Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
FİZİK DEHA Bilinmeyen yönleriyle Einstein Einstein modern kozmoloji ve kuramsal fiziğin kurucusu olarak tanınmasının yanı sıra bugün aklın evrensel sembolü olarak değerlendiriliyor. Bilimsel katkılarının dışında insan Einstein'ı ne kadar tanıyoruz? Otopsi sırasında çıkartılan beyninin sıradan insanlarınkinden ne farkı olduğunu, akademik yaşamında hangi okullarda, hangi koşullarda çalıştığını, çocuklarının bugün ne yaptığını, atom bombasının geliştirilmesindeki rolünü, ticari bir meta olarak Einstein'ın nasıl pazarlandığını, görelilik kuramından yeşeren yeni düşüncelerin bilim kurguyu nasıl bilimsel gerçeklere dönüştüreceğini bu sayfalarda ele alacağız. Discover dergisinin Mart 2008 sayısından derlediğimiz bu yazılarda Einstein'ı farklı bir gözle irdeleyeceğiz. PARİETAL OPERKULUM FRONRAL LOB'LAR 1996 yılında Alabama Üniversitesi'nden bir nörolog, Harvey'in kendisine gönderdiği Einstein'ın sağ frontal lob örneğinden elde ettiği bulguları yayımlandı. Raporda Einstein'ın beyin korteksinin kontrol grubundaki beyinlere göre daha ince olduğu belirtiliyordu. Einstein'ın beynindeki nöron yoğunluğunun daha fazla ve “nöronlar arası ileti süresinin” daha kısa olduğu da saptandı. Bu da düşünceyi işleme sürecinin daha hızlı olması anlamına geliyor. Einstein'ın beyni ile ilgili en çarpıcı bulgular, Kanada, Ontario'daki McMaster Üniversitesi Michael G. DeGroote Tıp Fakültesi'nde sinir bilimci Sandra Witelson'ın çalışmaları sonucu elde edildi. 1996 yılında Harvey'in Witelson'a gönderdiği iki parietal lob örneğinde, parietal operkulum adı verilen kısmın bulunmadığı görüldü. Bunun kısmın olmaması, büyük bir olasılıkla bu bölgede sinir bağlantılarının daha fazla olmasına zemin hazırlamıştı. Witelson, Einstein'ın beynini özel kılan en önemli özelliğin, bu kısmın bulunmaması olduğunu söylüyor. Böylece bu bölgedeki nöronlar aralarında daha fazla bağlantı kurabilmişler ve birlikte çalıştıklarından daha verimli olabilmişlerdi. EİNSTEİN İŞ BAŞINDA Einstein'ın çalıştığı laboratuvarları, masaları, yazı tahtaları ve kâğıtları olağanüstü dehasının nasıl yaşama geçirildiğine ışık tutuyor. ALT PARİETAL BÖLGE Parietal loblar görsel betimleme ve matematiksel düşünce ile ilgilidir. Einstein'ın parietal loblarının her bir yarıküresinin kontrol grubundakilerden %15 kadar daha geniş olduğu saptandı.Witelson lobun içinde “güçlü bir şekilde entegre olmuş kortekste büyük bir açıklık” bulduğunu açıklıyor. Witelson Eisntein'ın sıradışı yeteneğinin, kendisine özgü beyin anatomisinden kaynaklanmış olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu söylüyor. Witelson bu bulguları 1999 yılında yayımladı. E BEYİN AĞIRLIĞI Otopsi sırasında Harvey Einstin'ın beynini tarttı ve beynin 1.22 kg olduğunu saptadı. Oysa Witelson'ın çalışmasındaki 35 kontrol grubu beyninin ortalama 1.40 kg olduğu hesaplanmıştı. Witelson bu ağırlık farkı ile ilgili şu yorumu yapıyor: “En azından erkeklerde, büyük beynin üstün zekâ için gerekli olmadığı ortaya çıkmış oldu.” SİNİR HÜCRELERİ VE GLİAL HÜCRELERİ 1984 yılında Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden sinirbilimci Marian Diamond, Harvey'in kendisine gönderdiği Einstein'a ait beyin örneğini inceledi. Diamond nöronlar ile glial hücrelerinin birbirlerine olan orantısını hesapladı. Glial hücreleri nöronları destekleyen ve besleyen hücrelerdir. Matematik ve lisan yeteneği ile ilgili beyin bölgesinde, Diamond her bir nöron için ortalamadan %73 daha fazla glial hücresi bulunduğunu saydı. Bu yüksek oranın nedeni, Diamond'a göre dokunun daha fazla kullanılmasından kaynaklanıyordu. Ne var ki Diamond'un bu çalışması kusurlu bulunduğu için pek fazla dikkate alınmadı. EINSTEIN'IN BEYNİ Patalog Thomas Harvey, Albert Einstein'in en büyük hazinesini 43 yıldır elinde bulunduruyor. 18 Nisan 1955 yılında ölen ünlü fizikçinin beynini otopsi sırasında çıkartan Harvey, bu paha biçilmez hazineyi yanından ayırmıyor. Hâttâ bir seferinde kiralık bir araba ile ABD'yi baştan başa kat ederek Einstein'ın torunu Eveliy'i ziyarete gittiğinde beyni bir saklama kabının içinde taşımış. Harvey bu arada beynin yaklaşık bin kadar küçük örneğini bilimsel araştırmalar adına diğer bilim adamlarına postalamış. Sonuçta üç araştırma (The Lancet, Experimental Neurology ve Neuroscience Letters isimli dergilerde yaymlanmış) ve üç kitap şu sorunun yanıtını araştırmış: Zeki insanların beyni neye benzer? Kimse bu soruya kesin bir yanıt verememekle birlikte, araştırmacılar Eistein'ın beyninde birkaç önemli farklılık saptamış bulunuyor. CBT 1093/12 29 Şubat 2008 1919 yılında Albert Einstein, çok ilginç bir telgraf aldı. Telgrafta, astronomlar güneşin kütleçekimine bağlı olarak ışığın büküldüğüne ilişkin somut kanıtlar elde ettiklerini bildiriyorlardı. Yazının devamı arka sayfada Yeniden düzenlenen patent ofisindeki masasının üzerinde tensor alan denklemleri görülüyor. Oysa Einstein'in Bern'deki apartman dairesi şimdi Einstein bu denklemlerle daha bir müze. Zaman zaman çaldığı kemanı da sonraki yıllarda uğraşmaya başburada sergileniyor. lamıştı. ? CBT 1093/13 29 Şubat 2008 BİR MATEMATİK DEHASI Böylece Einstein'ın genel görelilik kuramının kilit öngörüsü doğrulanmış oluyordu. Einstein telgrafı okuduktan sonra yanında bulunan öğrencisine uzattı. Öğrenci telgrafta yazılanlara bir göz attı ve büyük bir heyecanla hocasını kutladı.. Einstein öğrencisinin heyecanından pek de etkilenmişe benzemiyordu; soğukkanlılıkla öğrencisinin sözünü kesti ve “Kuramın doğru olduğunu biliyordum” dedi. Einstein'ın bu tavrını yadırgayan öğrenci “Gözlemlerin matematiksel formüllere uymaması durumunda ne yapacaktınız?” diye sordu. Einstein'ın soruya verdiği yanıt çok çarpıcıydı: “O zaman sevgili Tanrım adına çok üzgünüm. Zira kuram doğru.” Einstein'dan önce de binlerce yıldır bilim insanları evrenin davranışlarını inceleyerek bunları matematiksel bir temele oturtmaya çalışıyorlardı. Einstein ise bu süreci tersine çevirdi. Gerçeği denklemlerde aradı ve evren ile ilgili gözlemlerin kendisini onaylayacağına güvendi. İşte bu nedenle modern kozmoloji ve kuramsal fizik bugün hemen hemen her açıdan Einstein'ın kuramları üzerinde yükseliyor. Einstein geleneksel yaklaşımdan ilk büyük kopuşunu yirmili yaşlarında yaşadı. O dönemde ışığın bir boşluk içinde nasıl yol aldığı konusunu araştırıyordu. Aynı tarihlerde bilim adamlarının çoğu ışığın boş evrende gömülü olan bir maddeden kaynaklandığına inanıyordu. Ancak Mayıs 1905 tarihinde Einstein o dönemde hiçbir fizikçinin yapmadığı bir şeyi yaptı: Matematiği kağıtta yazılı değeri ile ele aldı. Işık hızının sabiti, 1873 yılında James Clerk Maxwell'in elektrik ve manyetizm arasındaki ilişkiyi tanımlayan denklemin de de vardı. Einstein buradan yola çıkarak, bu sabitin evrende de varolduğu sonucuna vardı. Einstein'a göre ışık hızının tüm gözlemcilere göre aynı olması durumunda, zaman ve uzay da genişleyip daralıyor olabilirdi. Böylece siz nasıl hareket ederseniz edin, ışığın davranışı hiçbir zaman değişiyor gibi görünmeyecekti. Yalnızca bu öngörüden özel görelilik kuramı doğdu. Einstein bu düşüncesini uzay ve zaman ile sınırlı bırakmadı; bunu kütleçekimini kapsayacak şekilde uzattı. Bu arada denklemin gücünün etkisi altında kaldığını fark ediyordu. Einstein bir dostuna yazdığı mektupta “Hayatımın hiçbir döneminde hiç bu kadar zorlanmamıştım. Ve matematiğe duyduğum saygı giderek artıyor. Bugüne instein 1955 yılında aramızdan ayrıldığı zaman arkasında hemen hemen hiçbir fiziksel iz bırakmadı. Geride kalan tek kalıntılar otopsi cerrahı Thomas S.Harvey'in çıkarttığı beyni ve Einstein'ın göz doktoru Henry Abrams'ın çıkarttığı gözleriydi. Şimdi gözler bir banka kasasında muhafaza ediliyor. Bunların dışında Einstein'dan geriye ne kaldıysa yakıldı ve külleri bilinmeyen bir bölgede savruldu. (Bir söylentiye göre küller Princeton'ın güneyindeki Delaware Nehri'ne atıldı.) Ancak Einstein'dan geriye kalan diğer izler hâlâ duruyor. Bunların pek çoğunun fiziksel bir varlığı olmasa da düşünce deneyleri, düşünceleri, paradigmaları yerinden oynatan kuramları yaşamından bazı kesitleri içinde barındıran malzemeler varlığını sürdürüyor. Einstein'ın yaşadığı ve çalıştığı belli başlı yerler fotoğraflanmış ve koruma altına alınmış. Bu izler hâlâ hayranlık uyandıran buluşlarının arkasındaki öyküleri tamamlıyor. Einstein ile ilgili en önemli mekânlardan biri Bern'deki Einstein Evi. Einstein bu evin ikinci katında 1903 ile 1905 yılları arasında yaşamış. İşte bu evde, mucize yılı 1905 döneminde 4 önemli makale yazmış. Bunlardan biri özel görelilik ilkelerini içerirken, bir diğeri fotoelektrik etkisini açıklıyordu. Ev o tarihten sonra müzeye dönüştürüldü. Einstein'ın çalışma odası resimler, belgeler, orijinal İsviçre patent ofisi masası ve diğer ufak tefek anıları müzeyi oluşturuyor. Fizikçinin Almanya'da Caputh'daki yazlık evi de korunuyor. Bu evde uzayzaman ile ilgili kavramları kafasında tasarlamış olduğu düşünülüyor. Einstein'ın vasiyeti üzerine bu ev bir müzeye dönüştürülmeyip, bilimsel atölyelerin düzenlendiği bir çalışma mekanı haline getirilmiş. Ve Einstein'ın Zürih'teki İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü ve Bern'de çalıştığı patent ofisi yeniden yaratılmış. ABD'de Einstein ile ilgili mekânların akıbeti daha farklı. Einstein'ın Princeton'daki, 1936'dan ölünceye kadar yaşadığı beyaz tahtalarla kaplı evin özel konut olarak kullanılmasına devam edilmesi kararı verilmiş. Bir süre Frank Wilczek adındaki Nobel ödüllü bir fizikçinin yaşadığı ev, daha sonra Eric Maksin adında başka bir Nobel ödüllü ekonomiste kiralanmış. Üç Nobel ödüllü bilim adamını barındıran evin bilim adamlarına uğur getirdiği düşünülüyor. Princeton Üniversitesi'ndeki İleri Araştırmalar Enstitüsü'nün Fuld Hall adı verilen ana binasındaki 115 numaralı oda Einstein Ofisi idi. Enstitüde aralarında Kurt Gödel, J. Robert Oppenheimer, Erwin Panofsky, Homer A. Thompson, John von Neumann, George Kennan ve Hermann Weyl gibi ünlü isimlerin de bulunduğu çok sayıda bilim adamı burada çalışmalar yapmış. Bu ofisin Einstein'dan sonra olduğu gibi korunduğu iddiasının doğru olmadığı biliniyor. Enstitünün iki matematikçisi Arne Beurling ve Robert Langlands sırasıyla burayı kullanmış. Bütün bu izler bize kısaca Einstein'ın bilimin “Kutsal Albert”i olduğunu gösteriyor Einstein 1929 ile 1932 yılları arasında Almanya'nın Caputh adı verilen sayfiye kasabasında yazlarını bu evde geçirdi. Bu ev şimdi müze olarak korunuyor. Almanya'dan kaçıp Princeton'a geldiğinde ise bu evde yaşadı. Einstein 1903'te Mileva Maric ile evlendiği zaman Bern'deki bu apartman dairesinde yaşadı. (Üstte) İkinci eşi Elsa ile evlendiği zaman 1919'da Berlin'deki bu eve taşındı. FİZİKDEHA