24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Lütfen, burnumun dibinden biraz öteme yerleş, Biraz uzağımda, biraz yükseğimde eğleş! Yoksa nasıl derim ben "cânanım yıldızlara eş" ? Yakınsadıklarımız, Iraksadıklarımız Uzak düşeriz sevdiklerimizden, özleriz. Yakın olmalarını, yanı başımızda bulunmalarını, yakınımıza gelmelerini isteriz, yakınlarına gitmeyi. Yakınımızda olduklarında bile sürebilir özlemimiz: Onları içimizde özümseyip sindirip yok etmeyi düşünmediğimiz için. Yakınımızda olanlarla aramızda hep bir birbirimizi yok etmeme mesafesi koymak gerekiyor. Ne kadar yakınlaşmalıyız birbirimize? Birbirimizi yok etmeyecek kadar. Öyle bir uzaklıkta durmalıyız ki birbirimize, ancak o uzaklığı aşınca, küçültünce, kırıp geçirme başlasın. Neden kırıp geçirme, incitme, hırpalama, kısaca, savaş olmasını istiyoruz ki? Savaşmayalım diye aramızdaki uzaklığı büyültürsek, yakın olabilmenin güvenini, tadını, anlamını nasıl yaşayabiliriz? İnsanlar arasındaki ikili ilişkilerde, savaşsız sevişme olabilir mi? Çatışma, bıkkınlık, öteki insanın varlığından duyulan rahatsızlık kaçınılmaz değil midir? Çatışmadan korkan, sevginin derinliklerini, yüceliklerini nasıl bulsun? Çatışarak yaşamayı seçtiğimiz insanlar vardır. Yakınımızda olmalarını özlediğimiz. Yakındaşlarımız. Onlarsız yakınlaşamayız kendimize. Dünyaya. Yaşadıklarımıza. Kendimizi üleşmeye zorunluyuz. Yakındaşlarımız işte onlar. Onlarla çatışmaktan korkmayız, doğrusu korkmamalıyız (Yaşamı kamu alanında büyük bir savaşım, amansız bir mücadele olarak görenler için belki de herkes yakındaştır. Dünyayı yanı başından uzaklaştırmak istediği yakındaşlarından ibaret görenler de vardır.). Peki ama nasıl çatışmadır, yakındaş çatışması? Örneğin hiçdeşimle çatışmam onu hiçlemek içindir (Hiçdeş diye bir sözcük öneriyorum, bu anlamda!). Ulusların bir bölümü birbirlerini hiçdeş olarak görüyorlar. Her düşmanım hiçdeşim değildir. Kendi "alanında" var olmasını istediğim düşmanlarım olabilir. Düşmanlarımla güçlenirim ben. Belki her düşmanımla değil! Bu anlamda insandaşımla dostluğumun yanı sıra düşmanlığımda olabilir. Bilirim ki o hiçdeşim değildir; insandır o; bu dünyaya, bu dünyada ki varlığa, yaşama zararı dokunmadıkça ötekideşimdir. Onu hiçlemem. Hiçbir insanı hiçleyemem. İnsan, insandaşımdır çünkü. İnsandaşlarımın bir bölüğü düşmanımdır: Bu dünyadaki varlığımı tehdit ettikleri için. Bir bölüğü ilişki kuramadığım, insan oldukları için saygı duyduğum ötekideşimdir. Onlar arasında bir açıdan tavır alıp, aldırmak istemediklerim de bulunur. (bu söz aldırmamayla ters düşse de! Aldırmayı istememek ya da aldırmamak istemek aldırmayı gerektirmiyor mu bir anlamda!). Aldırmazdaşım, yakınımda olmasını istemediğimdir. Onu hiçlemek de arzularımın arasında değildir. "Gözüme gözükmesin yeter" dediğimdir! Bu tavrım, biraz kurcalandığında ona aldırdığımın bir göstergesidir! Belki gözümden ırak olursa, gönlümden de uzak olur diye düşündüğümdür! Aldırmaya aldırmaya, doğrusu, aldırmamaya çalışa çalışa ona aldırmaz oluveririm! (Elbette ağır takıntılı insanlar da bunun tersi oluverir!) Aldırmama, kendi iç enerjimle, iç bütünlüğüm ve zenginliğimle sağlanabilir. Ona karşı ne dost ne de düşmanımdır. Onu ne var etmeyi ne de yok etmeyi düşünürüm (Kimi durumlarda, bir insan olarak benden yardım istedikçe, yardım da edebilirim!) Aldırılmayı hak ettiğini düşündüğümüz insanlara aldırırız. Aldırmalıyız. Birçok insanın yaşamı, aldırmaması gereken insanlara aldırdığı için zindân olmaktadır! Kendine aldıran insan, herkese aldırmaz. Kime aldırıp kime aldırmayacağını bilir. "Hadi, sen bana aldırma, ben de sana aldırmayayım! Diyebilir miyiz, aldırmazdaşımla bir araya gelip? Bir ilginç öbek daha var ötekideşlerim arasında, pek severim onları ben: Uzakdaşlarım. Onlar ancak uzaktayken sevilebilirler. Nietzsche’nin öyle bir şiirini çevirmiştim yıllar önce, ud hocam da onu Hüzzam makamında bestelemişti: CÂNÂN Lütfen, burnumun dibinden biraz öteme yerleş, Biraz uzağımda, biraz yükseğimde eğleş! Yoksa nasıl derim ben "cânanım yıldızlara eş" ? Uzaktaşlarım, yakınımı paylaşamadığım, belki de hiç paylaşmayacağım insanlardır. Sevdiğim müzisyenler, filozoflar, bilimciler uzaktaşımdır. Onların çoğuyla bir yarım saat olsun, bir masada huzur içinde konuşamayız. Belki Kant böyle biriydi; Bimen Şen, Şevkî Bey, Mozart, Tanpınar… Yıllardan beri uzağımda, dostlarımdır. Elbette uzaktaşlarımdan yaşayanlar çoktur; yaşasınlar da bana ilişmesinler isterim. Uzaktan severim onları. Yakınımda yapamam ya ben kırarım onları ya onlar beni kırarlar. Dünya hâlâ bu uzaktaşlarımın yüzü suyu hürmetine dönmeye devam ediyor. Goriller hakkında çok az veri bulunduğu için Atlanta Hayvanat Bahçesi’nden Tara Stoinski, Amerika’daki hayvanat bahçeleriyle anket yaptı. Sonuç: 370 hayvandan oluşan 24 maymun grubunda kırk sekiz farklı kültürel davranış gözlemlenmiş. Hatta aynı hayvanat bahçesindeki gruplar arasında bile farklılıklar söz konusu diyor Stoinski. Peki maymun grupları arasında niçin bu kadar büyük farklılıklar söz konusu? Carel van Schaik bu sorunun yanıtını Sumatra ormanlarında bulduğuna inanıyor: Bireylerin birbirleriyle daha fazla vakit geçirdikleri yerlerde, daha fazla yenilik görülmekte. Mesela bir ağaç dalıyla Neesia meyvelerini ayıklayan orangutanlardaki ilişki, sadece anne ve yavruyla sınırlı değil, yetişkinler de yem arayışı sırasında birbirleriyle daZekânın kökleri ha fazla vakit geçiriyorlar. ZEKÂYI GELİŞTİRİYOR CBT 1039/11 16 Şubat 2007 Hayvanlar arasında kullanılan tekniklerin çok akıllıca olduğunu söyleyen Van Schaik, özel becerilerin öğrenilmesi için zekânın gerekli olduğunu vurguluyor. Ya da daha basit sözlerle "kültür akıllı kılıyor" diyor. Ama hepsi bu kadar değil. Kültür, bir toplulukta uzun vadede zekânın gelişmesine de yol açmakta. Bu da bazı insansı maymunların niçin iki ila üç yaşındaki bir çocuğun zekâsına sahip olduklarını açıklıyor aslında. Van Schaik, bir bonobo maymunu olan Kanzi’nin dilimizi bile anladığını iddia ediyor. Kanzi’den mesela masada duran çam kozalaklarını dolaba koyması istendiğinde bunu yerine getirebiliyor. İnsan gibi yetişen/yetiştirilen bir maymunda sosyal öğrenme, onu yakınlarından daha yüksek bir zekâ seviyesine taşıyan bir motor olabilir diye düşünüyor Van Schaik. Hayvanat bahçesinde büyüyen orangutanlar da bakıcılarını örnek alarak özel yetenekler ediniyorlar. Örneğin kafeslerinden daha kolay kaçabiliyorlar. Oysa doğada yaşayanlar arasında alet kullanan orangutan sayısı daha azdır. Van Schaik kültürün zeki kıldığını söyleyen teorisiyle, insan evrimi için de bir açıklama bulduğunu sanıyor. "Bunun için mucizelere gerek yok." Zekânın kökleri bundan 14 milyon yıl önce yaşamış olan insansı maymun ve insanın ortak atasına kadar iniyor. Son bulgulardan anlaşıldığı üzere daha o zamanlar bile kültürel davranış biçimleri vardı. Dolayısıyla da zekânın gelişimi ilk aşamadaydı. Evrim insansı atalarımızda iki milyon yıl önce savanlarda yaşamaya başlayınca daha hızlı gelişmeye başlamıştı. Van Schaik’e göre insanlar memelileri yakalayıp, parçalamak için birlikte çalışmak, alet üretmek ve stratejiler geliştirmek zorundaydılar. Bu koşullar ise daha fazla yenilik getirmişti. Ve zekânın gelişimi git gide hızlanmıştı. Derleyen Nilgün Özbaşaran Dede bundan 14 milyon yıl önce yaşamış olan insansı maymun ve insanın ortak atasına kadar iniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle