Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Savaşlardan kaçmak mümkün mü? Savaşların hangi koşullarda çıktığı konusunda yapılan araştırmalara göre yeterli miktarda yiyecek, yakacak ve cinsler arasında eşitlik sağlandığı zaman savaşlar ortadan kalkabilir. iç bitmeyen terör tehditleri, savaşların taş taş üstünde bırakmadığı Irak, Afganistan, Kongo gibi bölgeler de bu karamsar bakış açısını neredeyse doğruluyor. Bu arada primatoloji, antropoloji ve diğer alanlardaki çalışmalardan elde edilen bulgular da bu görüşü destekler nitelikte. Öyle ki Afrika’da primatları inceleyen bilim insanları, erkek şempanzelerin rakiplerini nasıl öldürdüğünü gözledikçe, barışa olan inançlarını yitiriyorlar. Geçmişte de durumun pek farklı olmadığı, arkeolog ve antropologların, tarih öncesi dönemlere ait kazılarda gün ışığına çıkarttıkları bulgulardan anlaşılıyor. “İnsanlarda ve primat akrabalarımızda, kendi grubumuzdan olmayanları düşman bellemek gibi bir eğilim var” diye konuşan de Waal, “Ancak ben ve ve bazı meslektaşlarım, insanların ve primat akrabalarının sanıldığı kadar kavgacı olmadığına inanıyoruz. Maymunlar ve Homo sapien’ler üzerinde yaptığımız araştırmalar, saldırgan eğilimlerimizi denetim altına alabileceğimizi ve dolayısıyla savaşları azaltabileceğimizi hatta yok edebileceğimizi gösteriyor” diyor. Stanford Üniversitesi’nden biyolog Robert Sapolsky’ye göİnsanın en yakın genere savaşın kaçınılmaz olması bir tik akrabası olan şem“şehir efsanesi”. Primatlar üzepanzeler arasındaki ölürinde yapılan çalışmaların, erkek saldırganlığı ile ilgili biyomüne kavgaları izleyenlojik kuramlarla çeliştiğine diklerin pek çoğu, savaşın kat çeken Sapolsky, primatderin biyolojik kökleri larda gözlenen saldırganlığın olduğuna inanıyor. Oysa yüksek seviyeli testosteronun bir sonucu değil, nedeni olabiünlü primatolog Frans leceğine dikkat çekiyor. Dahası, de Waal, savaşın bir testosteron seviyesinin normal çeşit saldırma dürtüsınırlar içinde yapay olarak yükseltilmesinin veya azaltılsünden kaynaklandığı masının, varolan saldırganlığı fikrine tümüyle karşı. güçlendirdiğini, ancak davra“Savaşın maliyetinin nışlarda radikal değişiklikler yararlarından daha fazyaratmadığını ileri sürüyor. H Sapolsky, şu yorumu yapıyor: “Bütün bunlar bir ilkti. Erkek babunların birbirlerine dostluk göstermesi, babunların kanatlarının çıkması gibi, hayal bile edilemeyecek bir olaydı. Bu davranış şekli günümüze kadar devam etti. Gruba yeni katılan yetişkin erkeklerin, gruptaki yaygın davranış şeklini benimsemiş olduğunu görüyoruz. Bu gelişmeyi insan topluluklarına da mal edebilir miyiz bilmiyorum. Ben de dahil, kimse primatlar hakkında fazla bir şey bilmiyor.” Sapolsky’nin iyimserliği sonsuz değil; geniş kapsamlı şiddet eylemlerinin tümüyle ortadan kalkabileceğine pek ihtimal vermiyor. Dünyada belli başlı güç odakları arasındaki savaş tehdidi ortadan kalkmış bile olsa, küçük grupların, hatta bireylerin nükleer, kimyasal veya biyolojik silahlarla ortalığı alt üst etme olasılığı giderek büyüyor. De Waal, saldırganlığın doğamızın bir parçası olduğunu kabul ederken, işbirliği, uzlaşma, anlaşmazlıklara çözüm arama gibi özelliklerimizin de doğamızın bir parçası olduğunu unutmamamız gerektiğini söylüyor. Yıllarca maymunların ve insansı maymunların (ape) kavgalardan nasıl kaçındıklarını veya kavgalardan sonra nasıl barışıp yiyeceklerini paylaştıklarını görüntüledi. ÇEVRESEL ETMENLERİN ROLÜ Bu özellikler en fazla Pan paniscus adı verilen insansı maymun türünde belirgin. Bonobo olarak bilinen bu hayvanların derileri koyu renklidir, şempanzelerden daha zayıftırlar ve yaşam tarzları belirgin bir şekilde farklıdır. “Bunlar ölümüne kavga etmez” diye konuşan de Waal, “Bunların oluşturduğu topluluklarda erkek egemenliği görülmez. Arada sırada avlanırlar, ancak bol miktarda cinsel ilişkiye girerler” diyor. De Waal, bonobolarda görülen yoğun cinsel ilişkinin, bonobo toplulukları içinde ve arasındaki şiddeti azaltan bir faktör olduğunu düşünüyor. Bunu insan kabileleri arasında kız alıp vermeye benzetiyor, iki bonobo topluluğu arasında kavga şeklinde başlayan bir olay, kısa bir süre sonra kaynaşma, cinsel ilişki veya oyun oynamaya dönüşebilir, diyor. De Waal’e göre çevresel faktörler bonoboların barışçıl karakterinin oluşumunda önemli bir rol oynuyor. Bunların yaşadığı sık ağaçlı ormanlık bölgelerde yiyecek, şempanzelerin yaşadığı seyrek ağaçlı bölgelere göre daha bol. Gerçekten de, de Waal’in hayvanat bahçelerindeki primatlar üzerinde yürüttüğü araştırmalarda, çevresel etmenlerin güçlü etkisi daha iyi görülüyor. Deneylerden birinde iflah olmaz bir biçimde saldırgan ve kavgacı olan Rhesus maymunlarının, şiddeti sevmeyen kesik kuyruklu maymunlarla birlikte yetiştirildiklerinde daha “nazik ve kibar” bir hale geldikleri saptandı. De Waal ayrıca maymunlar arasındaki gerilimi çeşitli şekillerde gidermeyi de başarıyor. Bu yollardan biri yiyecekleri tüm maymunlara eşit şekilde dağıtmak, bir diğeri de maymun bireyleri arasında dayanışmayı artırmaktır. Bu derslerin insanlara uygulanması durumunda, de Waal Avrupa Birliği gibi ortak projelerin ortaya çıkacağını ileri sürüyor: “Ekonomik bağları güçlendirdiğiniz zaman, çoğunlukla kaynakların paylaşımı konusunda çıkan savaşlar bir süre sonra ortadan kalkar.” ANTROPOLOGLARIN GÖZÜYLE SAVAŞ Primatologları ikiye bölen bu sorun –savaş insanlarda ve kıllı akrabalarımızda içgüdüsel midir? antropologları da karşı karşıya getiriyor. Çocukluğundan beri savaşların birbirini izlemesinin nedenleri üzerine kafa yoran antropolog Douglas Fry, Finlandiya’daki Abo Akademisi’nde sürdürdüğü çalışmaları savaşların kaçınılmaz olduğu fikrini sorgulamasına ve reddetmesine yol açmış. Beyond War isimli kitabında bu görüşlerini kaleme alan Fry, “İnsanların çatışmaları şiddete başvurmadan halletme yetenekleri müthiştir” diyor. Fry, geniş çaplı bir savaşa ait ilk buluntuların Nil Nehri yakınlarında ortaya çıktığını belirtiyor. Burada ortaya çıkan toplu mezarlardaki parçalanmış ve yarılmış kafatası kemiklerinin 12.000 ile 14.000 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Bu tür kanıtlar, insanların göçebe yaşamlarını bırakıp, yerleşik düzene geçtikleri daha ileri dönemlere ait silahların gün ışığına çıkmasıyla iyice güçlendi. la olduğu koşullarda savaşlar kaçınılmaz, primatlar, özellikle insanlar çok ‘hesapçı’, çıkarlarına hizmet etmeyen saldırgan stratejileri terk edebilirler.” PRİMATOLOG GÖZÜYLE SAVAŞ CBT 1097/ 10 28 Mart 2008 Çevresel koşullar da bu bağlamda etkili. Örneğin babunlarda çevre koşulları biyolojilerini geçersiz kılabiliyor. Babunlar da şempanzeler gibi saldırgan eğilimler taşırlar. 1978 yılından bu yana babunları incelemek için Kenya’da bulunan Sapolsky, babunların yiyecek kapmak için rakip gruplardaki erkeklerle nasıl mücadele ettiğini izlemiş. 1980’li yılların ortalarında Kenya’daki Forest Trop bölgesindeki turistik tesislerin çöplüğünde yedikleri bir etten tüberküloz kapan erkek maymunların pek çoğunun ne yazık ki öldüğü saptanmış. Bu salgının ardından babun sürüsünde dişi oranı artarken, geride kalan erkeklerin ölenler kadar kavgacı olmadığı izlenmiş. Bunun sonucunda grubun içindeki çalışmalar büyük ölçüde azalmış. Öyle ki Sapolsky, yetişkin erkek babunların birbirlerinin pirelerini ayıklarken gördüğünü söylüyor. Bu gözlemlerini Foreign Affairs isimli dergide yayımlayan