Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Hotamışlıgil, konu hakkında şu açıklamayı yapıyor: “Vücudu, yemek yediğimizde oluşan normal besin dalgalanmalarına karşı zararlı tepkiler vermekten alıkoyan bir mekanizma keşfettik. Tek bir fişi çekerek normal besin tepkisini bozabiliyor ve bu sinyalleri yağ hücresinde enflamasyonu tetiklemek üzere kanalize edebiliyoruz. Bu bize metabolik sorunlara doğru giden şişman insanlarda gördüğümüze benzer bir resim sunuyor. Bu nedenle, keşfettiğimiz molekül, günlük öğünlere ve atıştırmalara sağlıklı tepki verilmesini sağlıyor ve vücudun metabolik hastalıklara karşı bekçisi olarak işlev görüyor.” Estetik bir yaşam nedir? Nasıl olanaklıdır? Estetik yaşam, ancak olanak alanını görüp değişim eşiğini aşınca gerçekleştirilebilen yaşamdır. Bir dizi aşamalardan, evrelerden oluşur. Her evre, bir önceki evreyi içine alarak, bir öteki evreyi geçer. Estetik Yaşamın Evreleri Güzel yaşam, baktığımız nesnedeki, olaydaki, yapıttaki güzeli görebilme ile başlar! Görülende güzeli ortaya çıkarmakla başlar! Güzel görülendedir ya, göz bunu her zaman göremez. Görülen güzeli görene açarsa güzel görülebilir. Güzelin, görülende kendini açması, belki Adarno’nun Estetik Kuramı’nda kullandığı deyimiyle Apparition’un gerçekleşmesi, havaî fişeğin patladığı zaman kendini açmasına benzetilebilir. Estetik yaşama ait olan göz, havaî fişeğe tutulmuş ateş gibidir. Varolandaki güzeli ortaya çıkarabilir. Güzel, gözümüzün önündedir. Bakarak gördüğümüz, çoğu kez güzelle karıştırdığımız, bize haz veren “hoş”tur. Güzel, bakarak yaşanmaz, görülerek yaşanabilir. Görme, bakmadan farklı olarak bir estetik duruş gerektirir. “Estetik görme duruşu” ya da “güzel görme duruşu”, görülenle görenin görüşmesi, karşılıklı etkileşmesine yol açar. Görülenle, estetik görüşme, görülenin kendindeki güzeli açmasına yol açar. Hoş, bakılanda ya da estetik dışı görülende yaşanabilir. Belli bir değişim, dönüşüm gerektirmeden de kendiliğinden yaşanabilir. Güzel, görünmesi için göreni ister, görenin, estetik duruşunu ister. Güzele duruş, estetik duruş, eğitimle, bu duruşa yeteneği olanlarca kazanabilir. Güzeli görmek, estetik yaşamın ilk evresidir, bunun ardından gelen, güzeli, güzel duruşla görebilen, gördüğüne güzeli yansıtabildiği ikinci evreye ışıma evresi ya da ilk bakışta kulağa tuhaf gelebilecek bir Türkçe ile güzele görme evresi diyebiliriz. Güzeli görmenin ardından, güzele görme gelir. Güzele görme, görenin gördüğüne ışığını yansıtmasıyla gerçekleşir. Güzeli görmede görünendeki güzelin ışığı görene ulaşır. Güzele görmede ise, görünene güzelin ışığı görenden gelir. Görünendeki güzel, göreninin ışığıyla kendini ortaya koyar. Güzeli görmenin yada güzele görmenin sonucunda, ulaşılan güzel, sanat yapıtlarına da aktarılabilir. Ne demek “görünendeki ışık”? Gören, estetik yaşayan, gördüklerinden gelen ışığın yanı sıra, kendisi de güzele duruşunu içselleştirerek zenginleştirdiği deneyimlerinin zenginliğinden ortaya çıkan tavrıyla nesneye, dışındaki varlığa güzeli katabilir. Burada “ışık” metaforu, görenden katılanı anlatıyor. Katılan, güzelliktir. Öyleyse güzel, hem görenden hem görülenden gelebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, görende kendini gösteren güzelin ortaya çıkmasında görenin duruşunun, bilgisel, görgüsel donanımının etkin rol oynadığı gerçeğidir. Yine ışıma, ışık göndermeyle görülen, bir varsanı (Hallucination), bir yanılsıma (Illusion) değildir: Burada da görülenin kendini, kendine gönderilen ışığa sunması söz konusudur: Işıkla nesnenin uyumu, etkileşimi sonucu güzel ortaya çıkar! Güzel, üçüncü evrede görüşün kendinden gelir. Artık, görünenden, görenden gelen güzellik aşılmış, görüşün kendisi güzelleşmiştir. Estetik yaşam salt güzel görme ile değil, güzel olma, estetik olma ile gerçekleşme aşamasına girmiştir artık. Artık güzel, güzel olandan, güzelden gelmektedir. Görüşün kendinin güzel olması, estetik yaşayanın güzel olması anlamına gelir. Burada estetik yaşayan, hem görülendeki güzelliği, hem gören olarak ışıma ile güzelliği yaşamış, yaşamakta olan biridir. Yaşamını, kendini güzellemiş, güzel kılmıştır. Bir sanat yapıtı, güzel olan bir sanat yapıtı olarak yaşamaktadır kendini. Yaşamın güzellenmesi bu evreyle tamamlanmıyor (Bir anlamıyla estetik yaşam, bir bireyin yaşamı olarak bir ömür boyu süren yaşamdır. Bu süre içinde “güzelin bitimsizliği”, güzeli yaşamanın bitimsizliği olanağı taşıdığından, estetik yaşam, tam anlamıyla yaşandığında, hiçbir zaman tamamlanmış bir yaşam olamaz!). Ardından gelen, diğer evrelerle birlikte güzelleşim sürecini oluşturan evreye güzel eyleme, yada estetik doldurma evresi diyebiliriz. Güzellenen, güzellenmesini, güzel olmasını daha da etkinleştirerek güzel eyleme ile diğer yaşamları etkiler. Güzellenin, güzel eylemesi; güzeli görmesi, güzele görmesiyle bir araya geldiğinde güzelleşimi doğurur. Güzelleşimi yaşayan, estetik yaşamı yaşıyor demektir. Bu aşamada yaşayan yalnız kendisi güzel olmuyor, çevresini ve oradaki insanların güzel olmasını sağlıyor. Bu sürece bundan dolayı estetik oldurma adını da veriyoruz. OBEZİTE ALANINDA ÖNEMLİ BİR ADIM Uzun yıllardır besinlerin ve hastalığa neden olan unsurların hücrelerde belli yollar izledikleri varsayımıyla çalışmalarını sürdüren Hotamışlıgil, şöyle devam ediyor: “Ekstra yağ depoladığınızda, ya da fazla enerji tükettiğinizde, vücutta normalde bağışıklık tepkisinin bir parçası olmayan bazı yerlerin stres ve enflamasyon belirtileri göstermeye başladığı çok iyi biliniyor. Kritik soru şu: Bu neden oluyor? Ya da farklı bir şekilde sorarsak: Bu durum neden normal koşullarda oluşmuyor? Tıp çevrelerini uzun yıllardır meşgul eden bu gizemli mekanizma, bu çalışmalarla ortaya çıkmış oluyor.” Hotamışlıgil ve ekip üyelerinden, projenin öncülüğünü yapan öğrencisi Kathryn Wellen, bir tür moleküler mekanizmanın, gıdaya verilen herhangi bir enflamasyon tepkisini aktif olarak önlemek ve besin maddelerinin hücrelere normal akışını sağlamak amacıyla, normal besin dalgalanmalarında etkili olabileceğini öne sürdü ve bu varsayımı kanıtlamak için, söz konusu gizemli molekülün tabi tutulacağı bir dizi test önerdi. 30 BİN MOLEKÜL İNCELENDİ Vücuttaki genlerin tamamını kapsayan 30 binmolekülün analizinde diyabet ilaçları ile tedavi edilen, genetik olarak şişman farelerdeki yağ ile, ensülin direnciyle ilintili enflamasyon molekülünün eksik olduğu farelerdeki yağlar karşılaştırıldı ve gen haritaları 8 değişik senaryoda ortaya çıkarıldı. Tüm bu senaryolar sonunda yolların STAMP2 faktöründe birleştiği ve bu genin uyarıcı özelliği yüksek bir molekül olduğu görüldü. Hotamışlıgil ve ekibi, “ Yediklerimiz Oslo Üniversitesi’nde STAMP molekülneticesinde lerini ortaya çıkarıp bunların işlevleri konusunda, özellikle de kanser alanında bedenimizde neler uzmanlaşmış olan Prof. Fahri Saatçioğlu olduğu raslantılara ile de yoğun işbirliği yapıyor. bırakılmıyor, sıkıca Çalışmaların ilerleyen safhalarında, denetleniyor!” bilim adamları, STAMP molekülünün insanlardaki en riskli yağ türü olan karın içi yağda ortaya çıktığını ve daha yüksek seviyede işlev gördüğünü buldular. Deney modellerinde, STAMP2 seviyeleri, yemeklerden sonra artıyor ve besinler öğütülüp aç kalındıktan sonra normal seviyesine dönüyor. Böylece, besin öğeleri hücrelere ulaştığında karşılarında bu molekülü buluyor ve bu molekülün gösterdiği yol haritasını takip ederek zararsız bir şekilde hücrelere yerleştiriliyor. Kilolar arttıkça, bu işlev dejenere oluyor ve çalışmaz hale geliyor. Bunun neticesinde de besinler hedeflerini şaşırarak vücuda tahribat vermeye başlıyor. Araştırmacılar, ortaya koydukları bu varsayımı kanıtlamak için, STAMP2 molekülünün gen mühendisliği ile çıkarıldığı yeni bir genetik hayvan modeli yarattılar. Bunu takip eden ve 4 yıl süren araştırmalar, STAMP2’nin yokluğunun, şişman insanlardakine benzer enflamasyon tepkilerine ve metabolik sorunlara yol açtığını göstererek söz konusu varsayımı kesin olarak ispatladı. Hotamışlıgil, keşfedilen bu mekanizmanın ardından, şimdi de bu yeni patikanın işleyiş şekli hakkında daha çok bilgi edinmeyi; bu bilgiyle, diyabet ve kalp hastalığı riski taşıyan insanların tespit edilip edilemeyeceğini, ayrıca obezite komplikasyonlarını azaltmaya yardımcı olacak ilaçların bulunup bulunamayacağını öğrenmeyi hedefliyor. CBT 1051 / 11 11 Mayıs 2007