18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GENETİK TARTIŞMA AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] ‘İki ayaklılık geni’ haberine eleştiri Nörolojisi Bölümü, TÜBİTAK 2003 yılı Bilim Ödülü sahibi Bugün insan, ekmeği sahiplerince verilen, verilmediğinde ölen evcil bir hayvan olmuştur... Ama insanın kolay teslim olmasını beklemiyorum. Bunca kötülüğü ve hasarı temizlemek için dünyada yeni bir sol dalganın önü açılacakmış gibi duruyor. Sayın Bursalı, basında ve özellikle Cumhuriyet gazetesinde yer alan ve güncel bir değer taşıyan ''Dört ayaklılıkgenetik özellikler'' haberi için bazı çekincelerim var. Yıllardan beri çocuklarda görülen nörogenetik hastalıklarla uğraşıyorum ve yeterli veri bulunmadan erken davranmanın ne denli pahalı bir şey olduğunun farkında olduğumdan bu satırları kaleme aldım. Prof. Dr. Haluk Topaloğlu, Hacettepe Üniversitesi Çocuk İdealin Kayboluşu Eskiden kim ne yaparsa yapsın, bir ideal için yapardı, hırsızlığı bile… Bir cinayet işlenirdi, “bana şerefsiz dedi” derdi katil, “şerefim için vurdum.” Bir araştırma yapılırdı, “insanlık için yaptım” derdi bilim adamı, “gecelerce uyumadım, benliğimi insanlığa adadım.” Şimdi analar kendini çocuklarına adamıyor, dindarlar bile dinin en dünyevi şeklini yaşıyor. Platon'dan beri insanlar kafalarında bir ideal (nesnelerden bağımsız bir düşünce) ile yaşamıştı. Özgürlük için ölmek, eşitlik için savaşmak, bir kadının hayaliyle beklemek, hep ideal için yaşamaktı. İnsan ideali kendini yükseltmek için kullanır. İdealler, peşindeki insana değil, başkalarına hizmet eder, yani onun gerçekleşmesi için çabalayan, ideal gerçekleştiğinde bundan yararlanamaz. Onun için ideal sahibini, idealden yararlananlar yüceltip tanrılaştırır. Teknoloji gelişip de insanın bir makine olduğu anlaşıldıkça ve şirketler insanları çalıştırırken bırak tanrılaştırmayı, insanlıktan düşürüp bir maymun yaptıkça, hem insan içinde kendini tanrılaştırma niyeti yaratamıyor, hem de ortaya çıkacak böyle bir tanrıya ötekilerin inanırlığı gerçekleşmiyor. İdeali ve ideal peşine düşecek insanı yeşertecek zeminin kayması aslında insanın kaybolması anlamına gelir. Bugün insan, tayını sahiplerince verilen, verilmediğinde ölen evcil bir hayvan olmuştur. Bugünkü toplum “görünümodaklı (appearenceoriented)” ve “utandırma güdümlü (shamedriven)” olarak tanımlanabilir. Bir genç babasından Levi's pantolon isterken, toplumca görünür olmayı arzu etmekte ve onu giymediğinde itilerek utanır hale düşmekten korkmaktadır. Ayağında Levi's olmadan içinde bir ideal taşımak, toplumca görünür hale gelmeye asla yetmemektedir. Neden böyle diye soracak olursak, kaçınılmaz olarak şu sonuca ulaşırız. İnsana ideal satılamaz, ama pantolon satılabilir. Kapitalist sistemin yürümesi için insanların pantolon alması gerekir, onun için pantolonlar bugün ideallerden yücedir. Bir insan bedenini pantolonun süslediği gibi, insan ruhunu da süsleyecek nesne bulunsaydı eğer, hiç şüphe yok ki, kapitalist yapı onu da üretir satardı. Merak edilmesin ama, o da gün geçmeden bulunacak ve bir idealin yeşermesi için korunan son nokta olan ruh da, görünüm odaklı toplumun işgaline kuşku yok ki uğrayacaktır. “Yeniden tazelenme (refreshing)”programları, her yerinden ticaret akan yoga merkezleri, en ücra köşelere geziler, ruhu da ticari meta haline getirmenin ilk adımlarıdır. Buna rağmen hâlâ ideal taşıyan insanlar var ve hiç ideallerini bırakacakmış gibi durmuyorlar. Onların bir sahibi yok, dolayısıyla tayın alamıyorlar. Çevre örgütleri, Sınır Tanımayan Doktorlar, nükleer karşıtı gruplar ve daha niceleri ideallerini zor koşullarda da kaybetmiyorlar. İnsanın kolay teslim olmasını beklemiyorum. Bunca kötülüğü ve hasarı temizlemek için dünyada yeni bir sol dalganın önü açılacakmış gibi duruyor. Yoksa iki asırdır büyük yıkım geçirmiş insanın onarımı sağlanacakmış gibi değil. İnsanın bir özelliği de şudur: Ne lazımsa onu yapar. Yıkım lazımsa yıkım, onarım lazımsa onarım. Mark Twain, “Asla insanı şüpheye düşürecek bir yalan ve birini inandıracak bir gerçek söylemedim” demiş ve söylediklerinin etkisiz olmasını dilemişti. Böyledir insan, toplamı hep sıfırda tutmayı sever, kumarcılar kazandıkça oynar ve sıfırı tüketirler, zenginler mirasyedi yaratıp sonunda fakirleşirler. İnsanlık da öyle yapacak, yıktıklarını yapacak ve sonra tekrar yıkacak. Bu işin kahramanları yukarıda adı geçen örgütlenmelerle belli olmaya başladı. Kahramanlar ve caniler idealleriyle devirden devire geçişin öncüleridir. Voltaire'in dediği gibi çünkü, “Yiğitlik vicdansız hergelelerle, büyük insanların ortak özelliğidir.” Bugüne kadar caniler yapacağını yaptı, şimdi sıra bilimin, felsefenin, edebiyatın ve daha başka basitçe hayatın kahramanlarının. Onların da yapacakları olacak, henüz ne idealler ne de insan öldü. Hatta idealler sayıca az insana yoğun biçimde kaldığından, az sayıdaki idealist insan, şimdilerde en koyusundan insan. Pekâlâ göz göre göre nasıl bu duruma geldik? Sanırım sistem insanı en zayıf halkasından yakaladı: Bencillik. İnsan bencil olduğu için hiçbir moda davranıştan geri kalmamak uğruna, uzatılan havuçları yuttu ve kendini yok etti. Gelmiş geçmiş en büyük akıl olan Kant şöyle demişti: Kendini sevmek, her zaman suçlu olmasa da, bütün kötülüklerin kaynağıdır. H CBT 1095/9 14 Mart 2008 er şeyden önce yazarları böyle güzel bir buluştan dolayı tebrik ediyorum. Kendileri çalışmalarını takdirle izlediğim gruplar arasındadır. Uluslararası nörogenetik alanında ses getiren bir çalışmayı başarı ile götürdüler. Sonuçlardan çok şey öğrendim. Ne var ki bazı hususlara değinmek durumundayım. Bunları maddeler halinde sunuyorum. 1. Beyin dokusunun gelişiminde henüz gebeliğin ilk evrelerinden itibaren beyin katmanlarının dengeli bir bir şekilde dizilmesini sağlayan çok sayıda gen mevcuttur. Burada adeta bir genler ağı söz konusudur. Bunların hemen hepsi diğer memeli hayvan türlerinde de vardır (onlar dört ayak üzerinde gidiyorlar!). Bazı genler hayata bağlayıcıdır ve bunlar olmazsa olmaz türdendir. Biz bunlara yaşamsal gen diyoruz. Bu yazıda saptanan gen bu tür bir gen değildir. Aslında yazarların da makalede belirttiği üzere 2005 yılından beri bilinen ve Hutterite'larda (ABD ve Kanada'da yerleşik ve 18. yy. sonlarında göçmüş kapalı bir toplum) gözüken benzer bir hastalığın (onlar iki ayak üzerinde gidiyorlar) genidir. Yazarlar fazlası olabileceğini ifade ediyor, ama bu şimdilik bir varsayımdır. 2. Bulunan gen beyinde hücrelerin uygun dağılımına yardımcı olan diğer genler arasındadır. Dört ayakta gidiş ile ilgili başka veri şu aşamada elde edilmemiştir. Ayrıca benzer yakınması olan, yani dört ayakta giden başka ailelerde aynı genin hataları bulunmamış. 3. Benim asıl demek istediğim Sayın Üner Tan'ın düşüncesi olan “öyle bir şey olmalı ki insanoğlu dört ayakta yürüsün” aslında tek bir etmene kesinlikle bağlanmamalı. Bizim moleküler yapımız çok karmaşıktır, tek bir olay ve gözlemden yorum yapılamaz. Birbirleri ile sürekli etkileşim halinde olan ve zaman zaman aktif hale geçen, sonra görevini bitirince sessizleşen (ya da tam tersi) çok sayıda molekül vardır. 4. Gazetedeki haberinizde şu hali ile “insanın dört ayakta gitmesinin sırları anlaşıldı” yorumu gerçekçi değil. Bilim dünyasında bu ancak şöyle yorumlanabilir: “Yürüme bozuklukları ile yeni gen bozukluğu saptandı”. Zira, bu ailelerde var olan beyincik ve omurilik soğanı küçüklüğü tıbbın nerede ise belli başlı bir alanı haline gelmiş beyin anormalliklerinin incelenmesi konusunun bir parçasıdır. Hiç yoksa bu görüntülere yol açacak 4550 birbirinden farklı kinik durum ve 810 patofizyolojik öğe vardır. Bizim kendi kliniğimizde izlediğimiz ve ne yazık ki yürüme yetisine hiçbir zaman kavuşamamış ya da bunu elde edemeyecek çok sayıda hastamız var. Yani, insanoğlunun evriminde öyle tek bir olay olmamıştır ki, atalarımız yerden kalkıp yürümeye başlasınlar. Bu ancak mucizevi varsayımlar arayanların dünyasında olur. Son olarak etik açısından sakıncalı bulduğum bir nokta da, bu zavallı bireylerin görüntüleri konusudur. BBC tarafından filme alınan bu hastalar aslında bir dağ köyünde yaşamalarına karşın görüntüler çok ustaca alınmış ve sahne deniz kenarında dalgaların sahile vurduğu kumsalda geçiyor. Sahne açılırken sabit kalan kamera önünden dört ayak üzerinde emekleyerek geçiyorlar! Birileri bu hastaları kumsala kadar taşımış olmalı. Kim izin aldı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle