24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu Dizüstü bilgisayar ayrıca çok da dayanıklı. Magnezyum kapağı ve sıvı geçirmeyen klavyesi sayesinde sıvılardan veya darbelerden fazla etkilenmiyor. Kaldı ki sabit diski, ani sarsıntılardan etkilenmemesi için özel bir teknoloji ile koruma altına alınmış. TanolTurkoglu@Gmail.com GELECEĞİN IŞIK KAYNAKLARI Siemens'in yan kuruluşu Osram'ın gelecek 15 yıl içinde aydınlatma teknolojilerini şekillendirecek olası tüketici ihtiyaçlarını ve trendlerini inceleyen çalışmasına göre geleceğin aydınlatma teknolojileri organik ışık saçan diyotlara (OLED) dayanacak. Enerji ve kaynak tasarrufu sağlayan ışık kaynakları bu trendin belirleyici unsurları . Bu trend son derece mantıklı bir nedene dayanıyor. Elektrikle aydınlatma dünyadaki enerji tüketiminin %19'unu oluşturuyor ve Asya'daki elektrik tüketiminin gelecek 10 yıl içinde ikiye katlanacağı tahmin ediliyor. Korkutucu bir hızla tırmanan bu tüketimi düşürmenin bir yolu da enerji tasarrufu sağlayan elektrik ampulleri kullanmak. Bu ampuller aynı miktarda ışık sağlarken enerji tüketimini minimum düzeyde tutuyor ve konvansiyonel ampullere göre daha fazla dayanıyor. Dahası enerji tasarrufu sağlayan ampuller, kullanıldığı sürece havaya yarım ton daha az CO2 salıyor. Gelecek 15 yıl içinde bu piyasayı tamamen yeni teknolojiler ele geçirecek ve LED'ler günlük aydınlatma ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yaygınlık kazanacak. LED'ler daha da ekonomik ve daha uzun ömürlü. Yarının aydınlatma teknolojilerinde saç kılı kalınlığında OLED'lerin kullanılacağı tahmin ediliyor. Örneğin bir düğmeye basmakla faal hale geçecek ışıldayan duvar kağıtları, yer karoları veya giysiler üretilecek. Ayrıca bazı deri hastalıklarında hasta “ışık duşu”na girecek. LED ve termal sensörlerle donanmış musluklardan soğuk suyu mavi, sıcak su kırmızı renkli akacak. “...zira yapılan bazı değişiklikler sayesinde bu aygıt artık göndericiyle alıcının aracısız yazışma yapabilmesine olanak sağlıyordu. Böylece iletişimin gizliliği de sağlanmış oluyor, en önemli iş görüşmeleri bile uzaktan uzağa yapılabiliyordu.” Yüz Sene Sonra Paris Jules Verne'in yayınlanması açısından belki de en maceralı romanı “Yirminci Yüzyılda Paris”tir. 1863 yılında yazıldığı sanılan roman yazarın ilk eserlerindendir ve editörünün olumsuz görüşlerinden dolayı yazar tarafından hiçbir zaman yayınlanmamıştır. Yazarın ölümünden sonra oğlunun yayınladığı Jules Verne eserleri listesinde adı geçse de eserin bir kopyasına uzun yıllar boyunca ulaşılamamış ve roman adı var kendi yok bir efsane haline gelmiştir. Ancak 1986 yılında tesadüfen editörün Verne'e roman hakkındaki görüşlerini (tenkidlerini) bildirdiği mektubun bulunmasından sonra romanın varlığı resmiyet kazanmıştır. 1994 yılında ise yazarın oğlunun anahtarı kayıp olan ve içinde bir şey bulunmadığı sanılan bir kasasından romanın müsveddeleri çıkmıştır. Bir başka deyişle yazarın çıraklık dönemine ait bu roman yazılmasından yaklaşık 130 yıl sonra yayınlanabilmiştir. Yazar 1860'lı yıllardan 1960'lı yıllardaki Paris'i hayal etmiş ve bunu eserine nakletmiş. Kitapta yer alan bazı bölümler her ne kadar adı konmamış olsa da günümüzün yaşamına yön veren bazı teknolojik gerçekleri işaret etmekte. Örneğin şu aygıt sizce ne olabilir? “... sahiden de koskoca piyanolara benziyordu. Bir klavyenin tuşlarına basılınca anında toplamlar, çarpımlar, bölümler, kalanlar, kesir ve orantılar, sonsuz dönemler için ve akla gelebilecek her kurdan amortisman hesapları ve bileşik faizler elde edilebiliyordu. Yüzde yüzelliye kadar çalabilen tiz tuşlar vardı.” (s.51) Bilgisayar değil mi? Hem de müzikle ilişkilendirilerek estetik bir değer katılmış bilgisayar. Peki elektrikli telgrafın gelişmişi olarak tanıtılan şu düzenek ve onun sayesinde gerçekleşebilen imkanlar sizce nedir? “Oysa elektrikli telgrafın mektup sayısını önemli ölçüde azaltması beklenirdi, zira yapılan bazı değişiklikler sayesinde bu aygıt artık göndericiyle alıcının aracısız yazışma yapabilmesine olanak sağlıyordu. Böylece iletişimin gizliliği de sağlanmış oluyor, en önemli iş görüşmeleri bile uzaktan uzağa yapılabiliyordu.” (s.52) “Geçen yüzyılda Floransalı profesör Giovanni Caselli tarafından icat edilmiş olan fotoğraflı telgraf da her türlü yazının, el yazısı ve çizimler de dahil facsimilesini (tıpkıbasımını) uzaklara göndermeyi, çek senet ve sözleşmeleri ta beş bin mil uzaktan imzalamayı mümkün kılıyordu”. (s.52) “Amerika Avrupa'dan bir saniye bile uzakta değildi. 1903'te Londra'da yapılan gösterideneyde iki kişi sözlerine dünya turu attırarak, aralarında iletişim kurabilmişlerdi”. (s.52) Doğrusu bugün telekom ve internet altyapıları sayesinde eposta ya da faks yoluyla mesajlaşmalar ve dökümanlar dünyanın bir ucundan diğerine ulaştırılabiliyor; telefon sayesinde ise eşzamanlı olarak dünyanın ucundaki bir kişiyle görüşmek çocukların bile normal karşıladığı bir imkân bugün. Jules Verne'in kendi zamanındaki gelişmelerden yola çıkarak, elbette ki elektronik keşfi bilmeyen, herşeyin mekanik bir düzenek çerçevesinde halledildiği kalıp açısından bakarak öngördüğü yüz yıl sonraki dünya, bugün yaşanan dünyadan pek de farklı görünmemekte. Romanın kahramanı yukarıda alıntıları yapılan cihazları ve imkânları Paris'teki bir bankanın merkezinde görüyor. Gerçekten de bankalar ve finans sektörü teknolojik yeniliklerin, özellikle de bilişim sektöründeki yeniliklerin öncüleri rolünü üstlenmiş durumdalar. Yüz sene önce kâğıtkalemle ya da çok basit mekanik cihazlarla yapılan bankacılık işlemleri bugün elektronik cihazlar olmadan adeta imkansız birer faaliyete dönmüş durumda. Peki yüz sene sonra ne olacak? Bugüne bakarak biz de Jules Verne gibi hayal kurabilir miyiz? Mesela yüz sene sonra hâlâ yemek yiyecek miyiz? Hâlâ hastalanacak mıyız? Hâlâ bir cihaz aracılığıyla mı uzak mesajeler arasında iletişim kuracağız? Hâlâ temsili demokrasiden çekecek miyiz? Hâlâ eşitsizlik devam mı edecek? Hâlâ toplum tabakaları arasındaki gelir dağılımında uçurumlar mı olacak? Belki de şu soruyu sormak lazım: Hâlâ dünya dediğimiz bu gezegende mi yaşıyor olacağız? ÖZEL DONANIMLI TRENLER DAHA SESSİZ Siemens, tahrik sistemini, yürüyen aksamı ve fren donanımını birleştiren yeni teknolojisi sayesinde raylı sistemlerin daha sessiz çalışmasını ve çevre kirliliğini azaltmasını sağlıyor. Bu buluş, ayrıca vites kutusu gibi aşınma riski taşıyan ve gürültü üreten parçalardan kurtulmanın yolunu da açıyor. Dahası, kompakt tahrik sistemi, bir önceki modeline göre %20 oranında enerji tasarrufu sağlıyor. Siemens hâlihazırda sistemi Münih metrosunda deniyor. Bugün raylı sistemlerde kullanılan motorlar yüksek rpm'de sürekli olarak çalışır; dolayısıyla bu gücü daha yavaş dönen tekerleklere dönüştürmek için bir vites kutusuna gereksinim duyulur. Ve sonuçta ortaya çıkan sürtünme kaybı, enerji tüketimini ve aşınmayı artıran bir unsurdur. Bugün kullanılmakta olan açıkdevre, havasoğutmalı, senkron motorları, çok sayıda sferik yatak ve kauçuk parça içerir. Bu parçalar da sonuçta düzenli bakım gerektirir. Şimdi Siemens'in Ulaşım Sistemi (TS) Syntegra adını verdiği bir sistem geliştirdi. Raylı bir seyir sistemi olan Syntegra, dünyada eşi benzeri olmayan bir birleştirme örneği içeriyor. Uzmanlar yalnızca yürüyen aksam ve fren sistemini birleştirmekle kalmayıp, vites kutusu içermeyen doğrudan bir tahrik sistemi geliştirmişler. Aynı anda tekerlek takım yatakları olarak çalışan iki makaralı yatağın yanı sıra, motorda aşınma riski taşıyan parça bulunmuyor. Böylece maliyetten tasarruf ederken, hizmet süresini uzatıyor. Bu arada bu üçlü sistemi bir arada tutan ve üzerini örten malzeme, motorun iç kısımlarını toz ve çamurdan koruduğu gibi gürültüyü de minimumda tutuyor. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1062/19 27 Temmuz 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle