Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Bilim ortamsız bilim olmaz! Geçen yıl Avrupanın en eski üniversitesi olan Bologna Üniversitesi’nde bir Doğa Bilimleri Müzesini ziyaret ettim. Bu müzenin varlığı ‘jeoloji’ sözcüğünü 1603’de ilk kez kullanan Ulisse Aldrovandi’nin öncü çalışmalarına dayanıyordu. Aldrovandi yetiştiği hümanizma ortamında şiir, hukuk, mantık, felsefe, matematik ve tıp okumuştu. Hocalarından kitap bilgisini ‘visus et tactus’ yani görme ve dokunma ile bütünleştirmesi gerekliliğini öğrenmişti. Doğan Kuban vrupa’da Rönesans’tan bu yana uygulamaya dayalı doğaya dönük merak sanatçıları 17 yüzyılda gelişmeye başlayacak bilimsel tavrın temellerini atan, örneğin perspektif’in bulunuşu gibi arayışlara götürmüştür. Avrupa’da bilimin gelişmesinin toplumsal ve entelektüel altyapısı bilim adamının geniş bir kültür ortamının içinde aristokratik patronları, kurumları, entellektüel eğilimleri ve gelenekleri içinde yetişmesini sağlamıştır. Türkiye’de bir doğa bilimleri müzesi yoktur. Çünkü bu alanda toplum kültürünün ilgisi gelişmemiştir. 1950’den sonra bilim öncülüğü yapan devlet giderek yok olmuştur. Türkiyede son yüksek eğitim aşaması, bir bina yapıp içine akademik ünvanı olan bir kaç kişiyi koyarak üniversite açmak şeklinde oluyor. Bazı yeni fakültelerde bir doçent bile bulunmuyor. Kırsal toplumun yüTürkiye’de son zeysel külltür anlayışı ansiklopeyüksek eğitim dik bilgi salamurası yapmakla bilimi karıştırıyor. Değil bilim aşaması. bir bina üretmek, bilimsel okuma yazma yapıp içine bile gelişmiyor. Bilimsel okuakademik unvanı muşluğu ortaokul seviyesinde olan bir kaç kişiyi olan insanlar 1950 den bu yana Türkiyeyi idare ediyor. Dünyada koyarak da eğitim alanında olumsuz gelişüniversite açmak meler oluyor. Cahil bir Müslüşeklinde oluyor. man dünyasında kendimizi ayrıcalıklı hissettiğimiz için eğitimde battığımız çukurun bilincinde olamıyoruz. A herhangi bir menfaat karşılığı olmadan, bilgilenme arzuları, keşifler, üniversiteler, akademiler, bilim adamlar arasındaki iletişimin gelişmesi Türkiyede bugün bile erişilmemiş bir yoğunlukta idi. O zamandan buyana koşullar çok değiştiği için, biçimsel ve sayısal olarak gelişmiş bir öğretim örgütlenmesine karşın, Türk toplumunda bilime karşı ilgiyi o yoğunlukta tekrar geliştirebileceğimizi söylemek zordur. Paraya tapan, yalan ve reklamla beyni yıkanan, TV ve medyanın entelektüel kaliteyi daha da düşüren söylemiyle yönünü şaşıran halk, otomobil, cep telefonu, beyaz ev eşyası, televizyon ve bilgisayar merakı ile bilimsel düşünceye teğet geçiyor. 1572’de yetmişiki yaşında Türkiye’ye gelip iki yıl sonra ölen, Uluğ Bey’in rasathanesinde yetişmiş Ali Kuşçu, Osmanlı bilimadamları arasında sayılıyor. Bu tür garabetler dışında bilimi tek kişinin ürünü sayan yanlış düşünceler var. Bilimsel gelişmeye toplum çapında bir düşünce örgütlenmesi olarak bakmadıkça bilimin gelişmesi, hatta bilim tarihi yazmak bile olanaksızdır. Pascal’ın babası çocuğunun eline 12 yaşında Öklid’in ‘Elemanlar’ını vermeseydi, Pascal 14 yaşından başlayarak ünlü matematiksel müzik kuramcısı Mersenne’in bilimsel toplantılarına gitmeseydi, büyük matematikçi Fermat ile mektuplaşmasaydı belki sadece bir yazar olabilirdi. AVRUPANIN ATILIMI Avrupa, aristokrasi ve aydınlanmış bir burjuvaTOPLUM DESTEĞİ ŞART Bilim, toplum güçlerince onaylanmadan gelişezinin liderliğinde ve ekonomik bir gelişme ortamez. Bu bilimin doğru ve gerekli mında bilimsel atılımını olduğunun toplumca kabulü olayapmıştır. Türkiye kırsal rak da yorumlanabilir. Bugün Avkültür egemenliğinde, bir rupa ve Avrupa kökenli toplumortaçağ din ideolojisini larda, Çin’de, Hindistan’da ve topluma empoze etmek Doğu Asya ülkelerinde bilimin isteyen güçlerin elinde, değerinin tartışılması türünden politik olarak sıkıştırılbir toplumsal sorun yoktur. Tartımış, ekonomik bağımsızşan gruplar, kişiler her zaman olalığını yitirmiş, fakir bir ülbilir. Ne var ki bizim ayak sürüyen ke olarak bilimsel bir atıantibilimsel bir iktidarımız var. lım yapma konumunda Bilimin dini, etnik, kültürel sınırgörünmüyor. Türkiye’de ları yoktur. ‘Nakli ilimler’ yani üniversitelere gelen öğdin bilgisi İslama özgüdür. Bilimi rencilerin bilgi düzeyi, herhangi bir ideoloji yönlendirdiüniversiteyi bitirenlerin bilgi düzeyi arasıra gazete Bologna Üniversitesi’nde Doğa Bilimleri Müzesi ği zaman bilim olmaktan çıktığını yakın tarih sergiliyor. İslam dünsayfalarına yansıyan başa nin tanıtım resimlerinden. yasının bilimsel, teknolojik, külrı istatistikleriyle örtületürel ve politikoekonomik zavallılığı da gözler miyecek kadar kalitesizdir. önünde. Molladan bilimadamı yetişmemiştir. BiBilimsel gelişmenin toplumun hangi tür yapılimsel’in toplumda yankılanması bilginin yayılmalanmasına tekabül ettiğini söylemek zordur. Fakat sı ile orantılı olduğu için matbaanın kabulüne üçbugünkü yapılaşmanın bunun yanıtı olmadığını yüz yıl geriden başlayan Osmanlı toplumu cehaleti söylemek kolaydır. İslam toplum 913 yüzyıllar araile Avrupa tarafından horlanmış, yarı sömürge dusında bilimsel düşüncede uygarlığın öncüsü dururumuna düşmüş ve parçalanmıştır. muna nasıl ulaşmıştı? Osmanlı toplumu Ortaçağ Avrupa’nın bilgi toplumu olarak gelişme ve örİslamının küçük bir fragmanı kadar bilim üretmekgütlenmesinin üç boyutu var: Birincisi 15. yüzyılte neden yaya kaldı? Bugün ilköğretim okullarında dan başlayarak sanatçıların entelektüel (akli) etYunanistan’ın nerede olduğunu bilmeyen çocuklar kinlikleridir. Bu Vitruvius’a uzanan bir hümanizma bile mezun oluyor. Bizim kuşağımızla karşılaştırınaçılımıdır. İkinci köken Doğa gözlemine dayanan ca ilk ve ortaöğretimde akıl almaz bir gerileme var. ve akademilerde hayat bulan deneysel bilim etkinDev adımlarla artan öğrenci sayısı karşısında bina liğidir. Üçüncü köken İslamın Gazali’den sonra yayapmaktan öteye zor geçebilen bir Milli Eğitim Basakladığı felsefedir. Felsefe bazan safsataya indirkanlığı var. Bilim karşısındaki tutumu ise neredeygense de soyut bir düşünce etkinliğini ayakta tutan se Osmanlı mollalarına taş çıkaracak. entellektüel mekanizmadır. Sanat ve felsefe eleştiKilisenin engellemesine karşın Avrupa kendiri gerektiren etkinliklerdir. Eleştirisiz, soyutlamasini dünyaya egemen kılan bilimsel düşünceyi gesız, doğaya ilgisi çiçek koklamakla sınırlı bir ortamliştirmiştir. Bugün Türkiye’de kötü bir politikanın da kavramsal düşünce gelişmemiştir. tellallığını yapan sahte bilim tarihi denemeleri var. SOSYOLOGLAR İŞBAŞINA Türkiye’de bilim ortamı olup olmadığına sosyologlar bir yanıt aramalı. Akademik unvan kazanmak için alınan uluslararası ‘citation’lar Türkiye’de bir bilim ortamının varlığına işaret etmiyor. Bilimin gelişmesi sosyal ortamın paralel gelişmesini yansıtırsa ancak o zaman bir bilim ortamından söz edilebilir. (Merton, 1967) T. Veblen Batı kültürünün bilime ve sanata inancının sınırsız, sorgulanmıyan ve başka hiçbir etkinlik alanı ile karşılaştırılamıyacak statüsünü vurgulamıştı. Bilim ortamı kavramı bilimsel okumuşluk, bilimsel yayın, bilimsel düşüncenin halk katına indirilmesi (vulgarisation) gibi olguları da içeriyor. İletişim çağından önce bilim ortamı bilginin yayılmasına, bilim adamları arasındaki iletişim ağına, bilimsel örgütlenmenin, kütüphanelerin ve bilime önem veren iktidar sahiplerinin varlığına dayalı, sokaktaki insanlara pek ulaşmayan bir toplumsal kurumlaşmaydı. Bilimin çok önemli bir özelliği de ideolojik amaçlarla satın alınamamasıdır. 17.,18. ve 19 yüzyıllarda varlığın doğasını merak eden insanların, CBT1039/20 16 Şubat 2007