24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Dr. Mustafa Çetiner landığını duydum. "Bu koşullarda İran’da siyasi bir reformun kendine çıkış yolu bulacağını hiç sanmıyorum." "Yüksek öğretimde yapısal reformların yarım kalmış olması beni üzüyor. Beni üzen bir diğer konu da üniversite bağımsızlığının ve akademik özgürlüğün kurumsallaştırılmaması." cetiner.m@superonline.com "Miraç’ın günlüğü" kanserle olan savaşını kaybetmiş küçük bir çocuğun güncesi, küçücük bir bedende kocaman bir yüreğin savaşı. ARAP DÜNYASI: ÇÖLDE YEŞEREN UMUTLAR Bu günlerde Arap dünyası karanlık dönemlerini yaşıyor. Arap ülkelerinin pek çoğunda yaşam standartları düşüyor; Filistinİsrail çatışması her geçen gün biraz daha kanlı bir hal alırken, ABD yönetiminin Irak’ı darmadağın ettiğini izliyoruz. Arap bilim adamları için ufukta bir umut ışığı belirmiş durumda. Bölgede araştırma ve geliştirmeye ayrılan harcamalar giderek artıyor. Bu arada Müslüman ulusları kapsayacak şekilde bilisel bir yapının kurulması için çalışmalar yapılıyor.1999 yılında Kimya Nobel ödülünü kazanan MIT’de görevli, Mısır doğumlu Ahmed Zewail, hem para hem de insan kaynaklarına sahip olan Arap dünyasının bilimsel arenada kendini daha fazla göstermesi gerektiğine inanıyor. Yaklaşık bin yıl önce Araplar dünyadaki bilimin öncüleriyken , Avrupa Ortaçağ karanlığında yaşam savaşı veriyordu. Bu arada Arap bilim adamları cebir ve modern astronomide büyük aşamalar kaydediyordu. Ancak bugün Arap dünyası bilimsel açıdan bir çöl görüntüsü veriyor. Bazı ülkelerde petrol gelirleri sayesinde parlak kentler, muhteşem camiler ve renkli alışveriş merkezleri kuruluyor. Ancak bilimsel altyapıya hiçbir yatırım yapılmıyor. Toplam olarak Arap ülkeleri araştırma ve geliştirme harcamalarına GSMH’larının % 0.15’ini ayırırken, dünya ortalama olarak % 1.4’ünü ayırıyor. Ancak Arap ülkelerinde bison yıllarda Arap hükümetleri petrodolarlalimin gelişmemesirın sonsuza dek kendilerine akmayacağını nihayet fark etti. Şimdiden bölgedeki pek nin nedeni maddi çok ülkenin GSMH’sı düşme eğilimi gösteolanaksızlıklar, bina riyor. Gelecekte ekonomik gelişmeyi garanazlığı veya öğretim tilemek için bu ülkeler bilime yatırım yapgörevlisi sayısının mak zorunda olduklarının bilincine vardı. yeterli olmaması deBu trendlerin tetiklemesiyle, ASTF (Arap Bilimi ve Teknoloji Vakfı) 2000 yığil. Tam tersi bu böllında kuruldu. Bu vakfın, aralık olan bilim gedeki eksiklik, bilikapısını ardına kadar açması bekleniyor. min toplumdaki rolüMerkezi Dubai’deki Sharjah kentinde bulunü halkın ve yönetinan vakıf, Arap bilim adamlarını tek bir çatı altında topluyor. Vakfın amacı Arap bilicilerin anlamakta minin çölde yeşermesini sağlamak. Bugüne zorlanmasıdır. dek çalışmaları Sharjan kentinin yöneticisi Seyh Sultan bin Muhammed El Kasimi’nin 6 milyon bağışı ile yürütüldü. ASTF, gelecek beş yılda mali kaynaklarını 150 milyon dolara çıkartmayı hedefliyor. Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi’nden fizik profesörü Antoine Zahlan sorunlara ilişkin gözlemlerini şöyle aktarıyor: "Arap ülkelerinde bilimin gelişmemesinin nedeni maddi olanaksızlıklar, bina azlığı veya öğretim görevlisi sayısının yeterli olmaması değil. Tam tersi bu bölgedeki eksiklik, bilimin toplumdaki rolünü halkın ve yöneticilerin anlamakta zorlanmasıdır. Ayrıca pırıl pırıl, yeni cihazlarla donanmış bir laboratuvarın açılmasının bilime katkıda bulunmayacağı, bilimsel kapasiteyi geliştirmenin daha önemli olduğu nihayet anlaşıldı." "Arap bilimcileri bütçelerinin yönetim ve ücretlere gittiğinden dolayı araştırmalara yeterli miktarların kalmadığından yakınmayı adet edindiler. Uzmanlar ayrıca bilimsel harcamalardaki artışlara ilişkin resmi istatistiklerin de doğru değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor, çünkü bu rakamların içinde yüksek öğrenime ayrılmış yatırımlar da bulunabiliyor. Bütün bu giderler, bilimsel araştırmalar ayrılması gereken kaynakları kurutuyor." Yazar: İhsan Mesud, Merkezi Londra’da bulunan kalkınma örgütü LEAD (Leadership for Environment and Development) International’ın haberleşme sorumlusu. Derleyen: Reyhan Oksay Nature 2006 Haftaya İslam Dünyası Raporu’nu sürdüreceğiz. Miraç’ın Günlüğü Geçen gün elime Çocuk Hastalıkları Araştırma Vakfı’nın bastığı Miraç’ın Günlüğü isimli bir kitap ulaştı. Ankara Üniversitesi Çocuk Destek Grubu adına bu kitabı bana gönderen Sayın Hande Ayraler’e çok teşekkür ediyorum. İyi hekimliğin ilk sırrı hastaları kendi kişisel özellikleri ve değerleri ile birer birey olarak algılamayı başarabilmek ve onlarla duygudaşlık kurabilmektir. Eskilerin "hastalık yok, hasta var" deyimini biraz da bu nedenden söylediğine inanırım. Miraç’ın günlüğü’nün ilk satırları birkaç tıp öğrencisinin hasta duyarlılığı konusunda tüm hekimlere bir ders niteliği taşıyor. Başlığı "Miraç’a" olan bu giriş yazısından bölümler aktarmak istiyorum. "Geçen yıl bu vakitler tedaviye yanıt vermediğini, artık bir şey yapılamayacağını öğrendik. Biz tam bunu konuşurken sen geldin. Vücudunun her tarafı şişmişti, tanınmaz haldeydin. Sustuk. Hiçbir şey olmamış gibi birbirimize baktık. Sonra nasıl olduysa en büyük isteğinin bir resim sergisi açmak olduğunu öğrendim. Resim sergisi… Gülden ablaya anlattım bunu, sonra Bora’ya, Gökçen’e. Yapardık yapmasına da sergiyi, ya yetiştiremezsek? Sonra Yasemin Hoca ile konuştuk bunu bir gün. Dedi ki, "Hande’ciğim, varsın yetişmesin, bunu denemeye değmez mi? Hem ya yetişirse?" Sonra Çocuk destek grubunun sonsuz çabaları, Gökçen ve Bora’nın inanılmaz emekleri… Mayıs ayının ortaları, senin sergi haberini alman, sergi hazırlıkları. Açılış. Emel hoca ve Nejat hoca serginin kurdelesini kesti. Sen 40 yıllık ressam edasıyla röportajlar verdin, davetlilerle konuştun." Miraç’ın günlüğü henüz 10 yaşını yeni aşmış bir çocuğun 2 yıl süren yaşam savaşı sırasında yazdıklarından oluşuyor. Aşağıda günlükten bazı alıntılar yaptım. Gündelik yaşam içinde fark edemediğimiz zenginliklerimizi hatırlayıp değerini bilelim diye. Hastaları daha iyi anlamaya çalışalım diye. "Bugün bilgisayar ekranındaki ilk yürümeye başladığım fotoğrafıma baktım, baktım, durdum. Üzüldüm. Çok tatlı çıkmışım ve o halime bakınca o zaman kim bilebilirdi ki hasta olacağımı diye düşündüm…" "Şok olmuş bir durumdayım ve artık şu iyi olur, mutlaka iyileşir, bu ölür çok kötü diyemiyorum… O kadar çok kişi öldü ki bu bölümde. N, C, M, Ş, AC, F AD." Ve günlüğün son günü… "Ama hayatta kalma umudum da ümidim de yok artık, kalmadı. Ben o düşmana karşı gelemedim. Zafer şimdi onun elinde. KANSER KAZANDI. Yarabbim, öleceksem de ağrılarım, sızılarımın hepsini al, sağlıklı bir insanmışım gibi canım yanmadan öleyim." Son yıllarda birçok kişinin kanseri nasıl yendiklerini anlattıkları kitaplar yayımlandı. İtiraf etmem gerekirse bunların pek azı aklımda kaldı. Ancak Miraç’ın günlüğü kanımca bunlardan farklıydı. Bir kere Miraç kanseri yenememişti. Dahası tüm yaşadıkları bir çocuğun bakışıyla anlatılıyordu. Bunların yanı sıra bu kitap birkaç gönüllü tıp öğrencisinin hiçbir şey beklemeden yaptıkları son derece içten bir çabanın ürünüydü. Son yıllarda ülkemizde de Hande ve arkadaşlarının kurduğuna benzer destek grupları kuruluyor ve yaygınlaşıyor. Ancak ne yazık ki pek azı biliniyor. Bizim ülkemizde genellikle her şeyi başkalarından beklemek gibi bir alışkanlık vardır. Birçoğumuz kollarımızı birleştirip "hadi yapın da görelim" demeyi seçeriz hep. Oysa yıllarca kanser hastaları ve aileleri ile iç içe olan ve olanaksızlıklar içinde çalışmaya çalışan biri olarak Türkiye’de bu tür destek gruplarına ne kadar büyük bir gereksinim olduğunu biliyorum. "Miraç’ın günlüğü" kanserle olan savaşını kaybetmiş küçük bir çocuğun güncesi, küçücük bir bedende kocaman bir yüreğin savaşı. Ondan, Hande ve arkadaşlarından, Ankara Üniversitesi Tıp fakültesi Pediatri Bölümü çalışanlarından hepimizin öğreneceği çok şey var. CBT 1039/15 16 Şubat 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle