Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ARKEOLOJİTARİH Bizans Sarayı: İstanbul ve turizmi göklere çıkaracak “arkeolojik bomba” Şimdi İstanbul'u ve turizmi göklere uçuracak bir kazı yerine sahibiz. İstanbul'un, ilkel bir şovenizmle nedense reddedilen antik tarihinin önemli bir parçasını dünya kamuoyuna sergileyebiliriz. Ayasofya ile saray arasındaki ilişki görülür. Bronz çatı örtülü giriş holünün (Halke) temelleri ve heykelle süslü giriş holü algılanabilir. Magnaura Sarayı’nın bazı salonlarının temellerinin planları saptanabilir. Belki sarayın çekirdeği Dafne Sarayı'na ait bazı geç antik bölümler de belirlenir. Doğan Kuban Sultanahmet Ayasofya ve çevresi ilk üniversiteyi ve sonra da bir hapishane yaptığı sarayın, anlatılması karışık bir süreç içinde, 17.000 m2'lik bir bölümü ortaya çıktı. Bu İstanbul'un tarihi kimliği ve 2010 yılındaki Avrupa Kültür Merkezi dönemi için olağanüstü bir olanaktır. Bir arkeolojik bombadır. Konstantin devrinden bu yana 1700 yıl önce başlamış Roma'nın ikinci büyük imparatorluk sarayının, şimdiye kadar söz konusu olmayan verilerle, Ayasofya'nın karşısındaki temizlenmiş kalıntıları var. İnsan gözlerine inanamıyor. Bu büyük alan Arkeoloji Müzesi kontrolünde kazılmış ve araştırmaya hazır. Şu anda İstanbul'un Roma ve Bizans tarihi bağlamında en önemli arkeoloji alanı burasıdır. Kanımca betonarme döşemeyi Bizans yapısı sanıp fotoğraf çeken gazetecilerin ve yapılanmayı eleştirenlerin sözlerinde kalanları yerinde incelememenin verdiği eksiklik var. Bu bir iletişim ve belki de şeffaflık noksanıdır. Saraya en büyük zararı Abdülmecid zamanında Ayasofya restoratörü Gaspare Fossati vermiştir. 170 m boyunda dev bir üniversite binası, Bizans'ın Magnaura Sarayı’nı ve Dafne Sarayı'nı enine boyuna doğramıştı. Açılamayan ve Adliye Vekâlet’ine dönüşen yapı 1933'de bereket yandı. Çünkü Ayasofya önünde 170 m'lik çirkin bir perde oluşturuyordu. Bu Ayasofya'ya ve kent silüetine hiç hürmet etmeyen dev bir Filhellenizm simgesiydi. Neogrek üsluptaki yapının buraya gelmesi de olasılıkla Magnaura (Manga Aula) içinde 9. Yüzyılda III. Mihal zamanında yapılan ilk Bizans okuluna bir simgesel göndermeydi. İstanbul'un Marmara siluetini bu Neogreek felaketten kurtaran yangına ne kadar teşekkür etsek azdır. Khalke Kapısı’na ait olabileceği düşünülen nişler ir süredir Sultanahmet'te 'Four Seasons Oteli'ne yapılan ekle ilgili olarak gazetelerde ve ilgilenen aydınlar arasında sürdürülen bir tartışma var. Nadiren alevlenen bu koruma ilgisi, her zaman geç kalmış ve geçici olsa bile, kamuoyunun küçük bir bölümünün duyarlılığının sürdüğünü gösterdiği için çok önemlidir. Ne var ki aynı kamuoyu, Roma döneminin en büyük limanının tam ortasından metro geçirilmesine pek duyarlılık göstermiyor. İstanbul'un tarihi konut dokusunun yok edilmesine hiçbir zaman tepki göstermedi. Ayvansaray'da Tekfur Sarayı'ndan Haliç kıyısına kadar bugünkü çarpık yapılaşma altında var olduğu bilinen ikinci Ortaçağ Bizans sarayı alanında bir arkeolojik araştırma yapılmasını öngörmüyor. Ama oraya yeni mahalleler yapmayı planlayan bir belediye var. Süleymaniye Külliyesi’nde imaretin restoran olmasına, Kanuni Türbesi ile Hürrem Sultan Türbesi Şu anda İstanbul'un Roma arasına bir ahşap gecekondu yapılmasına kamuoyu ve ve Bizans tarihi medya tepkisi yok. Konstanbağlamında en önemli tin döneminden başlayarak yapılan ve Marmara kıyısında arkeoloji alanı burasıdır. Bukoleon Sarayı’na kadar Doğu Roma'nın büyük uzanan büyük sarayın üstünde koca mahalleler var. Orası yesarayının önemli bir nileme, restorasyon adı altınbölümünü İstanbul'un tari da yeni inşaatlarla dolu. Aslında Türkiye'de tarihi çevre hi mirasına katabiliriz. korumakla ilgili uygulama, 2010 yılında İstanbul sürekli alarm veren bir felaAvrupa kültür merkezi ola kettir. B Eski Sultanahmet Cezaevi bahçesinde ortaya çıkarılan kuzeybatıgüneydoğu doğrultulu sokak. AVRUPA KÜLTÜR MERKEZİ 2010 yılında İstanbul Avrupa kültür merkezi olacak. Bugün yapıldı, yapılmadı tartışması devam ededursun, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin yıllarca süren kazılarından sonra İstanbul'un en büyük Geç Roma ve Erken Bizans kalıntısı, tesadüfen de olsa, ortaya çıkmış durumdadır. Sarayın ünlü Halke Kapısı da orada. Saraya ait pek çok yapı ortada. Bunları 17.000 m2 alanda rahatsız eden sadece 14 m2 çelik ayak. Nasılsa verilmiş olan 1500'lük otel eki, mimar sayesinde kalıntıların bir kat üstüne bir köprü strüktürle oturduğu için 17.000 m2'de ayaklar sadece 14 m2'yi işgal ediyor. Bu alan, kalıntılarıyla mimarlık tarihçileri ve arkeologların yüreklerini oynatacak kadar önemli. Türkiye'deki yüzyıllık RomaBizans düşmanlığına karşın, biz büyük Doğu Roma Sarayı'nın 17.000 m2'sini açığa çıkarmış bulunuyoruz. Şimdi daha ayrıntılı arkeolojik temizleme ve reconstitution'a açılan ve İstanbul'u ve turizmi göklere uçuracak bir kazı yerine sahibiz. İstanbul'un, ilkel bir şovenizmle nedense reddedilen antik tarihinin önemli bir parçasını dünya kamuoyuna sergileyebiliriz. Ayasofya ile saray arasındaki ilişki görülür. Bronz çatı örtülü giriş holünün (Halke) temelleri ve heykelle süslü giriş holü algılanabilir. Magnaura Sarayı’nın bazı salonlarının temellerinin planları saptanabilir. Belki sarayın çekirdeği Dafne Sarayı'na ait bazı geç antik bölümler de belirlenir. Bu veriler arkeoloji dünyasında bir bomba etkisi yapacak kadar önemlidir. Öte yandan bir yandan Ayasofya'yı tamir edip, olağanüstü güzel resimlerini yaparken koca sarayı peynir gibi doğrayan iğrenç üniversiteyi yapan Gaspare Fossati'nin yapısının temelleri kaldırılmalıdır. Belki yapının bir köşesi Avrupalılar ve Osmanlı idarecileri için bir utanç belgesi olarak saklanabilir. Bu alan İstanbul 2010 için, dünya çapında bir arkeoloji ziyafetidir. İstanbullu idarecilerin Avrupa'ya yapmak istedikleri gösterinin ta kendisidir. Böyle bulgular İstanbul'un UNESCO listelerine girmesi ya da Avrupa kültür başkenti olması türünden prosedürlerin reklam ötesinde bir değeri olmadığını da gösteriyor. Bizans yapı kompleksinin güneydoğusundaki mekanın kuzey duvarında yer alan IX. yüzyıla tarihlenen fresk. cak. Bugün, İstanbul Arkeoloji Müzesinin yıllarca süren kazılarından sonra İstanbul'un en büyük Geç Roma ve Erken Bizans kalıntısı, tesadüfen de olsa, ortaya çıkmış durumdadır. TARİHİ BİLMEYENLER İstanbul'un 1453'ten öncesine bilgi olarak aşina olmayanlar İstanbul'da bir şey korumak istemezler. Biz bütün Anadolu ve Balkanlar’ı fethettik. Fakat sadece İstanbul bir dünya kentidir. Çünkü Roma ve Bizans'ın başkenti CBT 1095/12 14 Mart 2008 Sorunumuz bu çağları sorgulamak değil. Fakat 1951'de koruma yasası çıktıktan sonra olanları sorgulamamız gerekir. Ve bunun bilançosu korkunçtur. Anadolu Selçuk yapılarının durumu, çoğunlukla acıklıdır. Bir dünya başyapıtı Divriği Ulucamisi'nin adını ağzıma almaya korkuyorum. İstanbul'un ve OLAĞANÜSTÜ BİR OLANAK Bütün bu olumsuz manzara içinde, birden, tesadüfi olarak, Osmanlı'nın üzerine CBT 1095/13 14 Mart 2008 KuzeybatıGüneydoğu doğrultulu sokağın güneybatısında saptanan hamam kalıntısı. Konstantinopolis'i de içermektedir. Pagan Yunan, Pagan Roma, Hıristiyan Roma, Ortodoks Bizans ve Müslüman Türk'ün kat kat zenginleştirdiği 2500 yıllık bir dünya kentinin sahibiyiz. 1900 yıl dışarı, 600 yıl içeri diyemeyiz. Ne var ki Türkler kendi tarihlerini de bilmiyorlar. Piyasada halkın okuyacağı, daha doğrusu okuduğu, bir Türk, Selçuk, Osmanlı, İslam, dünya, Bizans, Avrupa, Rus, İran tarihi bulmak olanaksızdır. Temel özelliğimiz tarihi bilgisizlik ve onun sonucu olan bilinçsizlik ve sahip çıkmamadır. Onun için İstanbul niye korunmuyor diye sızlanmayalım. Fatih Külliyesi, Konstantin'in mezarı ve Iiustinianos'un kilisesi üzerine kurulmuştur. Topkapı Sarayı Akropol'ün üzerindedir. 16.17. Yüzyıl sarayları, Sultanahmet külliyesi, Büyük Bizans Sarayı ve Hipodrom üzerine kurulmuştur. Büyük Saray rökonstüksiyonu (Vogt 1934) önemli kentlerimizin konut dokusunu yok ettik. Belki de toplumun hâlâ sahip çıkmadığı şeylerin korunmasını istiyoruz. Bunun olanaksızlığı son yarım yüzyılda kanıtlandı. Tarihi çevre koruma, uygarlığın en üst düzeyinde bir etkinliktir. İnsan yaşamına saygı, insan geçmişine saygı, insan ürününe saygı gerektirir. Bu saygı bilgiye dayanır, bilgiden sevgiye, sevgiden saygıya dönüşmesi gerekir. Bugünkü kırsal kültür toplumunda böyle bir birikim yoktur. Osmanlı'da da yoktu. Topkapı Sarayı'nda her sultan bir öncekinin yapısını kaldırmıştır. İstanbul'da dünya güzeli 18.19. yüzyıl sarayları yok olmuştur. Son dönemde Osmanlı üst tabakası sur içini terk edip, Nişantaşı, Teşvikiye, Şişli, Kadıköy gibi yeni semtlere yerleşmiştir. Türki BİLANÇO KORKUNÇ Bu veriler arkeoloji dünyasında bir bomba etkisi yapacak kadar önemlidir. Bu alan İstanbul 2010 için, dünya çapında bir arkeoloji ziyafetidir. İstanbullu idarecilerin Avrupa'ya yapmak istedikleri gösterinin ta kendisidir. Bu, İstanbul'un tarihi kimliği ve 2010 yılındaki Avrupa Kültür Merkezi dönemi için olağanüstü bir olanaktır. ye'de koruma bilinci çok ağır oluşuyor. Uluslararası örgütlenme zorlamasa Türk hükümetlerinin tarihi korumakla ilgileri pek olmayacaktır. 1967'den bu yana ICOMOS'un (uluslararası anıtlar ve sitler konseyi) 40 yıllık yaşamında, hükümetlerden birinin bu kuruluşa tahsis ettiği bir oda bile yok. Yani adresi yok, sekreteri yok ve telefonu yok. Bütçesi üyelerden toplanan küçük bir para. Bu şimdiye kadar devletin koruma konusuna gösterdiği ilginin en açık belgesidir. Fedakâr, imece ile çalışan akademisyenler olmasa, tarihi çevrenin korunması ile ilgili olarak laik, dinci, solcu ya da liberal bir politikacının yaptığı bir şeyden söz edilemez. Bizde kültür turizmin parçası sayılıyor, turizm kültürün bir parçası değil. ARKEOLOJİTARİH