24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu ğiştirmek için enerjiye ihtiyaç duyuyor” diye konuşan Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden Chao Ma, “Dolayısıyla enerji tüketimi son derece az” diyor. Gözlüklerni aynı üniversiteden Chinye Xu ile birlikte geliştiren Ma, prototipin ticari versiyonlarının 2 yıl içinde piyasaya çıkacağını bildiriyor. TanolTurkoglu@Gmail.com O denli büyük bir kalabalığı beklemeyenlerin soğukkanlılığı elden bırakmamak, kendi kendilerini yatıştırmak için ortaya attığı “nicelik önemli değil” yaklaşımının tuzağına düşmemek gerekir. O Gün Orada Kaç Kişi Vardı? Önce Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan şu ünlü alıntı: “Aman yarabbim milyonlar filan...Milyon da çok basite indi. Aynen bizim 6 sıfır attığımız banknottaki milyonlar gibi...Ne kadar uçuk..Herhalde bunlar bir alanının yüzölçümünden bihâber...Biz bu işin kompetanıyız. Ömrümüz bu işlerle geçti, ölçüp biçmekle geçti.” Sayın Başbakan doğru söylüyor. Milyonlar falan derken; ya da ölçüp biçme konusundaki tecrübesinden bahsederken... Gerçekten de internette blogu olan bazı arkadaşlar oturmuş ve kendilerince bir hesap yaparak alanda kaç kişi olduğunu işkembei kübradan atmak yerine elle tutulur verilere dayandırmaya çalışmışlar. Bunlar içinde www.bildirgec.org sitesindeki hesaplamayı örnek vermek istiyorum. Buna göre kalabalığın toplandığı bölgenin alanı, Google Earth programının Pro versiyonundaki ölçümle hesaplanırsa 145 bin metrekare düzeyindedir. Bir metrekarelik alanda kaç kişi bulunabilir? Normal şartlarda 45 kişi. Ancak o gün orada olan kişilerin yorumlarına bakılırsa bu rakam 89 kişi düzeyindedir. Öte yandan kalabalığın sürekli hareket halinde olmasının getirdiği bir artı etki de var. Bu çerçevede hesaplamak gerekirse; metrekarede 4 kişi olsa 145.000 x 4 = 580 bin, metrekarede 6 kişi olsa 870 bin, metrekarede 8 kişi olsa 1 milyon 160 bin sayısına ulaşırız. Sayın Erdoğan’ın da söylemiş olduğu gibi “milyonlarca” diyebilmek için en az iki milyon sayısına ulaşmış olmamız gerekirdi. Oysa en iyi şartlarda ancak bir milyon 160 bin sayısına ulaştık. Türkiye gibi sıradan bir olayda bile “milyonlarca” kişinin sokaklara döküldüğü bir ülkede 1 milyon 160 bin kişi nedir? Her günkü sıradan bir kalabalık! Bu kalabalığı her gün görüyormuşuz gibi.... Bu hesaplamalarda yüzde 20’lik hata payı olsa sayılar 464 bin ile 928 bin arasında değişir. Yani ne kadar sıkarsak sıkalım ne yazık ki TRT mentalitesinin on bin yirmi bin gibi sayıları seviyesine bir türlü indiremeyiz katılımcı sayısını. Web sitelerine yazılan yorumların bir kısmında sayının o kadar da önemli olmadığı söyleniyor. Hayır, bu fikre katılmıyorum. Sayı önemlidir. Hele bir de o gün orada cılız bir kalabalık toplanmış olsaydı bakın ne kadar önemli olacaktı sayı. O denli büyük bir kalabalığı beklemeyenlerin soğukkanlılığı elden bırakmamak, kendi kendilerini yatıştırmak için ortaya attığı “nicelik önemli değil” yaklaşımının tuzağına düşmemek gerekir. Böyle olaylarda nitelik değil, nicelik önemlidir. Çünkü nicelik belli bir seviyenin üstündeyse o niceliğe dilediğiniz niteliği verme imkânını elde edersiniz. Sayın Başbakan’ın çok iyi biliyormuş gibi yaptığı hesap kitap işlerinin sonuçları işte yukarıda. Burada daha önemli bir olgunun mikro düzeyde bir göstergesi var. Açıkçası bu yazının başındaki alıntıyı yapmamın da bu konuyu gündeme getirmemin de temel nedeni bu. O da Sayın Başbakan’ın ve onun temsil ettiği söylemin gerçekleri çarpıtma taktikleri. Gerçeği “doğru değil” diyerek çarpıtmak yerine sanki elde nesnel veriler varmış da ona göre değerlendirerek doğru olmadığını söylüyormuş taktiği. “Biz bu işin kompetanıyız. Ömrümüz bu işlerle geçti, ölçüp biçmekle geçti.” Bu tümceyi okuyan kişi ne düşünür? Öne sürülen karşı tezin bir temeli, bir desteği olduğunu, değil mi? Oysa bu bütünüyle demagojidir. Ya da daha yakışan bir ifadeyle takıyyedir. Bu olay, bilgi olgusuna değer vermeyen bir toplum olduğumuzun bir başka göstergesidir. Ne bu ülkenin başbakanı bu ifadeyi kullanırken gerçekten de o bölgenin alanının ne kadar olduğunu ölçtürüp eline olası bir sayı alıyor ne de bu demecin ardından şehir planlamacılar, mimarlar, mühendisler harekete geçip, “Öyle atmasyonla olmaz, işte o bölgenin alanı bu, bu alana sığabilecek insan sayısı olasılıkları da şu” diye bir açıklama yapma sorumluluğunu hissediyorlar. İşte internetin gücü de burada kendini gösteriyor! Birileri doğruları eğip bükerken, birileri ise sorumluluklarını yerine getirmezken, herhangi bir birey oturup internet imkânlarını kullanarak, o gün orada kaç kişi olduğunu hesaplayabiliyor. Bunu diğer bireylerle paylaşabiliyor. Şimdi bir düşünelim. Internete kimler sahip çıkmalı? Ondan kimler korkup, onu sansürlemeye çalışmalı? İNSANLAR NASIL BİR İZLENİM BIRAKTIKLARINI KESTİREMİYOR Austin’deki Texas Üniversitesi’nden psikolog Sam Gosling, Facebook gibi internetteki sosyal ağ sitelerindeki profillerin genel olarak kullanıcının portresini doğru yansıttığını belirtiyor. Ancak bilim adamlarına göre bu portre, kullanıcının yarattığını düşündüğü izlenim ile çoğunlukla örtüşmüyor. Gosling ve meslektaşları 133 öğrencinin Facebook profillerini kaydettiler. Bu profillere fotoğraflar, kişisel ayrıntılar ve arkadaşlardan gelen yazılı mesajlar da iliştirildi. Bilim adamları daha sonra bu profilleri yabancılara gösterdiler. Bu aşamadan sonra yabancıların izlenimlerini kişilik puanlarıyla karşılaştırdılar. Kişilik puanları hesaplanırken, kullanıcının kendi tarifiyle, 5 arkadaşının tanımlamaları birleştirildi. Sonuçta yabancıların dışa dönüklük, uyum yeteneği, vicdan sahibi olma ve dürüstlük gibi konulardaki değerlendirmeleriyle kişilik puanlarının örtüştüğü görüldü. Ancak, bilim ekibi kullanıcıya, insanlar üzerinde nasıl bir izlenim bırakmış olabileceklerini sorduğunda, verdikleri yanıtların yabancıların onları algılama şekilleriyle uyuşmadığı ortaya çıktı. YAKIT HÜCRELİ UÇAK Bu yılın sonlarında doğru yakıt hücresi ve pil ile çalışan bir uçak, deneme uçuşlarına başlayacak. Şu anda prototipi tamamlanan uçak, İspanya, Madrid’deki Boeing Avrupa araştırma merkezi tarafından geliştirildi . Uçakta bulunan protondeğişimli membran yakıt hücresi, pervaneye bağlı bir elektrik motorunu çalıştırıyor. Lityumiyon piller ise iniş ve kalkış sırasında ilave güç sağlıyor. DAVRANIŞ ÖNCELİKLİ OYUN Bugün bilgisayar oyunlarında en önemli unsur sinema kalitesinde grafik özelliğidir. Bu oyunlarda genellikle karakterlerin konuşma ve davranışları geri plana atılır. Şimdi Massachusetts Institute of Technology’den Bilişsel Makineler grubundan Jeff Orkin’in başı çektiği bir ekip, bu oyunlarda önceden kestirilemeyen durumlarda kullanıcıların tepkilerini de oyuna yansıtmaya çalışıyor. Restaurant Game (http://therestaurantgame.net) adı verilen oyun bu alışkanlığı yıkıyor. Oyuna dahil olan kullanıcılar rollerini oynuyorlar ve konuşmalarını klavye ile yazıyorlar. Yazılım, karakterlerin spesifik durumlar karşısındaki reaksiyonlarını öğrenebilecek şekilde tasarlanmış. Yazılımı binlerce örnek karşısında eğittikten sonra, Orkin ve Roy bunu üzerinde çalıştıkları ikinci oyunu geliştirmek için kullanacaklar. Reyhan Oksay CBT 1051/19 11 Mayıs 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle