02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM VE TOPLUM GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam “Bilimin ne papalara, ne de papazlara ihtiyacı var!” La Sapienza’da ne olmuştu? Ocak ayında İtalya'nın en eski üniversitelerinden biri olan Roma'daki La Sapienza'da Akademik yılın açılış töreninde konuşma yapması için rektör tarafından davet edilen Papa, protestolar üzerine ziyaretini iptal etti. Eğitimimiz eğmekle öğmek arasına mı sıkışmış? Eğitiyoruz, eğitiyoruz ki adam edelim; eğiyoruz ki yola sokalım? Doğru olan yola. Haklı olan yola. Daha önce kuralları konmuş olan yola. Yoksa eğiriyor muyuz? Yün ya da pamuktan iplikler elde etmeye mi çalışıyoruz? İplikleri dokumaya mı? Dokutma mıdır, eğitmek? Öğerek, öğrenci dalkavukluğu ile mi eğitimi yürütelim? 17 Ocak 2008 tarihinde Roma'nın tarihi La Sapienza Üniversitesi'nde bir konuşma yapması için rektör tarafından davet edilen Papa XVI. Benedict, öğrenci ve öğretim görevlilerinin protestosu üzerine, ziyaretini iptal etti. Papa'nın iptal kararında, üniversitenin fizik fakültesinden 67 öğretim görevlisinin imzaladığı bir protesto mektubu etkili oldu. Önce parçacık fiziği profesörü Marcello Cini, Papa'nın ziyaretinden duyduğu rahatsızlığı bir mektup ile üniversite rektörü Renato Guarini'ye iletmişti. Mektupta, Papa'nın 1990 yılında yaptığı bir konuşmada 1633 yılında Engizisyon'un Galileo'ya karşı aldığı kararı savunduğu hatırlatılıyordu. Profesör Cini, ayrıca, rektörün ruhani bir lideri yeni akademik yılın açılış konuşmasını yapması için davet etmesini, Üniversite'nin 705 yıllık laik ve bağımsız geleneğine ters düştüğünü belirtiyordu. Bu olaydan hemen sonra Fizik Fakültesi'nden 67 profesör, Cini'nin protestosunu aşağıdaki ilave mektup ile destekledi. İlave mektupta şöyle deniliyordu: “Sayın Rektör, bu birkaç satır ile meslektaşımız Marcello Cini'nin eleştirilerine tamamen katıldığımızı bilmenizi istiyoruz. La Sapienza'nın akademik yılının açılışına Papa XVI. Benedict'in davet edilmesini şaşkınlıkla karşılıyoruz. Cini'nin mektubuna birkaç ayrıntı dışında ilave edecek hiçbir şeyimiz yok. 15 Mart 1990 tarihinde, o dönemde kardinal olan Joseph Ratzinger, Parma kentinde yaptığı bir konuşmada, Avusturyalı Paul Feyerabend'in şu sözlerine yer vermişti: 'Galileo'nun çağında Kilise'nin insan aklına olan sadakati Galileo'dan daha fazlaydı. Galileo akılcı ve adil bir yargılanma sürecinden geçti.' Bu sözler, akla inanan bilim insanları ve tüm yaşantısını bilginin yayılmasına ve ilerlemesine adayan profesörler olarak bizi derinden yaraladı. Bilimin ve kültürün laikliği adına, farklı din ve ideolojilerden gelen öğretim üyesi ve öğrencilere açık olan kurumumuz adına, bu uygunsuz davetin iptal edilebileceğine inanıyoruz.” Bu mektubu imzalayanlar arasında, Carlo Bernardini, Luciano Maiani, Giorgio Parisi, Andrea Frova gibi ülkenin saygın fizikçileri yer alıyordu. “Bu satırlara destek veren meslektaşlarımızın sayısı, imza atanlardan en az on misli fazlaydı” diye konuştu Andrea Frova. MEKTUBA TEPKİLER Vatikan, Papa'nın bu olaylar karşısında büyük üzüntü duyduğunu belirterek ziyaretin iptal edilmesini çok talihsiz bir gelişme olarak niteledi. Papa'nın yapmayı planladığı açılış konuşması gazetelerde yayımlandı. Vatikan radyosu üniversitenin protestosunu sert bir şekilde eleştirerek, bu davranışlarının bir nevi sansür olarak değerlendirilebileceğini ileri sürdü. Mektupta imzası bulunan Prof. Luciano Maiani İtalya'nın en tanınmış bilim adamlarından biri. İtalya'nın ulusal ARGE kurumu Consiglio Nazionale delle Ricerche'ye başkan olarak aday gösterilen Maiani, aynı zamanda CERN'in de eski başkanlarından. Bir gazeteye verdiği demeçte “İtalya'da inanç ile bilim arasında bir çekişme var mı?” sorusuna şu yanıtı vermişti: “İtalya'da bilim insanları ve bilimin dışındaki insanlar arasında, inananlar ve inanmayanlar arasında çok derin bir çatlak oluştu. Bu beni büyük ölçüde kaygılandırıyor. Kanımca böyle dramatik bir bölünmeyi kaldıramayız. Çünkü her yerde farklı dinlerden gelen bilim insanları, ateistlerle birlikte yan yana çalışıyor.” La Sapienza Üniversitesi'nden tıbbı genetik uzmanı Profesör Bruno Dalla Piccola, Vatikan radyosu'nun kendisiyle yaptığı söyleşide, mektup olayını şöyle değerlendirdi: “Bu utanç verici yaklaşım, La Sapienza gibi önemli bir üniversitenin adını lekeledi. Birkaç yıl önce üniversite insanları klonlamak isteyen bir grubu konuk etti. Başka zamanlarda da politikacılara ve sanatçılara kapılarını açtı. Bu durumda bu mektubu imzalayanlar tüm dünyanın saygı duyduğu bir insanın konuşmasını engellemekten utanmadılar mı? Bu insanların Papa'ya karşı önyargılı olduklarını düşünüyorum.” Diğer taraftan “Bilginin ne papalara, ne de papazlara ihtiyacı var” diye pankartlar açan bazı öğrenciler protesto eylemlerini dört gün sürdürürken, Katolik öğrenciler üniversitenin kilisesinde Papa için dua ettiler. Sağ kanatta yer alan milletvekilleri de Papa'nın ziyaretinin iptalinden öğretim görevlilerini suçladı. Bunlardan biri “akıl” veya “öğrenme” anlamına gelen “La Sapienza” adının “Ignoranza” (cehalet) olarak değiştirilmesi önerisinde bulundu. Derleyen: Reyhan Oksay Eğitişim mi Öğütüşüm mü? Bana "eğitim" sözcüğü hep "tuhaf" gelmiştir. Bu "tuhaflık" ürkütücü bir tuhaflıktır. Boyun mu eğdiriyoruz? Latin kökenli dillerde kullanılan "éducation", "education" sözcüklerinde de, "yol göstermek", "sevk etmek", "kılavuzluk yapmak" anlamlarına karışmış "yönlendirme", itip, çekip, "yola koyma", "yola getirme" iması yok mu? Diyeceksiniz ki bu doğal! Cahil, şaşkın ya da masum, bilgisiz biri geliyor. Yol gösterip, onu bilgilendirecek, onu "şekle" sokacaksınız. "Şekle sokmak" zorla olur. Öğrenciyi kendi haline bırakırsanız, serseri olur, "havai" olur. Eğitim bir çiledir. Sıkıntı çekilecektir ki öğrenme, biçimlenme tam olsun! Eğiteceğimiz kişi "biçimi olmayan", "düz" belki de "dümdüz", yola girmemiş biridir. Öyle olmasaydı, eğitilmeye "talebi" olmazdı; talebe olamazdı! Öğrenci, eğitilirken eğilmelidir; biçimlenmeye hazır olmalıdır! Yoksa, öğrenemez; gelişemez! Sürekli "talim" ettirmeli, ona "olumlu" alışkanlıklar, "istendik" davranışlar kazandırılmalıdır. "Öğrencinin yüzü olmamalıdır" mı diyorsunuz? Öğrencinin burnunu, ağzını, saçlarını,yanaklarını, eğenler mi (eğiticiler mi) çizmelidir? öğrencinin yüzü olacaksa ne olmalıdır? Yanıt, öğrenciye göre değişir mi? Bu soruların genel yanıtlarının olabileceği eğitim teorileri tüylerimi diken diken edebilir. Eğitici İle eğitenin diyaloğunda, içinde bulundukları durumdan, eğitimin amaçlarından bağımsız teoriler üretmek tehlikeli. Bundan dolayı, eğitim, eğiticilik bir sanat. Yaratıcılık isteyen. Varsa, genel ilkelerin özel durumlara ustalıkla uygulanmasını gerektiren. Eğitim, bir eğitişimdir. Savım bu! Eğitişim sözcüğü, Türkçede "eytişim"! (diyalektik) çağrıştırıyor. Bir başkası söylememişçe, ilk kez ben kullanıyorum. Eğitişim, karşılıklı eğitim demek. Hoca öğrenciyi, öğrenci hocayı eğitecek. Bizde eğip bükenin hoca olması gerektiği sanılır. Peki, hoca eğitilmeyecek mi? Hocayı kim eğitecek? Başka hocalar? Nasıl? "Hizmet içi" kurslarla mı? Hoca öğretirken öğrenmeyecek mi? Hoca öğrencilerin sorularından, eleştirilerinden zenginleşmeyecek mi? Öğrencilerin de ona öğretebileceğini, onu eğitebileceğini, biçimleyip yola sokabileceğini hiç düşünmeyecek mi? Eğitişim, karşılıklı eğitim, iletişime açık olmayı gerektirir. İletişime açıklık, doğruyu, güzeli, haklıyı birlikte aramaya hazır olmakla başlar. Öğrenciye saygıyı, onunla araştırılan konulardaki sorunlar üstüne gerektiğinde uzlaşmayı, gerektiğinde eleştiriyi, düşünce ayrılıklarına katlanmayı gerektirir. Ezilip hırpalanarak adam edilmeye çalışılan öğrenciden ne öğrenebilirsiniz? Aşağıladığınız öğrenciden sizi eğitmesini bekleme hakkınız var mı? Bir öğrenci sizi eğitemiyorsa, öğrenciniz değildir! (Aşırı görünen bir yargı! Yine de, sınamalı ve sonuca bakmalıdır!) Yıllar sonra karşılaştığınız öğrencinizi hatırlamıyorsunuz. Ona "Sizi hatırlayamadım; büyük olasılıkla bana bir şey öğretmediniz. Öğretmiş olsaydınız hatırlardım. Hocalarımı unutmam çünkü!" diyorsunuz. İçinizde deneyimli hocalar varsa, bana kızacaktır. "Atıyorsun hoca", diyeceklerdir; "Nerede bize bir şey öğretecek öğrenciler? Onlara en basit şeyleri belletinceye kadar göbeğimiz çatlıyor; sen tutmuş, eğiten, öğreten öğrenciden söz ediyorsun!" Öğrenciyi sizi eğitecek "kıvama" getirememişsiniz, sayın hocam diyeceğim ben de. Siz, öğrencilerin ilgisizliğinden, eğitim düzeninin bozukluğundan, kitapların kötülüğünden, sınıfların kalabalıklığından dem vuracaksınız. Haklısınız. Benim de beni eğiten öğrencilerim "pek" olmadı. Ama neden olmasın ki? Yeterince hazır mıyız onların eğitimine? Sanmıyorum. Eğitim, eğitişim olamadığı için, değirmenler çalışıyor ve "adam öğütmeler" başlıyor. Siz öğrencinizi, öğrenciniz sizi öğütüyor, öğütüşüm sürüyor. Hiç değilse öğütüşüm, "öğütleşim"e dönüşse, karşılıklı öğütleşmeye? Öğüt vererek, eğitim olamaz diyeceksiniz. Peki, başka türlü mü yürütüyoruz eğitimi, öğütümün, öğütlemenin dışında? Öğrenci de kim oluyor; üç kuruşluk bilgisiyle mi beni eğitecek? Siz bu soruyu soran bir tavır içinde olduğunuz sürece öğrenciden öğrenmeniz olanaklı değildir. Eğitişimi başaran eğiticilerimiz vardır. Bu eğitimcilerimizle eğitişime geçmemiz gerekmez mi? Eğitimi eğitişime dönüştürmeye çabalamak yerine, eğitimi eğleşmeye mi çeviriyoruz? Oyalanmaya, durduğumuz yerde durmaya? Eğitişim eğiticinin kendisiyle sağlıklı iletişimini de gerektirir. Kendi kendini eğitemeyenden, kendisiyle eğitişimi olmayandan eğitişimcilik beklenebilir mi? Şu eğitim sözünü değiştirsek mi? Eğitişim sözcüğüne de gerek kalmaz o zaman. Eğip, eğdirip, yamultup, yassılaştırıp, genç insana saygısızlık ederek, geleceğin saygısız insanlarını yetiştirmiş olmuyor muyuz? Dikitim mi desek? Eğmiyoruz da "dik" tutuyoruz anlamında? Ya da daha anlamlı bir sözcük? İncitmeyen inceliklerin çiçek açabildiği bir dünya için. CBT 1095 / 11 14 Mart 20008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle