24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

miştir; a Bakan Çelik’in söylediklerinin doğru olup olmadığı. b Bakan Çelik’in referans olarak aldığı kaynakların niteliği, c Darwin’in Türklerle ilgi düşünceleri ve nedenleri d Darwin’in ırk kavramı ve olgusuna nasıl baktığı. Bu bağlamda yazıda yer alan alıntıların yazıma bir katkı yapması söz konusu değildir. EMPERYALİST KIYIMLAR Bir diğer konuya gelince Sayın Özdemir’in, benim yazımdan yola çıkarak, ortaçağda Portekiz ve İspanyolların doğurup, Hollandalı, Fransız ve İngilizlerin palazlandırdığı sömürgeci ve emperyalist politikalarla, evrim kuramını ve Darwin’i özdeşleştirme amacını çok zorlama bir çaba olarak değerlendiriyorum. Sayın Özdemir diyor ki; “Darvin’in hayranlık duyduğu genelde Avrupa, özelde de AngloSakson kültürü, onun araştırma yaptığı o adalarda ve bölgelerde yaşayan yerliler olan Tasmanyalıları, Aborjinleri, “katletme pratiği” Darvin’e teori mi oluşturuyor, yoksa Darvin’in teorisi katliama pratik mi? 1 Öncelikle bir bilgi hatasını düzeltmem gerekiyor. Tasmanya yerlileriyle Avustralya yerlileri aynı insanlardır. Yani hepsi Aborijindir. Yaklaşık 40 bin yıl önce buralara ulaşmışlardır. Son 10 bin yılda ise denizin yükselmesi ile Avustralya anakarası ile ada bağlantısının kopması sonucu birbirlerinden ayrılmışlardır. 2 Tasmanya aborijinlerinin katliamı 18031833 yılları arasında gerçekleşmiştir. Darwin’in oraya varmasından (1836 yılı) önce bu kıyım tamamlanmıştır. Yani Sayın Özdemir “Darwin’in teorisi katliama pratik mi?” şeklinde ifade ettiği anlamsız tümcesinde şayet “katliam Darwin teorisinin pratik uygulaması mı oldu?” demek istiyorsa, bu olasılık gerçekleşmemiştir. 3 Katletme pratiğinin Darwin’in teori oluşturmasına katkısı konusuna gelince, teori ifadesinden Darwin’in teorilerinden hangisinin kast edildiğinin belirtilmesi gerekiyor. Şayet sözü edilen “doğal seçilime dayalı evrim kuramı” ise, biyolojik kuramların oluşması için emperyalist katliamlardan çok çok daha fazlasına gereksinim olduğunun bir öğretmenimiz tarafından bilinmesi gerekirdi. Darwin’in eserlerini ciddiyetle izleyen sıradan bir okuyucu dahi, onun kuramını doğadan derlenmiş binlerce bulgudan harmanladığı kolaylıkla görebilir. Ayrıca Darwin’in bu kuramı oluştururken esinlendiği temel eser Papaz Malthus’un “Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme” adlı eseriydi ve bu bir biyoloji kitabı değildi. Kitabın temel konusu ise insan topluluklarındaki demografik değişimlerin dinamiğiyle ilgiliydi. Açlık, fakirlik, sefalet, aşırı nüfus artışı, besin kıtlığı, yaşama mücadelesi, doğum kontrolu, salgın hastalıklar, zenginlefakirin üreme hızı vs. birçok konu bu kitapta zaten ayrıntılı bir şekilde irdeleniyordu. Bu açıdan Darwin’in bir önceliği bulunmamaktadır. 4 Şayet Sayın Özdemir orijinal kaynakları doğru bir şekilde değerlendirebilseydi (dipnot 5), İnsanın Türeyişi kitabında yer alan Tasmanya Aborijinleriyle ilgili bilgileri Darwin’in, J. Bonwick’in “The Last of the Tasmanians” (1870) kitabından aktardığını görecekti. Ayrıca insanlık tarihinde hiçbir din, hiçbir kültür, hiçbir ulus diğerinden daha temiz ya da daha fazla kirli değildir. Paris’te Saint Barthelemy gecesinde binlerce Protestanı katledenlerin gerekçesi dini ya da ilahiydi, buna karşılık, İnsanın Türeyişi’nin yazıldığı 1870’li yıllarda Avrupa’da en çok ses getiren insan kıyımlarından birinin nedeni Osmanlının Balkan politikasıydı. Acaba Osmanlının da bu politikaları oluştururken Darwin ve kuramından esinlendiğini düşünebilir miyiz? Bu nedenle AngloSakson kültürüne Darwin’in böyle sığ bir açıdan baktığı kanısında değilim. Bu kültür onun ulusuna ait bir kültürdür. AngloSakson kültürü, içinde birçok çelişkileri barındırsa da, çok boyutlu ve derinlikli bir kültürdür. Bilim tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Sayın Özdemir’in, öğrencilerine aktardığı bilgiler ve yaşamını donatan ürünler üzerine biraz düşündüğünde bu kültürün yaşamımızdaki etkisini daha iyi değerlendireceğini düşünüyorum. Örneğin Mustafa Kemal Atatürk’ün, ana hatlarıyla uygarlık olgusuna, Darwin ile oldukça benzer baktığını kanısındayım. “Ulus açıkça bilmelidir. Uygarlık öyle güçlü bir ateştir ki, ona yabancı olanları yakar, mahveder. Uygarlığın coşkun seli karşısında direnmek boşunadır ve o, aymaz ve başeğmezler konusunda çok amansızdır” sözü ile Darwin’in “Uygarlıklarının düzeyi, yarışan ulusların başarılı olmasında en önemli öğe gibi görünmektedir” görüşü arasında çok büyük bir anlam farkı bulunmadığı kanısındayım. Dipnot: Ermeni meselesiyle ilgili sözlerine gelince, Sayın Özdemir’in popülist ama anlamsız bir fantezi yaptığını düşünüyorum. Bilimsel atıflardaki artış, makale artışından daha hızlı Prof. Dr. Altan Onat, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, Türk Kardiyoloji Derneği Eski Başkanı, Avrupa Kardiyoloji Derneği Eski Asbaşkanı S ayın Bursalı, Cumhuriyet BilimTeknoloji’nin 14 Nisan tarihli sayısındaki BaşyukarıBaşaşağı başlıklı başyazınızda, Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi raporundan grafikler aktarırken, önemli bir yorum hatasına giriyorsunuz. Grafiklerin yayın sayısındaki büyük artışa karşılık, makalelere yapılan atıf sayılarında dramatik düşüşlerin gözönüne serildiğini vurguluyor, oklardan birinin yukarı, diğerinin aşağı yöneldiğini belirtiyorsunuz. Hernekadar dramatik düşüşü “makalelerin alabileceği atıfların henüz gelmemiş, yayınlanmamış makalelere bağlamak mümkün” diye beyanda bulunuyorsanız da, atıfların makalelerdeki artış hızının altında kaldığını belirtiyorsunuz. Bunun bir göstergesi olarak 19972002 yıllarında dünyadaki yayınların %0.69’unun Türkiye çıkışlı olmasına karşılık, dünyadaki atıflardaki payımızın sadece %0.49’u oluşturmasına değiniyorsunuz. (Bu atıf payının aşağıda belirtildiği gibi gerçeği yansıtmayıp yüksek olduğu kanısındayım.) O dönemdeki herhangi bir ülkenin yayın sayısı ve atıf sayısı grafikle temsil edilse, atıfların başaşağı görüntüsü verdiğine tanık oluruz. Bu hatalı yorum, atıfların makaleleri yaklaşık 48 yıl gecikmeyle izlediğini yeterince dikkate almamaktan kaynaklanmakta. Bu itibarla, 2005 yılına ait bilgilerin değerlendirilmesinde, 1997 yılından sonraki rakamların geniş ölçüde “baskılandığı”, hele 2001 yılından sonrasının hiç dikkate alınmaması gerektiği bilinmelidir. A.B.D. National Science Foundation verilerine (1) dayanarak Derginizde kaleme aldığım 34 ay önceki makalede (2), atıflarda dünyadaki payımızın 1992 yılında binde 0.4’ten, 2003 yılında neredeyse 6 kat yükselerek binde 2.3’e çıktığını aktarmıştım. Atıf sayısında artış hızı bakımından Türkiye’nin Çin, Tayvan ve Brezilya’nın önünde, üçüncü sırayı elde ettiğine ilişkin değerlendirmemi yayınlamıştım. (Dikkat buyurulmalı ki, National Science Foundation’ın bilimsel atıf verileri tüm ülkeler için 2003 yılına ilişkindi. Bu yöntemle ülkelerin payı doğruya yakın saptanabilmektedir.) Anılan 11 yıllık dönemde, ülkemizin yıllık yayın artışı ortalama %18 dolayında iken, atıf artışımızın %22 olarak hesaplandığını bildirmiştim. Yükseköğretim Stratejisi raporundan aktarıldığı bildirilen dünyada atıflardaki payımızın %0.49’u oluşturduğuna ilişkin rakamın aşırı yüksek olduğu görüşündeyim. Bu oranın doğru saptandığı veya aktarıldığı gösterilirse, yöntemin güvenilir bir yöntem olmadığı öne sürülebilir. Atıflardaki payın ülkelere dağılımı, doğru yöntem olarak ancak ilk yazarların esas adreslerine göre değerlendirilmelidir. Aksi halde, başka milletlerin ürettiği yayınlarda ortak yazar olarak bir Türk’ün de bulunduğu yayınlara yapılan atıflar ülkemizin payına yazılırsa, o zaman paydayı da büyütmek, ilk yazardan farklı bütün diğer ulusların ortak yazarlığını içeren bir paydayı saptamak gerekecektir ki, böyle bir bilgi ne SCI, ne de YÖK veya TÜBİTAK tarafından sağlanmaktadır. HENÜZ TATMİN EDİCİ DEĞİL Bilimsel performansımızın farklı göstergelerinin herbirini doğru ve erken biçimde yorumlama akademik sayılmamalı, hafife alınmamalıdır. Bilim ve teknolojinin ülkelerin gelişmesinde kilit rolde olduğunu göz ardı etmeyerek bu göstergeleri önemle izlemeliyiz. Bilimsel atıflarda çok muhtemelen binde 34’e yükselmiş olan geçen yılki payımızın, Türkiye için tatmin edici bir başarı sayılmayacağı kanısını taşıyorum; ancak, önemli yayınlar üretmede 20 yıl gibi yakın bir süre önce bile çok geri kaldığımızı, çok geri bir düzeyden yola çıktığımızı dikkate alırsak gelişmeyi daha doğru yorumlayabiliriz. Bilimde ülkeler arasındaki farkların milli gelirler arasındaki farklardan daha büyük olduğu bilinmektedir. Buna göre, bilimsel atıflarda dünyadaki payımızın, binde 9 olan milli gelir payımızla uyumlu olması için, binde 8 olarak ele alınacak düzeyi 2010 yılına kadar yakalamak mümkün görünmektedir, yeter ki hükumet politikası köstekleyici rol oynamasın ve büyük şehir üniversiteleri akademik olmayan cazibeleri ön plana çıkararak rehavete kapılmasın. Bilimsel atıflara ilişkin performansımızın, mümkün olanın en iyisi olmamakla birlikte, yüzümüzü güldürecek, ileriye güvenle bakılabilecek yolda olduğuna inancımı burada belirtmek isterim. 1. National Science Foundation, Division of Science Resource Statistics. Science and Engineering Indicators 2006. Citations of Articles. 2. Onat A: Yeni bilimsel yayın ve atıflar yükselişte. CBT, 2007, 12 Ocak. 1034/11 CBT1051/21 11 Mayıs 2007 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle