Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Mühendis olmanın, insanlığa, yaşanan coğrafyaya, topluma, kültüre karşı büyük sorumluluğu var. Üstelik Türkiye'nin bu konuda ilginç bir yeri olduğunu düşünüyorum. Çünkü böyle bir problem, Avrupalı insan için veya Amerikalı bir mühendis için çok farklı algılanabilir. Onlar, düzenin mühendisi olmaya, yaşadıkları ahlaki, kültürel ve sosyolojik, sosyoekonomik yapıları gereği daha uygun. Ama bizim gibi, çatışmaların, çelişkilerin, inanılmaz tuhaflıkların olduğu kültürlerde; teknolojiyi zaten transfer yoluyla dışarıdan alan kültürlerde, mühendislerin tavrı ve konumu farklı olabilir. Mühendislik Bilinci inanıyordu. Otomobil kullanırken tüm dikkatinizi yola verdiğinizi varsayalım. Bir yandan yol kenarlarındaki trafik işaretlerini kollarken, diğer yandan dikkatinizi önünüzdeki yolun kıvrımlarına ve önünüzdeki araca yoğunlaştırırsınız. Bu gruptaki psikologlara göre beyninizin yol kenarındaki reklam panolarını dikkate alma olasılığı çok düşüktür.Karşı gruptakiler ise gözünüzü açtığınız andan itibaren her şeyi algıladığınızı, beynin bu bilgileri anında önem sırasına göre sıraya dizdiğini ileri sürüyor. Böylece siz sürücü koltuğunda iken, beynin görsel sistemi reklam panosunu görür, ancak önceliği yoldaki viraja verir. 1997 yılında Lavie gerçekleştirdiği bir dizi deneyin sonucunda bu iki grubun da yanıldığını ortaya çıkardı. Beynin odaklanması tek başına, dikkat dağıtan unsurları görmemesi için yeterli değildir. Dahası göz algısının da bir üst sınırı vardır; her şeyi aynı anda göremez.Bu deneylerden birinde, deneklerden, bilgisayar ekranındaki bazı bilmeceleri çözmeleri istendi. İlginç olan bilmeceler zorlaştıkça deneklerin dikkatlerini dağıtan yan unsurlara “körleşmeleri” ve dikkatlerini dağıtan çok sayıdaki yan unsura karşın, bilmeceleri hem hızlı hem de doğru çözmeleriydi. Bu da dikkatinizi bir noktaya yoğunlaştırdığınız zaman, dikkatinizi dağıtan unsurlara körleşmeniz anlamına geliyordu. BEYNİN DİKKAT İLE İLGİLİ KISIMLARI Beynin dikkat dağıtıcı unsurları kabul etme ya da reddetme seçeneklerini kontrol altında tutan kısmı parietal kortekstir. Görsel kortekse yakın olan bu bölge, gözlerden gelen bilgileri beynin diğer bölgelerine dağıtmaktan sorumludur. Çok sayıda araştırma parietal korteksin odaklanma konusunda kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Örneğin, parietal korteks bölgesi hasarlı olan kişilerin, sağlıklı kişilere göre dikkatlerini daha zor topladıkları görülmüş. Lavie bu bölgeyi telefon santralına benzetiyor: “Benim düşünceme göre parietal korteks sağlıklı dahi olsa gereğinden fazla miktarda çağrı geldiği zaman santral gibi kilitlenir ve yeni bilgileri kabul edemez hale gelir.” Beynin yükünü arttırarak dikkat dağıtıcılara karşı körleştirmenin başarılı bir strateji olduğunu ileri süren Cambridge Üniversitesi dikkat konusu uzmanlarından John Duncan bu kuramın artık diğer psikologlar tarafından kabul gördüğünü söylüyor. Ancak Duncan'a göre gerçek dünyada dikkatimizi tek bir konu üzerinde yoğunlaştırmak Lavie'nin deneylerinde izlenenden çok daha karmaşık bir süreçtir, çünkü Lavie yalnızca görsel algılamayı sınıyor. Örneğin siz bu yazıyı okurken yakınlarınızda yüksek sesle konuşan birinin sesini perdelemeye çabalıyor olabilirsiniz. Veya açlık ve stres gibi “içsel dikkat dağıtıcıları”nı susturmaya çalışıyor olabilirsiniz. Duncan, “Dikkati rayında tutmaya yarayan yetenek tek değildir” diyor. Her şeye karşın Lavie'nin bulguları pratik yararlar sağlayabilir. Örneğin geniş bir izleyici kitlesine sunum yapan kişi, dikkatlerin dağılmaması için slaytlarını temiz ve okunaklı bir şekilde hazırlamak yerine, hareketli görüntülere yer verebilir veya arka plana göz alıcı şekiller yerleştirebilir. İLKOKUL DERS KİTAPLARI NASIL OLMALI? Lavie ve UCL'den meslektaşı Sophie Forster ilkokul çocuklarının ders kitaplarının ve eğitim malzemelerinin dikkat çekici olması için neler yapılması gerektiğini araştırıyor . Lavie, zaten dikkatleri dağınık olan çocukların derslerine yoğunlaşmaları için önlerine basit ve yalın eğitim araçları koymanın çok büyük bir hata olacağını ileri sürüyor. “Eğitici malzemenin çocukların algılama kapasitelerini zorlaması gerekir.Biz farklı renkler, şekiller ve fon üzerinde çalışıyoruz. Ancak bunun için ileri çalışmaların yapılması şart” diyor. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 15 Aralık 2007, www.mind.oxfordjournals.org/cgi/reprint/VII/28/584.pdf www.nature.com/nrn/journal/v2/n4/full/nrn0401221a.html CBT 1093/11 29 Şubat 2008 Mühendislik bilinci demek, mühendislik etiğinin bilinci demek. Mühendislik denildiği zaman, içinde etik de görüyorum; etik ayrı bir şey, mühendislik ayrı bir şey değil. Mühendis olmak demek, zaten insan gibi insan olan mühendis olmak demektir. Bu da, etik problemlerini çözmek için ipuçlarından biridir. Birtakım kuralları oluşturmak, etik uygulamalar yapmaya çalışmak, mühendislik etiği kodları bulmakla, sorunu çözüvermek pek olanaklı değil. Bunlar yanlıştır demek istemiyorum, bunlar yapılmalı belki; ama hangi bilinçle yapılmalı? Bu, dünyayı daracık gören, birtakım kurallar koyduğu zaman dünyayı düzeltebileceğini zanneden, hukuku değiştirmekle dünyayı değiştirebileceğini sanan, yasa çıkarmakla dünyayı değiştirebileceğini sanan insanların dar bakışlarından kaynaklanan bir şeydir. Onun için, kökten, insanın dünyayla tavır alışını değiştirmek lazım. Mühendislerimizin oluşumunda, mühendislik eğitiminde, kökten devrimler yapmak lazım. Onun için, doğru dürüst, insan gibi insan olabilen, güzel olabilen insanlar, mühendisler yetiştirdiğimiz zaman, ayrıca etik dersleri falan koymaya da gerek kalmaz. Çünkü bugünkü dille, geleceğin mühendislerine, “Etik yanlış yaptın” dediğimiz zaman, bu, “Sen, mühendisliğe aykırı bir iş yaptın” demek istiyoruz, “Mühendis böyle yapmaz” demek istiyoruz. Oysa, “Sen, mühendis gibi mühendis oldun, ama etik değilsin” sözüyle, mühendislikle etik olmayı birbirinden ayırmamalıyız artık. Yaptığın bir şey etik değilse, zaten bu, mühendise yakışmayan bir şeydir, mühendisliğe aykırı bir şeydir. Ahlak ilkelerini ihlal etmek, tıpkı termodinamiğin ikinci ilkesini ihlal etmiş gibi bir şey anlaşılmalı. Bunların bu kadar iç içe olduğunu düşünüyorum. Onun için, yeni bir bakış ve yeni bir tavırla bu sorunlara bakmak lazım. Yoksa, havanda su döver dururuz diye düşünüyorum. Mühendislik, teorik çalışmaların uygulamalarıyla, teknolojiyle ilgilidir; hem de teknolojinin, toplumla, sosyal yapıyla, ekonomiyle bağlantısıyla, pazarlamasıyla ilgilidir. Tabii tek tek mühendisler olarak gerçekten gücümüz yok; ama tek tek mühendisler olarak böyle bir donanıma sahibiz. Bu donanım, başka hiçbir meslekte yoktur; bu donanıma sahip bir başka meslek olduğunu düşünmüyorum. Hem bilim, hem bilimin uygulaması olan teknoloji, hem toplum, hem ekonomi ve üstelik buna estetik ve kültürel boyutu kattığınız zaman, mühendislik mesleğinin gerçekten 21. Yüzyılda, belki önümüzdeki yüzyılda da dünyayı dönüştürmeye en yakın aday olabilecek bir meslek olduğunu düşünüyorum. Bu, biraz da genç mühendisleri havalandırmak için söylenmiş bir söz olabilir, ama dünyayı da hayalci ve idealist insanlar değiştirebilir. Gerçekçilik adına karamsar olup, edilgin kalmak da kötü bir şey. Elbette hayal kuracağız. Elbette mühendise, “Mühendis, sen dünyayı değiştirebilirsin” demek lazım. Mesela, bizim kendi Cumhuriyet tarihimiz içinde baktığımızda, Osmanlı döneminde, Atatürk'ün ve Atatürk'ten önceki kuşağın Harp Okulu öğrencileri, “Siz, dünyayı, Türkiye'yi değiştirebilirsiniz” diye yetiştirilmiş ve bunların içinde bir Atatürk çıkmıştır. Çünkü toplumu değiştirebilme inancıyla ortaya çıkan insanlar toplumu değiştirebilir. Onun için, benim önerim şu: Etik, bizim mühendislik derslerinden ayrı bir ders olarak işlenecek bir şey değil, her derste anlatılacak bir şey; ta birinci sınıftan başlayarak, örneğin matematik dersinde, bu dersi işlerken, hocada, bütün insanlığa karşı, evrene karşı, doğaya karşı, kendime karşı sorumlulukla ilgili bir ders anlatımı, ders sunuluşu sezmem, tartışmalarında öyle bir tavır görmem lazım. Böyle yamama etik dersleriyle etik olmaz. Şimdi siz, dersleri dümdüz, mekanik ve insanla ilgisi olmayan şekilde anlatın, ondan sonra yamama bir etik dersiyle bu etik duyarlılığı çocuklara vermeye çalışın! Bu olmaz ki! Etik duyarlılık, eğitimin başından sonuna kadar, her derste, her dersin kendi yapısı ve sorunları içerisinde işlenmesi gereken bir şey. İsterseniz, buna içsel etik diyelim; bilgimizin içine sindirilmiş, dışarıda olmayan etik.