26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bitkiler üzerindeki etkisini ve bu etkinin coğrafik dağılımını inceleyen bir bilim dalı (2) olarak çevre sağlığı üzerine yeni bir pencere oldu. Daha on yaşında genç bir disiplin olarak kabul edebileceğimiz ve “tehlike disiplini”(3) nitelemesiyle yeni bir kimlik kazanan tıbbi jeolojiye dünyada ve ülkemizde ilgi hızla artıyor. UNESCO tarafından organize edilen 2008 Dünya Yer Yılı etkinliklerinin temel konularından birini “yeryuvarı ve sağlık” başlığıyla tıbbi jeolojik yaklaşımlar oluşturmakta (4). > Ülkemizde ise Tuzköy, Karain gibi yerleşimlerinde görülen erionit kaynaklı kanser olayları; Ezine (Çanakkale) İlçesi Geyikli/Hantepe sahilindeki doğal radyasyon; Emet (Kütahya) ilçe merkezindeki suların arsenikçe zenginliği; Isparta’daki ve Tendürek volkanı çevresindeki suların flor zenginliğinin neden olduğu diş hastalıkları, İç ve Doğu Anadoluda iyot eksikliğinin tiroid bezlerine etkisi, asbest solunumunun neden olduğu kanserler, Çin’den ithal edilen granitlerin radyoaktivitesi gibi örnekler tıbbi jeolojik risklerin ne derece yaygın olduğunu göstermekte.(2) Bu verili duruma rağmen tıbbi jeoloji risk kültürümüz, afet kültürümüzdeki yetersizliklerin bir yansıması olarak, fazla gelişmedi. Araştırmacı ve uygulamacı kurum ve üniversite temsilcilerinin katılımıyla Sağlık Bakanlığı Kanser Araştırma Dairesi bünyesinde bir “Tıbbi Jeoloji Çalışma Grubu” oluşturulmasına karşın, işlevsellik kazanamadı. Tıbbi Jeoloji Risk Yönetim Sisteminin ise adı dahi anılmıyor. TIBBİ JEOLOJİYE YENİ YAKLAŞIM Tıbbi Jeoloji Risk Yönetim Sisteminin oluşturulmamasının yansımalarından biri de ulusal mevzuatımızda tıbbi jeoloji kavramının henüz yer almamasıdır. Adı konulmamış olsa dahi, tıbbi jeolojik kategoriler, tıp, imarafet, çevre, madencilik, çalışma hayatı vb çok sayıdaki sektöre ait düzenlemelerde karşımıza çıkabilmektedir. Tıbbi jeolojik risklere değinen düzenlemelere şu örnekler verilebilir: Sağlık Bakanlığı kaynaklı düzenlemeler: İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik; Doğal Mineralli Sular Hakkında Yönetmelik Bayındırlık ve İskan Bakanlığı kaynaklı düzenlemeler: 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun; Yapı Malzemelerinin Piyasa Gözetimi ve Denetimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (20045) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı kaynaklı düzenlemeler: Radyasyon Güvenliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Çevre ve Orman Bakanlığı kaynaklı düzenlemeler: Su Kirliliği Kontrolü, Toprak Kirliliği Kontrolü, Katı Atıkların Kontrolü, Tehlikeli Kimyasallar Yönetmelikleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kaynaklı düzenlemeler: Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik; Maden ve Taşocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Tozla Mücadeleyle İlgili Yönetmelik Türkiye Atom Enerjisi Kurumu kaynaklı düzenlemeler: Radyasyon Güvenliği Yönetmeliği Yukarıdaki örnekler burada tek tek irdelenmedi. Ancak görüldüğü gibi, sektörel olarak geniş bir yelpaze üzerinde yer alan düzenlemelerin tıbbi jeolojik bir özü yok. Yürürlükteki düzenlemelerden sadece 7269 sayılı yasa tıbbi jeolojik uygulamalara altlık oluşturabilir iken diğer düzenlemeler bir risk algılamasının gerektirdiği kavramsal ve pratik bütünlükten yoksundur. Son yıllarda tıbbi jeolojinin kavramsal olarak mevzuatta yer almasına ve özellikle afetlere duyarlı planlama ve yer seçiminde süreçleri için bir risk faktörü sayılmasına yönelik çabalarında izlendiğini belirtmek gerekir. Bu konuda 2004 yılında toplanan Deprem Şurası kapsamında hazırlanan Mevzuat Komisyon (İmar Mevzuatı Alt Komisyonu) Raporunda (5), “her tür ve ölçekteki arazi kullanım planlarının hazırlanması ve yerseçimi kararlarında….jeosağlık (tıbbi jeoloji) göz önüne alınmalıdır” denilmiştir. Diğer bir örnek ise Yerbilimsel Verilerin Planlamaya Entegrasyonu El Kitabıdır (6).Kitapta; “Her tür ve ölçekteki planlama çalışmaları sırasında ülkemizde pek gelişmemiş olan ‘Tıbbi Jeoloji’ konusunda uzman jeoloji mühendislerince jeomedikal tehlikelerin belirlenmesi, planlama faaliyetlerinde bu tür tehlikelerin de bir yönlendirici veya sınırlandırıcı eşik olarak dikkate alınması gereklidir. Bu amaçla yürütülecek çalışmalar Afet İşleri, MTA ve/veya Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Tıbbi Jeoloji Çalışma Grubu ile koordineli sürdürülmeli ve ilgili birimlerden destek alınmalıdır” yönünde değerlendirmeye yer verilmiştir. Atom Enerjisi Kurumu tarafından tartışmaya açılan Radyasyon Güvenliği Tüzük Tasarısında (7) ise dünyamızdaki radyoaktif elementlerin yaşam çevresinde oluşturdukları doğal radyasyon düzeylerinin mevzuat kapsamına alınması önerilmektedir. AFET İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ UYGULAMALARI Tıbbi jeoloji risklerine yönelik uygulama süreçleri açısından baktığımızda ise Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı arasındaki eşgüdümlü çalışmaları kapsayan 2 örneğin öne çıktığı görülmekte; Nevşehir iline bağlı Tuzköy Belediyesi ve Karain Köyü. Her iki yerleşim biriminde de normalde 1 milyon nüfusta 1 vaka olarak görülmesi beklenen mezotelyoma (akciğer kanseri) hastalığının yaygınlığı karşısında, kanserin bu yerleşim birimlerinin bulunduğu alandaki lifsi yapıdaki erionit mineralinden kaynaklandığı ortaya çıkartıldı. Tuzköy Belediyesi ve Karain Köyündeki tıbbi jeolojik riskler gerek MTA (8) gerekse Afet İşleri Genel Müdürlüğü (9) jeoloji mühendislerince hazırlanan raporlarla tekrar gündeme taşındı. Geçmişe kıyasla kurumlar arası eşgüdümün daha işlevsel işlemesi sonucu her iki yerleşim birimindeki riskli konutların 7269 sayılı yasa çerçevesinde yeni yerleşim yerlerine taşınması kararı bu kez pratik bir değer kazanabildi. Tuzköy Belediyesinde iki aşamalı bir zarar azaltma projesi uygulanıyor; bir yanda riskli 258 konut sahibi için yeni yerleşim yerinde kalıcı konutları inşa edilirken diğer yandan da tıbbi jeolojik olarak riskli olduğu bilinen alandaki konutların yıkımı ve üzerinin yaklaşık 1,5 metre toprak örtü ile kaplanması için çalışmalar sürmektedir. Karain Köyünde ise 137 konutun yeni yerleşim yerine taşınması kararı verilmiş olup bu yönde gerekli hazırlık çalışmaları devam etmektedir. SONUÇ VE ÖNERİLER Sonuç olarak, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de rapor edilen sağlık sorunları ile jeolojik çevre karakteristikleri (hidrojeoloji, jeokimya vb) arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Tıbbi Jeoloji, bu bağın yaşam çevremizde güvenliğimizi ve sağlığımızı tehdit eden bir faktör olduğunu göstermektedir. Kentsel ve kırsal yerleşim alanlarının yaşam kalitesinin yükseltilmesi, afet güvenliği ile insan ve çevre sağlığının korunması sürecinde tıbbi jeolojik sorunların da heyelan, deprem vb gibi jeolojik tehlikeler arasında bulunduğunun bilincinde davranılması gereklidir. Ülke genelinde “Tıbbi Jeoloji Tehlike Haritasının” hazırlanması; konuyla ilgili kurumlar arasında eşgüdüm sağlanarak Tıbbi Jeoloji Risk Yönetim Sisteminin geliştirilmesi; imar, afet, yapı malzemeleri, kimyasal üretimi, çevre, su, radyasyon güvenliği gibi değişik alanlara ait mevzuatın bu bilinç temelinde gözden geçirilmesi ve ihtiyaçlar temelinde yeniden düzenlenmesi; 2008 Dünya Yer Yılı, 22 Mart Dünya Su Günü (10) gibi etkinlikler çerçevesinde oluşturulacak ulusal platformlarda tıbbi jeoloji odaklı mevzuat, uygulama ve yapılanma süreçlerinin bir arada tartışılmasında yarar bulunmaktadır. (1) İnsan İçin Uygun Yaşam Alanları Levha Tektoniği İle Gelişmiş, C.B.T., Sayı:1087, Sayfa:4. (2) Eşref ATABEY, Tıbbi Jeoloji, Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları, No:88 (3) J.E. BUNNELL, R.B. FINKELMAN, J.A. CENTENO, O. SELINUS, Medical Geology: a Globally Emerging Discipline, Geologica Acta, Vol.5, Nº 3, 2007, 273281 (4) http://yearofplanetearth.org/index.html (5) Deprem Şurası–2004 Komisyon Raporları, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Temmuz 2004, Mevzuat Komisyon Raporu, Sayfa 61. (6) Yerbilimsel Verilerin Planlamaya Entegrasyonu El Kitabı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Aralık–2006. (7) http://www.taek.gov.tr/mevzuat/tuzukler/radguvenliktuzuk.doc (8) Eşref ATABEY, Tuzköy Beldesi Yeni Yerleşim Yeri Seçimi, Jeolojisi, Mevcut Yerleşim Yeri ile Yeni Yerleşim Yerinin Zemin Özellikleri, Yapılması Gerekenler, MTA,Şubat2001(9) Oktay GÖKÇE,Ayhan IŞIK, Tuzköy Jeolojik Etüt Raporu, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, 23.07.2004(10) 2008 yılı 22 Mart Dünya Su Günü konu başlığı "Su – Sağlık Bilgisi – Halk Sağlığı" olarak belirlenmiştir.( http://www.dsi.gov.tr/duyuru/y2008.htm) Savaştan kaçmak mümkün mü? Baştarafı 1011. sayfadan Wrangham gibi arkeolog Steven LeBlanc da insan doğasının barışçıl yönlerinin gereğinden fazla vurgulandığını düşünüyor. Harvard’daki Peabody Arkeoloji ve Etnografya Müzesi yöneticisi olan LeBlanc, Fry’ın avcıtoplayıcı topluluklardaki şiddet düzeyi ile ilgili yorumlarının “masal” olduğunu iddia ediyor. Bilim insanlarının arkeolojik kazılardan bu toplulukların savaştıklarına ilişkin somut bulgular elde ettiklerini söylüyor. “Constant Battles: Why We Fight” isimli kitabında LeBlanc, “Dünya nüfusu arttıkça kısıtlı kaynaklardan pay kapmak isteyen gruplar arasında sürekli olarak çatışma çıkma olasılığı çok yüksek” diyor. Her şeye karşın Le Blanc, barışın kurulabileceği inancında. Ekolojik veya kültürel değişikliklerin meydana gelmesi durumunda çatışmaların sona ereceğini söyleyen LeBlanc, barışın sağlanmasında iki ana unsurun öne çıktığına işaret ediyor. Bunlar nüfus kontrolü ve fosil yakıtlara ucuz ve çevreci alternatifler bulmaktır. BARIŞ MÜMKÜN. AMA…. Savaşçı yanımıza ilişkin bunca kanıta karşın bilim insanlarının çoğu, savaşın kaçınılmaz, barışın hayal olduğuna inanmıyor. Barışın sağlanmasının önündeki engellerin başında köktendincilik ve çevre kirliliği geliyor. Köktendincilik kadını baskı altına alıp, sosyal yaşamın dışına iterken, çevre kirliliği ekolojik krizlerin çıkmasına zemin hazırlıyor. Bu arada savaşlara çözüm olarak geliştirilen stratejiler de kendi içinde sorunlar barındırıyor. Örneğin Sapolsky’nin yoksulluğu ortadan kaldırmak önerisi, dünyanın her yerinde geçerli olamayabilir. Gözlemlere göre babunlar, arslanlar ve di CBT 1097 / 22 28 Mart 2008 ğer hayvanlar arasında saldırganlık yiyeceğin bol olduğu dönemlerde de artabiliyor. Çünkü gereğinden fazla beslenen hayvanlar, “aptalca” konular üzerinde çıkan kavgalarda harcayabilecekleri bir enerji fazlasına sahip oluyorlar. Bu arada de Waal de kadınların güçlenmesinin her zaman çözüm getirmediğine dikkat çekiyor. İnsansı maymunlar ve insanlar üzerinde yapılan bir çalışma, dişilerin erkeklere göre daha az çatıştıklarını, ancak çatıştıklarında daha uzun zaman kin tuttuklarını gösteriyor. Harvard Üniversitesi’nden biyolog Edward O.Wilson, savaşları sona erdirmeye yönelik en kritik adımının, sokaktaki adamın ve siyasi liderlerin kaderciliği reddetmeleri olduğunu söylüyor. Wilson, göre insanoğlunun birbirine ve doğaya karşı açtığı savaşları sona erdirmenin bir yolunu bulacağına kesinlikle inanıyor. Ancak bunun zamana ve insanın yok ediciliğine karşı başlatılan bir yarış olduğunun da altını çizen Wilson şöyle konuşuyor: “Biyo çeşitliliğin büyük bir kısmını kurtaracağımız konusunda çok iyimserim. “Ancak ne kadarlık bir kısmını kurtaracağımız bugün ne yaptığımıza bağlı. Bölücülüğün ve köktendinciliğin köklerine ilişkin sorunlarla yüzleşebildiğimiz oranda –açık yüreklilikle ve cesaretle bunlara çözüm üretebiliriz. İnanıyorum ki şu anda hepimizin iyimser olmaktan başka seçeneği yok” diyor. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: Discover, Nisan 2008 *Primatoloji, primatları inceleyen bilim dalı. Bu bilim, insanı (Homo sapiens) Homo genusunun bir üyesi olarak ele alan biyolojik antropolojinin yanı sıra biyoloji ile yakın ilişki içerisindedir. Primatlar, hayvanlar âleminin memeliler sınıfından maymun ve benzeri hayvanları içeren takım. İnsansı maymunları (goril, orangutan, şempanze, gibon ve insan), maymunları, ayrıca lemur, marmoset, galago, tarsiyer ve lorisleri içerir. Primatlar çevik ve hızlı canlılardır. Çoğunluğu ağaçlarda yaşar. Hepsinin elleri, ele benzer ayakları, ileri bakan gözleri vardır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle