Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Borç ve Bağımlılık Sarmalının İşleyişi: IMF’le ilişkileri neden kesemiyoruz? ülkenin kredi metinlerine eklenen yeni koşulları kabul Günümüzde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gelişim ve değişim sürecine Merkez DB, etmesi şartıyla, borç geri ödeme takviminin yeniden belirülkelerin sık sık müdahale etmesine tanık olmaktayız. Daha 1907'de, ABD başkanı olma lenmesini kabul edebileceklerini bildiriyorlar. dan önce yaptığı bir konuşmasında Woodrow Wilson, kapitalist devletin misyonunu ve SIKI GÖZETİMDENETİM müdahalelerin gerçek amacını şu sözlerle açık seçik ifade etmiştir: Yapısal uyum programı çerçevesinde, IMF'nin yeşil ışık Dr. Şükran Gölbaşı (sgolbasi@gmail.com) T icaret, ulusal sınırları dikkate almadığı ve fabrikatör, bütün dünyayı pazar olarak görmekte ısrar ettiği için, bu ülkenin (ABD) bayrağı onun (kapitalizmin) ardından gitmeli ve ona kapalı olan ülkelerin kapıları yerle bir edilmelidir. Dünyanın işe yarar hiçbir köşesi gözden kaçmasın ya da kullanılmadan kalmasın diye sömürgeler elde edilmeli ya da kurulmalıdır.” Wilson daha sonra başkan olunca, ABD'nin “dünyanın ekonomik kaderine yön verme mücadelesine giriştiğini” belirtti. ABD’nin ve Merkez ülkelerin kontrolündeki IMF ve DB gibi kurumların diğer ülkelere askeri ve ekonomik müdahalelerinin görünür bahaneleri, her ne kadar demokrasi götürmek gibi masum söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışılsa da, esas nedenin ilgili ülkelerin ulusal çıkarlarıyla herhangi bir ilgisi olmadığı artık bilinmektedir. Kimi zaman yeni yatırımlar için fırsat yaratmak, kimi zaman ülkenin kaynaklarını kontrol altına almak için yapılan kanlı müdahalelerin gerçek amacı, sadece bir pazar olarak gördükleri bu ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda herhangi bir ulusal düzenleme yapmasına izin vermeyerek, sınırlarını sermaye hareketlerine sürekli açık tutmaktır. Bu amaçla izlenen iki ana stratejiden biri borçlandırma, diğeri ise siyasi, askeri ve ticari müdahalelerdir. dir. Kapitalist sistemin periyodik tıkanıklıklarının önünü açmak niyetiyle, dünya sisteminin her yeniden örgütlenişinde, dünya ülkelerine balans ayarı yapılması ihtiyacı, borç ilişkilerinin araçsallaştırılarak yeni eşitsiz koşulların bu ülkelere çeşitli yöntemlerle benimsetilmesine neden olmuştur. En bilinen yöntemlerden biri, Türkiye’de hep uygulanagelen borç yapısını değiştirerek borç yükünü katlamak, ödeyemezliği öne sürerek borçları yeniden yapılandırma bahanesiyle borç metinlerine yapısal değişim şartlarını koyarak ülke kurumlarını bağımlı hale getirmektir. Nitekim, 1980’de de aynı senaryo çok daha acımasız koşullarla bir kez daha uygulamaya konuldu. Başta DB olmak üzere, OECD, IMF, DTÖ, AB ve BM gibi kurumlar kapitalist sistemin yeniden yapılanmasına dünya çapında geçerlik kazandırmak amacıyla yeni liberal politikaları Avrupa’dan başlayarak dünyanın bir çok yerinde uygulamaya koydular. 1980'li yılların başından itibaren Türkiye de bu sürece dahil edildi. Yapısal uyum politikaları olarak adlandırılan bu politikalar, 1970’lerden itibaren kapitalizmin içine girdiği bunalımdan kurtulması için, sermayenin dünya ölçeğinde yeniden yapılanma ihtiyacına tekil ülkelerin uydurulması amacını taşıyan politikalardır BORÇ POLİTİKASI XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında borç verme, Batı ser¬mayesine aşırı kârlar sağlamakla kalmayıp, onlara borçlu ülkelerin doğal kaynaklarına el koyma, borçlu ülkelerin iç politikalarını (eğitim sistemine varıncaya kadar) ve pazarlarını denetleme olanağı veren bir mekanizmaydı. Bir bakıma, o dönemde borçlandırma, bugün azgelişmiş olarak adlandırılan ülkeleri kapitalist sisteme bağlamanın bir aracıydı. Azgelişmiş ülkelere açılan krediler, borçlarını ödeyemez duruma düşen ülkelere doğrudan müdahalenin yolunu açtı. Borçların ödenememesi sonucu yapılan baskılar, borçlu ülkenin maliyesine el koymaktan, o ülkenin alacaklılar tarafından işgal edilmesine kadar bir dizi müdahaleyi içerdi. 1870’lerde Mısır’ın ödeyemezlik durumuna düştüğünde istila edilmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun içine düşürüldüğü borç tuzağının imparatorluğun sonunu hazırlaması buna en güzel örnektir. II. Dünya Savaşı sonrasında ise, borçlandırma bu ülkelerin kapitalist sistemden kopmalarını önlemenin ve kapitalist yayılmanın önemli bir aracı durumuna geldi. 1945 sonrası galip ülkeler öncülüğünde dünya sistemi yeniden örgütlendi. Marshall Yardımları ile ekonomisi bir kez borca bağımlı hale getirilen ülkelerin kurumları, bu ülkelerin bağımlı konumlarının ve ülke kaynaklarının dışarıya transferinin sürekli hale getirilebilmesi için, kredi kuruluşlarının kontrolünde yeniden biçimlendirildi. Osmanlı’da 1879 Tanzimat Fermanı ile başlatılan Batılılaşma hamlesi, 1945 sonrası devletin modernizasyonu ve işlevlerinin genişletilmesi, 1980 sonrası yeniden yapılanma adı altında devletin karar birimlerine özel sektörün ortak edilmesi, hep kredi veren kurumların önümüze koyduğu kredi koşulları çerçevesinde gerçekleştirilen değişiklikler İTHALATA BAĞIMLILIK 1970'li yıllarda, dünya ticaretindeki paylarının hızla daralması sonucu borçlarını ödeyemez hale gelen azgelişmiş ülkelerin, ithalata bağımlı ekonomik yapıları nedeniyle borçlanmaya devam etmelerini fırsat bilen mali merkezler, borçlanmanın yapısını değiştirmiş ve bu ülkelerin ekonomik krizden çıkabilmeleri için ihtiyacı olan kredileri vermeyi, uyarlama politikalarını kabul etmeleri şartına bağladılar. Böylece bu ülkeler, yapısal uyum politikalarının kuralsızlaştırma, esneklik ve özelleştirme uygulamalarıyla, uluslararası piyasaların gelişebilmesi için, kendi iç dinamikleri ve kaynakları ile kalkınma haklarından feragat etme zorunda bırakıldı. Yapısal uyum politikaları bağlamında, ülkelerinin pek çoğunda kemer sıkma programları ve ekonomilere şok tedaviler güncel hale geldi. Yapısal uyarlama süreci, ulusdevletlerin hem içerden hem dışardan baskı altına alınıp yeniden biçimlendirilmesi yoluyla işletilmekte. Bu süreçte birinci aşama, ulusdevleti bir borç sarmalı içine sokmaktır. Kredi koşulları nedeniyle zaten ülke bir süre sonra kendiliğinden bu sarmal içine girmektedir. Bu süreç içinde, yeniden takvimlendirme, yeniden yapılandırma, borç değiştirme gibi işlemlere başvurularak, ülkenin durumunun daha kötüye gitmesi hızlandırılmaktadır. Zamanla borç geri ödemelerinin yeni sermaye girişini aşmaya başlaması, ülkelerin artık iç kaynaklarını sürekli dışarı aktaran sermaye ihracatçısı konumuna girmesine neden olmakta. Chossudovsky, yoksul ülkelerden zengin ülkelere bu tersine bir para akışını Marshall yardımı olarak niteliyor. Bu aşamada bir borç yönetimi düzeni ile devreye giren IMF ve yakması için IMF reçetelerinin de benimsenmesi gerekmektedir. Ülke IMF'nin dayattığı politika önlemlerini kabul etmekten kaçınırsa, mali sıkıntılarının giderilmesi konusunda çok ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakılmaktadır. Örneğin borç geri ödeme takviminde bir değişiklik yapılmaması, yeni kredi verilmemesi, kısa vadeli kredilerinin bloke edilmesi, ülkenin yalnız bırakılması, sonuçta krize sürüklenmesi artık sık sık tanık olduğumuz sıradan vakalara dönüşmüştür. Böyle bir sürecin sonunda doğal olarak ödemeler bilançosu dengesizliğinin kronikleşmesi ve borç yükünün artması kaçınılmaz olmaktadır. 1980’li yıllarda verilen kredilerin tek hedefi, borçlu ülkeye dayatılan yeni liberal politika değişikliklerinin kabul ettirilmesi olmuştur. Söz konusu politika değişiklikleri IMF ve DB tarafından sıkı bir şekilde gözetim altında alınmakta ve sürekli değerlendirilmeye tabi tutulmaktadır. Eğer ilgili ülkenin hükümeti anlaşma koşullarına uymazsa, ödemeler derhal durdurulmakta ve ardından ilgili ülke, uluslararası kredi kuruluşlarının kara listesine alınmakta. Azgelişmiş ülkelerde yapısal uyum kredileri vasıtasıyla kamunun yeniden yapılandırılması, Dünya Bankasının öncülüğünde yürütülmektedir. Kredi değerlendirme kuruluşları, ülke notunu düşürmek, koşulları ağırlaştırmak ve takvimi daraltmak suretiyle, diğer uluslararası kurumlar ise, birbiri ile koordineli olarak çok sayıda anlaşma ile ve çeşitli söylemsel stratejilerle bu ülkeleri kuşatmaktadır. Uluslararası aktörlerin bir konsorsiyum gibi güçlerini birleştirip sıkı bir işbirliği içinde, borçlu ülkeleri çok sayıda anlaşma ile kuşattıkları, yarı yolda nasıl bir işe girdiğini anlayıp vazgeçmemesi için ülkelerin durumunu kısa sürede daha da kötüleştirerek programın devamını sağladıkları görülmektedir. DB’nın 1993 tarihli bir raporunda ise, uyarlama operasyonlarının kriz koşullarında yapıldığı, normal demokratik süreçlerin işletilmesinin hedefe varmayı sekteye uğrattığı belirtilmektedir. Nitekim bir çok ülkede kriz koşullarında uygulama başlatıldı ya da olağanüstü yönetimlerle süreç işletildi. Türkiye’de de 1980 öncesi Ecevit hükümetine borç verilmeyip, böyle bir tuzağın içine çekildiği biliniyor. Ecevit’in demokratik ülkelerde uygulanamaz dediği koşulların, Türkiye’de DB ile anlaşmaya varıldıktan bir süre sonra askeri darbe yapılarak uygulamaya sokulması, DB’nın bu stratejisinin Türkiye’de de aynen işletildiğini göstermekte. Borçlandırma ve borç veren kurumlara bağımlılığı sürekli kılma mantığının işletilme tarzı, Sayın Babacan’ın “borç almasak da IMF ile ilişkiler devam edecek” açıklamasının arka planını yeterince açıklıyor. Şimdilik borca ihtiyaç duyulmasa da, borç geri ödemeleri ve kredi koşullarına bağlı olarak ülkemizde devletin yeniden yapılanması devam ediyor. Daha fazla bilgi için: Başkaya, F. (2005) Devletçilikten 24 Ocak Kararlarına, Türkiye Ekonomisinde İki Bunalım Dönemi, 2. Baskı, Ankara: Maki Basın Yayın Başkaya, F. (2005) Küreselleşmenin Karanlık Bilançosu, 3.baskı, Ankara: Maki Basın Yayın, Chossudovsky, M. (1999) Yoksulluğun Küreselleşmesi: IMF ve Dünya Bankası Reformlarının İçyüzü, (Çev. Neşenur Domaniç), İstanbul: Çiviyazıları Güler, B.A. (2005a) Yeni Sağ ve Devletin Değişimi, 2. Baskı, İstanbul: İmge Kitabevi, Güler, B. A. (2005b) Devlette Reform Yazıları, 1. Baskı, Ankara: Paragraf Yayınları, M. Parenti (1996) İmparatorluğa Karşı (Çev. Özcan Buse) 1. Baskı, İstanbul: Kaynak Yayınları CBT 1097/ 17 28 Mart 2008