24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR HÜCRENİN İÇİNDEKİ YAŞAM İLK KEZ FİLME ALINDI MaxPlanck Biyofiziksel Kimya Enstitüsü müdürü Stefan Hell, yeni geliştirdiği STED (Stimulated Emission Depletion) mikroskobuyla aslında birkaç sene önce flüoresan mikroskopisinin çözünürlüğünü önemli ölçüde yükseltebilmişti. Ancak her görüntüdeki uzun ışıklama süresi hareketleri görüntülemeye izin vermiyordu. Fakat Alman fizikçiler Volker Westphal, Marcel Lauterbach ve Stefan Hell şimdi hücre içindeki hızlı hareket süreçlerini de filme almaya başardılar. Araştırmacılar her görüntüdeki ışıklama süresini iyice kısaltarak 6570 nanometre çözünürlükte gerçek zamanlı gölatarak” depreme yol açabilir diyor Miller. Fakat bu tür yüksek basınçlar sadece içinden kırıklar ve yarıkların geçtiği kayaçlarda meydana gelebilmekte. Bu yüzden şiddetli yağış ve deprem arasındaki ilişkiye dayanan tez yalnızca bu bölgeler için geçerli. (http://www.atto.fysik.lth.se/) yayımladıkları filmde, atom çekirdeğinin etrafındaki yörüngeden çıkarılan bir elektronun ışık dalgası üzerindeki “yolculuğu” izlenmekte. Physical Review Letters dergisindeki yazıda ise araştırmacıların, ikinci bir lazerin yardımıyla, elektronun hareketini değiştirerek, bir atomla çarpışmasını görüntüleyebildiklerinden söz edilmekte. Çekimin uzunluğu ışığın tek bir salınımına eşit ki bu bizim göremeyeceğimiz kadar kısadır. Filmin hızı bu yüzden azaltılmış. Ama bu şekilde de yine fizikçi olmayanlar için pek bir şey anlaşılır bir şey görülmemekte, çünkü çekimler elektronun enerji dağılımını gösteriyor. Görüntülerin fiziksel teorilerin kontrole edilmesinde yararlı olacağı düşünülmekte. bir bilgisayar modeliyle hesaplamış. Miller bu şekilde yarıklarla ve mağaralarla biçimlenen sistemlerdeki suyun basıncının, tektonik açıdan sağlam olmayan sistemlerde depreme neden olabileceğini kanıtlamış oldu. Alman bilim insanları iki yıl önce de şiddetli yağışların depreme yol açacağını gösteren verileri açıklamışlardı. Sonuçlar karstik sisteme sızan suyun, kayaçlardaki basınç oranlarını değiştirerek depremi tetikleyeceğini gösteriyordu. Ancak son araştırmada bu basınç artışının sanılandan 3000 misli fazla olabileceği ortaya çıktı. Araştırmacı yaklaşık olarak 100 metrelik bir su birikimindeki basınca eşit, bir megapaskallık basınç artışı tahmin ediyor. Bu yüksek basınç, kırıkların bulunduğu bir tektonik sistemde kayacı “pat İLK KEZ HAREKET HALİNDEKİ BİR ELEKTRON GÖRÜNTÜLENDİ Elektronlar çok küçük oldukları kadar çok da hızlı hareket ederler. Dolayısıyla bunları görüntülemek kolay değildir. Hareket halindeyken görüntülemek ise daha da zordur. Sonuçta bir elektron bir atom çekirdeğini sadece 150 attosaniye içinde çevreler. Bugüne kadarki görüntüleme çabaları, bu kadar kısa flaş ışığının üretilememesinden dolayı boşa gidiyordu. İsveç’teki Lund Üniversitesi’nden Johan Mauritsson ve Anne L’Huillier şimdi attosaniye atımları üreten bir lazerle çok kısa flaş ışıkları elde etmeye başardılar. Araştırmacıların İnternet’te Genetik araştırmaları rüntüler elde edebildiler. Deneyler için sinir hücreleri kullanılmış. Sinir hücreleri arasında uyarı maddeleriyle sinyaller aktarılmakta. Verici hücrelerden yansıyan bu sinyaller alıcı hücreler tarafından tanınır. Söz konusu uyarı maddeleri özel baloncuklarda (vesikeller) depolanmakta. Bilim insanları sinir uçlarındaki bu minik vesikellerin hızlı hareketlerini saniyede 28 görüntü olarak filme almaya başardı. 40 nanometre büyüklüğündeki bu vesikellerin bin tanesi bir saç telinin enine sığabiliyor. Araştırmacılar mikroskop altında sinir uçlarındaki hızlı vesikellerin ne şekilde hareket ettiklerini doğrudan doğruya izleyebilmişler. Görüntüler sinir hücreleri arasındaki sinyal aktarımıyla ilgili süreçler hakkında yeni bir bakış açısı sunmakta. Bilim insanları yeni yöntemle ayrıca biyoloji ve tıp araştırmalarındaki diğer birçok sorunun yanıtını bulabilmeyi umuyorlar. YARASANIN “PUSULASI” NASIL ÇALIŞIR? Yarasaların da tıpkı kuşlar gibi dünyanın manyetik alanına göre yön buldukları biliniyordu. Ancak bu biyolojik pusulanın ne şekilde işlediği çözülememişti. Bilim insanları şimdi yarasaların bedeninde bulunan manyetik mineralin sensör görevini gördüğünü buldular. Yarasaların bir manyetizmaya sahip olduğu Leeds Üniversitesi’nden Richard Holland 2006 yılında keşfetmişti. Ancak dünyanın manyetik alan çizgilerine göre ne şekilde yön bulduklarını şimdi yine aynı üniversitenin bilim insanları Princeton Üniversitesi’nden Martin Wikelski ile birlikte çözdüler. Genişkanatlı yarasalarla (Eptesicus serotinus) gerçekleştirilen deneyler sırasında, yarasaların dünyanın manyetik alanının 5000 mislisine eşit bir manyetik atım ürettikleri görülmüş. Bu atım dünyanın manyetik alanın tam aksi yönünde işlemekte. “Elimizde üç grup yarasa vardı. Birinci gruba ters yönde bir atım verilirken, diğerine dünyanın manyetik alanıyla aynı yönde bulunan bir atım verildi. Üçüncü grup ise hiçbir atımın etkisinde bırakılmadı” diye açıklıyor Holland. Bu manyetik işlemden sonra üç grup minik radyo vericileriyle donatıldıktan sonra yuvalarından 20 km. uzaklıkta serbest bırakılmış. Araştırmacılar uçaklarla ve antenlerle yarasaların uçuşunu izlemişler. Böylece kontrol grubundaki ve dünyanın manyetik alanıyla aynı yönde manyetik atım alan yarasaların yuvanın yolunu gayet kolay buldukları görülmüş. Hatalı manyetik atımı alan yarasaların yarısı yuvanın yerini bulurken, diğer yarısı tam aksi yönde uçmuş. Bu durum manyetitin yarasaların hücrelerinde bulunması gerektiğini gösteriyor diyor Holland. Çünkü iç pusulalarını değiştirerek kuzeyi, güneye çevirebildik. Birçok kuşun ve memelinin hücrelerinde bulunan manyetit, genelde manyetik duyu için önemli bir rol oynamakta. Manyetik duyu insanda bile bulunmakta, ancak bu yeti uzun bir süre önce körelmiştir. Bununla birlikte hatalı manyetik atım yarasaların sadece yarısında etkili olduğu için, bilim insanları başka bir mekanizmanın bulunduğunu ve bunun manyetik atımın etkisini nötrleştirdiğini sanıyorlar. KÜLTÜRLERARASI GELİŞİM SÜRECİ, BİYOLOJİK EVRİM GİBİ İŞLİYOR Stanford Üniversitesi biyologu ve nüfus bilimcisi Paul R. Ehrlich, kültürel gelişim sürecinin de tıpkı biyolojik evrim gibi işlediği sonucuna vardı. Kanoların gelişimini inceleyen araştırmacı, Polinezya’daki on farklı ada grubunda kullanılan kanoları karşılaştırmış. Karşılaştırma sırasında işlevsel ve süs amaçlı elementleri dikkate almış Ehrlich. Topluluklar tarafından kullanılan süs amaçlı elementler, yani bezekler ve dini motifli oymalar arasındaki farklar, işlevsel elementlere (mesela pruvanın biçimi) göre çok daha büyük. Süs amaçlı elementler çok daha hızlı değişirken, işlevsel elementler daha yavaş gelişmekte. Ehrlich bunu negatif ayıklanmayla açıklıyor. Nitekim bu özelliklerin bir ayıklanma değeri var. Bunlar örneğin bir kanonun, kullanıldığı doğal çevrede ne kadar uzun dayanacağını belirlemekte. Bu özellikler değiştirildiğinde çok ender olarak daha iyi bir sonuç elde edilmekte ve bu da ancak yavaş yavaş benimse ŞİDDETLİ YAĞIŞLAR VE DEPREM ARASINDAKİ İLİŞKİ Kayalıklarda içleri suyla dolu boşluklardaki olağanüstü su basıncı, şiddetli yağışların depremi tetikleyebileceğini gösterir, diyor Bonn Üniversitesi jeologu Steve Miller. Araştırmacı, içlerine bol miktarda su giren karstik sistemlerdeki su basıncını CBT 1095/6 14 Mart 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle