22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2010 Avrupa kültür Başkenti: İstanbul 2004 Avrupa Kültür Başkenti Lille / Fransa Gözlemlerine Dayalı Kimi Düşünceler ve İstanbul İçin Dersler... Sümer Gürel Lille (Fransa) E mekli olduğum 2000 yılından bu yana yılın dört ayını geçirdiğim Lille kenti 2004’te "Avrupa Kültür Başkenti" seçilmişti. Son on yıldan beri özellikle ünlü "Euro Lille" projesi ile önemli kentsel dönüşümlere uğrayan Lille’in bir kültür başkenti olarak seçilmesi beni şaşırtmıştı. Paris’i özenle bir kenara koyalım, Lyon gibi, Grenoble gibi ya da sözgelimi Strasbourg gibi kentler dururken bizim Lille’in neden seçildiğini doğrusu pek anlayamamıştım. Yanlış anlaşılmasın, Lille özünde 1718 yıl kuzey (Flaman) mimarisinin oldukça sevimli örneklerini sergileyen 300.000 civarı nüfusu ile orta boy insancıl bir kent görünümündedir. Burada yaşadığımın dört ayı, sonbahar ve kış mevsimlerinde olmasına karşın dingin ve kent peyzajı açısından olağanüstü zenginlik içinde geçirmekteyim. Ünü giderek Fransa dışına da taşan ve maestroluğunu Jean Claude Consadessus’un yaptığı orkestrası ve art arda açılan ulusal, uluslararası sergileri ve zaman zaman hayli ilginç konuk tiyatro gruplarının gösterileri "kültür etkinlikleri" bağlamında kenti zenginleştiriyordu. Her ne kadar, en azından kendi meslek alanım olan mimarlık konusunda kimi köhnemiş, eski endüstri yanlarının oldukça başarılı müdahaleler ile kültürel faaliyetlere yönelik yapılara (oditoryum, sergi ve spor salonları vb.) dönüştürülmesi, "tasarım" açısından başarılı örnekler oluşturmakta ise de, genelde kültürel havayı soluyanlardan yana hep kuşkulu gözlemlerim olmuştur. Kültürü, ya da daha profesyonel deyişle "kent estetiği"ni parasal ekonomiye feda eden siyasal anlayış sonucu Gar çevresinde yaratılan EURAVILLE projesi, kentin insancıl ölçek anlayışına en ciddi darbeyi vurmuştur. Pierre Mauroy; bir dönemin başbakanı olan bu zatı muhterem, uzun yıllardır "Metropoliten Lille Kenti Başkanı"dır ve reel politik becerileri ile son on yılda kente oldukça büyük sermaye yatırımı çekmeyi başarmıştır. Ancak bu parasal başarının somut sonuçları, büyük bir alışveriş ve iş merkezi ile onun karşısına hantal mimarileri göze çarpan kimi büyük ve önemli şirket yapıları olmuştur. Bunu bir "kültürel kıyım" olarak nitelemek pek de haksız olmaz. Daha da hazin olan nokta, kimi yapıların müelliflerinin (aralarında Hollandalı mimar Koolhas’ın da bulunduğu) ünlü kişiler olmasıdır. İşte Lille’in Kültür Başkenti seçilmesine karşı ilk kişisel tepkim buradan kaynaklanıyor. Kısacası kendi kendime tarihi geçmişe bu denli saygısızlık böylesine ödüllendirilmeli mi, diye sormuştum. Kaldı ki bu kaygılarımı giderebilecek ve 2004 yılını "kültür" bağlamında gerçekten anlamlı kılacak bir program izlenseydi içim yanmazdı. Ancak hazırlıklar için harcanan paralar ile gerçekleştirilen işlere baktığımızda gözlenenler genelde kültür, özelde sanat açısından tam bir fiyasko idi. Avrupalının arabeski de bu olmalı diye düşünmüştüm. Onca parayı gerçekten estetik açıdan tartışmalı panayır malzemelerine harcamak yerine hiç olmazsa Lille kenti için daha kalıcı nitelikte bir "kültür merkezi" projesine harcamak çok daha anlamlı ve tutarlı olmaz mıydı? Gerçi harcanan meblağ projeyi gerçekleştirmeye yetmedi; ama en azından tasarım tümü ile bitirilip ünlü temel atma töreni yapılarak inşası başlatılabilirdi. Bugün de adı geçen kültür merkezi kullanılıyor olacaktı. heyecanlandıran bir kent silueti gördüğümü anımsamıyorum" dediği bilinir. Bu ve benzeri söylem ve görüşler zenginleştirilebilir. b) Somut çabalara gelince, Oktay Ekinci dostumun yaşamını adadığı "tarihsel kimliğin korunması" kapsamında yapılması gerekenler ilk akla gelenler arasındadır. Yine İstanbul bizlerin affedilmez ihmali sonucu UNESCO tarafından "tarihsel miras niteliğindeki kentler" listesinden çıkarılmak tehlikesi içindedir. Buna ilişkin olarak yapılması gereken "somut" işler olmalıdır. Özetle birkaçını sıralayalım. * Üniversitelerin ilgili birimleri ile başta mimarlar ve şehir plancıları odaları olmak üzere İstanbul’dan sorumlu tüm sivil toplum kuruluşları ile kent yönetiminin ciddi bir eşgüdüm izlencesi İSTANBUL İÇİN DERSLER Şimdi tüm bu anlatılanlardan İstanbul için çıkarılacak dersler / sonuçlar neler olabilirdi, sorusunu biraz kurcalayalım. İstanbul, Lille ve benzeri kentlerle (hatta Paris’le) kıyaslanamayacak bir tarihsel kültür birikimine sahiptir. Çok sık yinelenen ve herkesin bildiği "üç imparatorluğa başkentlik etmiş olması" bile Avrupa kültür başkenti seçilmesi için yeterli en temel özelliğidir. Kaldı ki bir yandan DoğuBatı arasındaki "köprü" konumu, diğer yandan BizansRoma başkentliği, yanı sıra Anadolu Helen uygarlığının ta Osmanlı döneminden bugüne dek yönetici merkezi oluşu İstanbul’u kültür tarihi kapsamında irdelendiği kuşkusuz ilk sıraya oturtmaktadır. Bu yargıya Batı aydınları da katılır. Ancak şimdi bizlere ev sahipleri olarak bu nadide kenti gerçekten bir kültür başkenti olarak hazırlamanın ağır sorumlulukları düşmektedir. Bu hazırlıkları en genel çerçevede; a) Soyut bağlamda ilk akla gelen yöneticisi ile halkı ile düşünsel açıdan zengin "söylemler" ve "görüşler" üretmek olabilir. Örnekse, "kültürlerarası diyalog" çağrılarının sıklaştığı günümüzde mevcut çağrıların içtenlikli olanlarına sahip çıkıp, geliştirerek DoğuBatı köprüsü konumu ile İstanbul’u metaforlaştırmak şansımız vardır. Yanı sıra İstanbul üzerine yerliyabancı ünlülerin sözlerinden oluşacak derlitoplu yayın olanakları araştırılabilir. Kendi alanıma ilişkin bir anekdotu "veri" olarak aktarıyorum: İkinci Dünya Savaşı yıllarında ünlü Fransız mimari Le Corbesier uluslararası İzmir yarışması jüri başkanı olarak vapurla İstanbul’a gelmiştir. Kente yaklaşırken geminin güvertesinden bakınca yanındakilere "Tüm yaşamımda beni bu denli CBT1039/21 16 Şubat 2007 içinde çalışmalara başlaması gereklidir. * Bir yandan "gökdelen fidanlığı"nın ormana dönüşmesini engellemenin yol ve yordamları başta olmak üzere güzel İstanbulumuzun tüm yöreleri ele alınmalıdır. Ekinci’nin vurguladığı gibi, örnek nitelikteki bir eski özgün mahalle iç ve dış desteklerle ciddi bir restorasyon ve kentsel yenileme konusu olarak (sözgelimi Zeyrek!) ele alınabilir. * Yine akla gelen bir diğer husus gençler arasında İstanbul’a ilişkin fikir projesi yarışmaları açmak olabilir. Bu tasarım ya da heykel gibi somut kentsel konu alanlarında olabileceği gibi mimarlık ya da plastik sanat dışındaki alanlarda gerçekleştirilebilir. Son yıllarda Kabataş sahil parkında MSÜ öncülüğünde yürütülen heykel çalışmaları yüreklendirici bir örnektir. Tüm bunlar ve daha fazlası 2010’a yetiştirilmek durumundadır. Ve... 2010’a gelindiğinde tüm bu hazırlık çalışmaları ciddi bir belgesel filme dönüştürülerek konuklara "dün ve bugün" olarak sunulabilir. Kim bilir daha ne ilginç ne zengin düşünceler çıkacaktır ortaya. Esasen bu yazı özünde böylesi bir ortamı tahrik etmek amacını taşıyor. TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle