük yaşımdan beri dünyamızın yapısı ve bu yapının evrim tarihi hakkındaki merakım bende bir tutku olarak gelişmiştir. Bu nedenle ailemde nesillerdir geleneksel olan ticarete değil, bilim adamlığına yöneldim, tüm tahsilimi ve diğer hazırlıklarımı bu yönde yaptım. Büyük bir şans eseri hatırı sayılır bir servet ve Avrupa uygarlığından gelen bir aile içine doğmuş olmam, bilim adamı olma yolundaki hazırlıklarımı çok kolay hale getirdi. İlk yayınımı yaptığım 1975 yılından bugüne kadar tam otuziki yıldır bilimin fiilen içindeyim. Dokuzu yurtdışında saygın bilimsel kuruluşlar tarafından basılmış olmak üzere oniki kitap, yüzdoksan bilimsel makale yazdım. Bu makalelerin yüzde doksanı yurtdışında saygın yerlerde yayımlandı; pek çoğu yüz küsur sayfa uzunluğunda risaleler şeklindedir ve tüm eserlerime en son Prof. Dr. Kemal Gürüz’ün söylediği üzere uluslararası atıf endeksinde 4700 atıf almışım. Bunun yanında yüzelli tebliğ özeti yayımladım, elliye yakın da popüler bilim makalem muhtelif yerlerde yayımlandı. Ekserisi uluslararası saygın kuruluşlardan olmak üzere yirmidokuz ödül aldım ve ülkemi dünyanın en önemli akademilerinde üye olarak temsil etme şerefine ulaştım. Vesaire vesaire... Bu faaliyetimi gözönüne alan Üniversitelerarası Kurul, Ocak 2008 sonlarına doğru beni ülkemizin üniversitelerinin üst yönetim ve koordinasyonundan sorumlu olan Yükseköğretim Kurulunun üyeliğine önerdi. Bu haber üzerine ben kendilerine derhal bir mektup yazarak, bu seçimin bana tüm yaşantımda verilmiş en büyük onur olduğunu, kendi ülkemin üniversitelerinin gösterdiği bu itimat ve saygının beni çok mutlu ettiğini söyleyerek, kendilerine bilimin önem ve gücü hakkındaki düşüncelerimi belirttim. Gelgelelim, YÖK Başkanı, yasa gereği benim adımı Cumhurbaşkanlığı makamına arzetmek olan görevini yerine getirmemek için muhtelif bahaneler aramaya, bu arada Üniversitelerarası Kurulun Sayın Başkanının bana ifade ettiği şekliyle, Kurulu görevini eksik yapmış olmakla itham etmeye başladı. Sayın Üniversitelerarası Kurul Başkanı, durumun böyle olmadığını, Kurulun görevini tam ve eksiksiz yerine getirdiğini bana ayrıntılarıyla anlatmak nezaketini gösterdi. Sonra ne oldu? Üniversitelerarası Kurul, YÖK Başkanının görevini yapmamakta direndiğini görünce, bu sefer benim adımı doğrudan Cumhurbaşkanlığı katına arzetti. Ortadaki garipliğe müdahale ederek işleri yoluna koyması beklenen Cumhurbaşkanlığı ise bu mektubu, Üniversitelerarası Kurulun kendisine arza yetkisi olmadığı bahanesiyle YÖK’e yollamış. Sayın vatandaşlarım, muhterem okuyucularım: Beni ne YÖK Başkanının ne de Cumhurbaşkanlığının YÖK üyesi olarak görmek istedikleri açık. Bunu halletmenin uygar yolu, YÖK Başkanının adımı Cumhurbaşkanlığına derhal yollaması ve buna bir not ekleyerek kendisinin beni YÖK üyesi olarak görmek istemediğini gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığına arzetmesidir. Cumhurbaşkanı da bu isteği uygun gördüğü takdirde kendi gerekçesiyle bunu Üniversitelerarası Kurula bildirerek derhal yeni bir isim gönderilmesini ister. Şimdi oynanmakta olan oyun ise, bırakınız devlet yönetimini, bir aşiret yönetiminde bile olmaz. İşte ülkenin AKP ve onun halesinden şikâyetçi olmasının nedenleri bunlar, bu tür, dışarıdan bakanlara pek ilkel gözükebilecek davranışlardır. Üniversiteyi, amaç ve yöntemlerini bilen ve onda deneyim sahibi olan kişiler ciddiyet ve iktidar sahibi iseler bu tür davranışlara asla tevessül etmezler, edemezler. Ben hiç tanımadığım YÖK Başkanının akademik geçmişine bakarak, kendisini bir üniversite asistanlığına atamak konusunda bile tereddüt edeceğimi söylemiştim. Şimdi büyük hocam, ülkemizin çok ender büyük bilim insanlarından Prof. Dr. Dr. ing. M. Cengiz Dökmeci’nin ölümsüz bir sözünü hatırlatarak yazıma son vereyim: Kendi mesleğine saygısı olmayan kişinin hiçbir şeye saygısı olmaz. Şu anda karşımızdaki YÖK krizinin temelinde Cengiz Bey’in bu ölümsüz tespiti yatmaktadır. CBT 1097/ 5 28 Mart 2008 grupta farklı toplumsal yapılar gelişmiş. Bonobo maymunları en başından beri Kongo’nun güney sahillerindeki yağmur ormanlarında yaşıyorlardı. Bu bölge bol miktarda meyve, protein içerikli bitkiler ve temiz su sunmakta. Şempanzeler buna karşın Kuzey Afrika’da yayılmış ve sık ormanlar ve çorak savanlara aynı derecede uyum sağlamak zorundaydılar. Oysa bolluk içinde yaşayan Bonobo maymunlarında besinler için çekişme arka plandaydı ve buna bağlı olarak da anaerkil bir düzen gelişmişti. Dişiler bu düzeni korumak için eşcinsel ilişki yaşıyorlar. Fakat bu lezbiyen ilişkilerle amaçlanan cinsel zevkten çok ilişkilerin güçlendirilmesi. Yani burada “birlikten güç doğar” ilkesi geçerli. Bununla birlikte Bonobo dişileri pek de barışçıl sayılmazlar. Nitekim, bedensel olarak daha güçlü olan erkek Bonobo maymunlarına saldırmaktan hiç çekinmiyorlar. Bu saldırılar ısırık yaraları, kopuk parmaklar hatta peniste yaralanmalar şeklinde son bulmakta. Dişi Bonobo maymunları bu şekilde sadece besin rezervlerinin kontrol altına almakla kalmayıp, şempanzelerde alışılmış olan yavru ölümlerine de engel oluyorlar. Dişi şempanzeler arasında bu tür birlikler, yiyeceklerin çok bol olması durumunda bile görülmez. Oysa Bonobo topluluklarında besin kıt olsa bile, dişiler yönetimi erkeklere bırakmıyor. Bilim insanları bunu, iki maymun grubundaki yaşam biçimlerinin iki milyon yıl içinde genlerine işlenmiş olabileceğine bağlıyorlar. Bu da şempanze, Bonobo ve insanın or genetik farklılıkların da arttığını görmüşler. 100 km’lik mesafedeki izolasyonlardaki genetik çeşitlilik biraz rastlantısal olmakla birlikte daha uzak mesafelerde önemli ölçüde artıyor. Velicer ve Vos’un görüşüne göre büyük mesafelerdeki genetik çeşitlilikteki kayda değer artış, genetik göç veya belli başlı nişlere uyum sağlamayla ilgiliydi. Bu tahminden yola çıkan araştırmacılar, nişlerdeki ayıklanma baskısına bağlı olarak meydana gelen çeşitliliği yansıtan pilA genini yakından incelemişler. Bu gen ayıklanma baskısıyla değişmeyen ve değişen bölümlere sahip. İnceleme sonucunda iki bölge arasındaki farklılıkların çok büyük olmadığı ortaya çıkmış. Bu da Baars tarafından ortaya atılan tezin en azından Myxococus xantnus bakterisi için geçerli olmadığını göstermekte. Nilgün Özbaşaran Dede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle