Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Yeni bilgi üretmenin önemi ve üniversite özerkliği Tarihin hiçbir döneminde bilgi bu kadar ön planda olmamıştı. Öyle ki, insanlığın geldiği günümüze “bilgi toplumu” dedirtecek kadar ön planda. Toplumların gelişmişliği artık, ürettikleri, biriktirdikleri, yaşamın her alanına başarıyla uygulayarak bir ekonomik değere dönüştürdükleri yeni bilgi miktarıyla değerlendirilmektedir. Bunu başarabilen toplumlar, dünyanın bütün nimetlerinden yararlanırken, başaramayanların binbir türlü belalarla uğraştıklarını görüyoruz. Prof.Dr.Fehmi Kuyurtar, Mersin Üniv.Tıp Fak., kuyurtarf@gmail.com özerkliğini kazanmıştır. Devletler, yeni bilgi üreterek toplumun refahına büyük katkıda bulunan üniversiteyi, diğer kurumlardan ayrı tutarak üniversitenin özerkliğini kabullenmişlerdir. Akademik özerklik, akademisyenin, yeni bilgi üretmek için, gerek araştırma geliştirme faaliyetinde, gerekse sonuçlarını, derslerde öğrencilere anlatırken, yayınlarken, toplumla paylaşırken, herhangi bir toplumsal güç odağından zarar görmemesidir. Yaratıcılık, yeni bilgi üretme ancak, insanların üzerlerinde baskı hissetmediği özgür ortamlarda gerçekleşir. Ülkesinin gelişmesini, zenginleşmesini isteyen bütün yöneticilerin bu ortamı sağlamaları gerekir. Yeni bilgi üretmenin, insanlık için, ne kadar önemli olduğunun bilincinde olarak, dünya üniversiteler sistemi, Peru'nun başkenti Lima'da bir bildiri yayımlayarak (1988), bütün ülke yönetimlerinin ve üniversite yönetimlerinin, akademik özerkliğe saygılı olmasını ilan etmişlerdir. arihte hangi dönemi ele alırsak alalım, güçlü, kral mı, kilise mi, padişah mı, yoksa başka bir odak mı? O döneme ait bilgilerin bu kesimlerde toplandığını, bilgiyi uygulamaya sokanların bu kesimler olduğunu görüyoruz. Tarihin her döneminde insanlar, bilgileriyle, güçlerinin örtüştüklerinin farkındalardı. Egemen güçler, egemenliklerine hizmet etsin diye okullar açtılar. Tarihte ilk defa okullar M.Ö. 3000 yıllarında Sümerler döneminde mabetlerin bünyesinde açıldı. Bu okullarda, saraya ve mabede hizmet edecek elemanlar yetiştiriÜniversiteler yaliyordu. Kral, padişah, kilise, devlet, şamın her aladoğaları gereği statükocuydular, nıyla (tarih, ziramevcut durumun değişmesini istemezlerdi. at, hayvancılık, Oysa bilgi statüko tanımıyordu. folklor, sağlık, Bilginin kaynağı olan doğa ve topsiyaset v.b.) ilgilum sürekli bir devinim içindeydi. Bir bilgi diğer bilginin tetikleyicisi, li konularda bilbir buluş diğer buluşun hazırlayıcısı gi üreterek topoluyordu. Bilgi birikip belli bir mikluma önderlik tara ulaşınca egemenlerin gücünü ederler. sarsmaya başladı. Güçlerinin tanrı tarafından kendilerine verildiğini iddia eden egemenlerle bilim adamları arasında zaman zaman, sonu ölümle biten çatışmalar oldu. Sonunda kazanan hep bilim ve bilim adamları oldu. T ÜÇ DÖNEM Toplumların geçirdiği aşamaları kabaca üç döneme ayırabiliriz. Tarım toplumu, sanayi toplumu ve bilgi toplumu dönemleri. Tarım toplumu döneminde, toplumlar arasında fazla bir fark yok. Üretim biçimleri, üretim araçları aşağı yukarı dünyanın her yerinde birbirine yakın. Toplumsal kurallar, kutsal ilahi güçlerin temsilcisi olduklarını iddia eden kral, kilise, padişah v.b. tarafından düzenleniyordu. Topluluklar arasındaki fark, sanayi toplumu döneminde başladı. Sanayi devrimi ilk defa Orta ve Batı Avrupa’da başladı. Sanayi devrimine yol açan neden, Orta ve Batı Avrupa’da 15.yüzyılın sonlarında başlayıp 16. ve 17. yüzyıllarda süren bir bilimsel devrim yaşanmasıydı. Bilimsel devrim, Kopernik'le başlayıp, Galile ve Kepler'le devam etti. Kopernik bir gezegenler sisteminin olduğunu, Galile dünyanın güneş etrafında döndüğünü söyledi. Bu, binlerce yıldır süregelen inanç sistemini allak bullak etti. Çünkü katolik kilisesinin inancına göre, dünya evrenin merkezindeydi ve her şey onun etrafında dönmekteydi. Bu bir devrimdi. Bilimsel devrim insanlara şunu öğretti: Olayların nedeni bizim denetleyemediğimiz kutsal ilahi güçler değil, olayların nedeni başka olaylardı. Eğer biz olaylar arasında ki nedenleri bilirsek, istediğimiz sonuçları elde edebiliriz, olaylara hâkim olabiliriz. Yolu da bellidir; gözleme, deneye dayanan, matematiği kullanan bilimsel yöntemdir. Böylece insanlar karşılarına çıkan problemleri, inisiyatif kullanarak, bilimsel yöntemi uygulayarak çözüp, yaşamlarını kolaylaştırdılar. Osmanlı imparatorluğu yanı başında cereyan eden bu olayları fark edemedi. Bilim ve aklı kullanarak problemleri çözebileceğimiz, cumhuriyetle birlikte yaşamımıza girdi. Bu da neredeyse 300 yıllık bir kayıp demekti. Bugünkü problemlerimizin temeli zamanında bilimsel devrimi kavrayamamıza dayanmaktadır. Tarihin her döneminde yeni bilgi üreten kesimlerin başında okullar, üniversiteler gelmektedir. Üniversitelerin dört temel görevi olan bilgiyi üretme, bilgiyi öğretme, bilgiyi sunma ve bilgiyi yayma görevlerinden, öncelikli olanı bilgiyi üretmedir. Üniversite, toplumun problemlerini çözmek için var olan, akıl ve bilim kurumudur. Toplumun çağdaş problemini, bilimsel yöntem uygulayarak çözer, topluma artı değer kazandırıp refah yaratır. Üniversite bunu beceremiyorsa, sadece öğretim görevini yapıyorsa, o zaman sadece meslek adamı yetiştiren bir okuldur. Sosyoekonomik olarak gelişmiş ülkelerin, bu gelişmişliklerinde, üniversitelerinin büyük payı vardır. Günlük yaşamımızda, yaşamımızı kolaylaştıran bütün araç gereçlerin (otomobil, uçak, televizyon, çamaşır makinası v.s.) altında üniversitelerin imzası vardır. Bütün ülkeler, çoğu şirketler, imkânları oranında, bir ürüne dönüşecek yeni bilgi (teknoloji) üretmek için ARGE faaliyetlerine para ayırmaktadır. Şirketler sadece kendi ürünleriyle ilgili konularda yeni bilgi üretme peşindeler. Oysa üniversiteler yaşamın her alanıyla (tarih, ziraat, hayvancılık, folklor, sağlık, siyaset v.b.) ilgili konularda bilgi üreterek topluma önderlik ederler. REJİM VE ÜNİVERSİTE Üniversitelerin idari biçimlenmeleri, içinde bulundukları rejimle paralellik göstermektedir. Totaliter rejimlerde özerklik zaten yoktur. Yeni bilgi üretilememekte, ülke yoksul kalmakta, bir sürü problemle boğuşmak zorunda kalmaktadır. Demokrasisi gelişmiş ülkelerde, demokrasinin temel ilkeleri olan hukukun üstünlüğü, laiklik, şeffaflık, çoğulculuk, seçim, kuvvetler ayrılığı v.b. ilkeler üniversitelerde de Özerklik, sorumluluk uygulanır. Fikri ve ve hesap verme ile vicdanı hür akadebirlikte anlam taşır. misyenler, yeni buluşlara, yeni bilKurum olarak ünivergilere imza atarak site, kişi olarak ülkelerine zenginakademisyen, ülke lik katarlar. Sonuç olarak; için ne kadar önemli yeni bilgi üretmek bir konumda oldukülkeler ve şirketler larının farkında oliçin hayati bir komaları gerekir. nudur. Dışarıdan sürekli bilim ve bilimin ürünlerini (teknoloji) ithal etmekle zenginlik yaratılamaz. Herkesin bildiğini bilmek fazla bir güç katmaz. Farklı bilgi güç katar. Bilgi üreten kurumların başında üniversiteler gelir. Üniversitenin bu fonksiyonunu yapması için özerk olması şarttır. İktidara gelen herhangi bir siyasi partinin, kamu parasıyla finanse ettiği üniversiteyi, kendi denetimine almaya çalışması ülkeye zarar verir. Özerklik, sorumluluk ve hesap verme ile birlikte anlam taşır. Kurum olarak üniversite, kişi olarak akademisyen, ülke için ne kadar önemli bir konumda olduklarının farkında olmaları gerekir. Özerklik keyfilik, tembellik, ülke sorunlarına duyarsızlık değildir. Akademisyenler kendi bölümleriyle ilgili konularda yeni bilgi üretmek için çaba sarfetmelidir. Bu bilgilerini, teknokentlerde bir ürüne dönüştürerek,zenginlik yaratmaya katkıda bulunmalıdır. Sosyal bilimler alanında da yeni bilgiler üretilerek, ülkenin siyasetinin, hukukunun, eğitiminin, kültürünün gelişmesine yardımcı olmalıdır. BAŞARI ÖZERK OLMAKTA Peki neden sosyoekonomik olarak gelişmiş ülkelerin üniversiteleri, yeni bilgi üretmede başarılı oluyor da diğerleri başarılı olamıyor. Araştırılınca, başarılı üniversitelerin özerk üniversiteler olduklarını görüyoruz. Üniversitelerin Avrupa'da kurulduğu yıllarda, Amerika diye bir ülke yokken, 1950 yılından sonra Amerika üniversiteleri çok daha başarılı olmaya başladı. Avrupa üniversitelerini gerilerde bıraktılar. Nedeni Amerika üniversitelerinin daha özerk olmalarıdır. Özerklik (otonomi), üniversitenin akademik, mali ve idari konularda kendisinin karar sahibi olmasıdır, irade ortaya koymasıdır. Batılı toplumlarda, önce dinin, ardından, demokrasinin uygulandığı yıllarda da siyasi partilerin, üniversite üzerinde egemenlik kurma girişimlerine karşı, üniversite yıllarca mücadele ederek CBT1056/20 15 Haziran 2007