Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİMSEL BULUŞLAR TARİHİ Yargı, yargıya bırakılmaz! Adalet Bakanı Sayın Çiçek, geçen ay TBMM’de; Adalet Bakanı ve müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) yer almasını eleştirenlere: "...sorun sadece bu kişilerin buradan çıkmasıysa; bilesiniz ki, yargıyı bugün bulunduğu noktadan çok daha geriye götürürsünüz...; yargı, ne tek başına siyasetçiye ne de tek başına yargının yargıya bırakılabileceği bir noktadadır..." yanıtını verdi. Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal Üyesicetina@ smileadsl.com. gıçların adalet bakanının atadığı müfettişlerce denetlenmesinde bu tehlike eylemli olarak kendini göstermektedir. HSYK’de çoğunluğun yüksek yargıçlarda bulunması; Kurul’da bakanın ve müsteşarının risk oluşturmayacağı anlamına gelmez ve gelmemektedir. Sayın Bakan, açıklamalarının kanıtı olarak Almanya örneğini veriyor. Gerçekten Almanya da; yargıçların özlük işlemleri, adalet bakanlığında oluşturulan bir birimce yapılır. Anayasa Mahkemesi üyelerini (Federal Mahkeme üyeleri arasından) Federal Meclis’in seçtiği de bir olgudur. Ancak "yargı bağımsızlığı" bilinci ve saygısı; politik yaşamın ve Alman Toplumu’nun öz yapısının "olmazsa olmazı"dır. Bu nedenle; seçen de seçilen de yargıç kimliğini korumada özen gösterir. CBT 1033 / 16 5 Ocak 2007 akanın açıklamaları, kuramsal olarak yanlış sayılmaz. Çünkü anayasamızın "Devlet organları arasında bir iş bölümü ve işbirliği olduğu" buyruğu da bakanı doğrular. Kuşkusuz; Devlet’in " doğru ve güvenli yargılanma hakkını" her alanda ve konumda güvenceye alacak bir yargı düzeni için "işbirliği" kaçınılmazdır. Ancak sorun, ilkede değil "nicelik ve nitelikçe sınırının ne olacağında" toplanmaktadır. Yargı ile yürütme ve yasama organları arasındaki işbirliğini sınırının belirlenmesinde ölçü; "yargıç kimliği"nin korunması ve geliştirilmesi olmalıdır. Tersi durumda, işbirliği yargıPolitikacı, demokrasinin nın evrensel değerlerine zarar verir. Yargı olmazsa olmazı; yeter ki bağımsızlığının, yangörev ve yetkilerini aklın sızlığının tartışılması ve bilimin aydınlık yove yargıya karşı gülunda ve işin doğasına ven duygularının azalması; yargıç kimuygun beklentileri yargıliğinin tipik bozulma nın değerlerini koruyagöstergeleridir. Türk rak kullansın. Yargıçlar, Yargısı’nın topluma tüm olumsuzlara karşın, verdiği görünüm , yüreğimize sindiremeyargının hak adalet ve sek de budur. yansızlık gibi üstün deBu olumsuzluğa ğerlerini koruyarak topözelde etkili birden luma olan borçlarını çok neden söz konu ödemelidir. olsa da: Politik gücün, yargının, Devletin üç organından biri olduğunun "bilincinden yoksun olması" ya da "işine gelmemesi" özdeki temel sorundur. Bu nedenle; memurlaşmış bir yargıç tipi yeğleniyor. Bu saptamaların özünde; siyasal gücün ülkemize özgü özyapısı olduğunu düşünüyorum. Bir başka anlatımla, "siyasal etik" sorunu olduğunu. Politikacı; "güç bende", "ben bilirim", "ben yönlendiririm", benim adamım", "benim çıkarım", "bensiz olmaz" gibi us ve bilim dışı inanç ve söylemlerle bağımsız kurumları ve kuruluşları ele geçirme çabası içindedir. "Futbol Federasyonu", "Kızılay, meslek odaları" gibi sivil toplum örgütleri üzerinde bile yoğun kazanımların ardında olan politik gücün; yargı erki içinde "kadrolaşma amacının bulunmadığını düşünmek" eşyanın doğasını aykırıdır. Bu nedenle; siyasal gücün yetkileri yasal boyutta olsa bile; yargı bağımsızlığı ve yargıç kimliği için gizil (potansiyel) bir tehlike oluşturmaktadır. Yargıç adaylarının seçiminde, atanmasında, yar B göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle yürütme ve yasama erklerinin görev ve yetkileri; yargının "doğru ve güvenli yargılama" yapmasını sağlayacak maddi ve manevi koşul ve olanakları sağlamanın ötesine geçmemelidir. İşbaşında bulunan siyasal iktidarın sayısal gücü ve Adalet Bakanı’nın parti içindeki etkinliği nedeniyle; yeterli olmasa da, akçalı olanak ve yapılandırmalarda artış olduğu bir olgudur. Ancak anayasanın "işbirliği beklentisinde" geriye gidiş söz konusudur: Yargının bir ayağı olan avukatlık mesleğinde; bilgi ve etik bakımından akıl ve bilimin egemen olduğu eğitime ve sınava dayalı bir düzen getirilemediği gibi sınav koşulunu da kaldırmıştır. Siyasal güç; yargıyı, avukat şişkinliğinin olumsuz koşulları içinde etik değerleri yitiren yarım bilgili avukatlarla karşı karşıya bırakmakla, görevini savsamıştır. Büyük umutlarla kurulan "Türkiye Adalet Akademisi" beklenileni verdiği söylenemez: Yargıç adaylığı süresinin bir yıla indirilerek nitelikten çok niceliğin ön plana çıkarılması; süre dar ALMANYA’DA SINAV YOK Diğer yandan, Almanya’da yargıç alımında sınav yoktur; hukuk ve yüksek lisans öğretiminde (en az altı yıl) en yüksek not ortalamasını tutturanlar sırasıyla doğrudan yargıç olma hakkına sahip olmaktadır. Buna koşut olarak "yargıçların müfettişlerce denetimi", "notla ve müfettiş görüşü ile yükselmeleri" olmadığı gibi "yer ve görev güvenceleri " ve de "alışılagelmiş (rutin) özlük haklarını bir onaya bağlı olmaksızın kullanmaları" da söz konusudur. Çünkü onlar yargıçtır. Yargıçlara her alanda tanınmış güvenceler ve özgürlüklerin özensizce ya da kötüye kullanılması; kesin ağır yaptırımları (uyarı, para cezası ve meslekten çıkarma) ve kamusal sorumlulukları gündemde tutarak denge de sağlanmaktadır. İşte bu niteliklere sahip Alman yargı düzeni yargıç kimliğini koruduğu için; yargıya ve yargıca güven, yargının sorunları olsa da, tamdır; yargı bağımsızlığı tartışması gündeme gelmemektedir. Sayın bakanın Almanya ile ilgili özdeki gerçekleri bilmemesi düşünülemez; politik kimliği ağır bastığı için işini geleni söylemiş olabilir. O halde; yargı ile yasama ve yürütme arasındaki işbirliği ilkesinin sınırlarının belirlenmesinde, "politik alanın bize özgü özyapısı ve kimliği" lığı ve eğitim düzenindeki eksiklikler amacın gerçekleşmesini engelliyor. Bu bağlamda altyapısız derme çatma olanaklarla açılan hukuk fakülteleri de, politik gücün değer yargısını sergileyen bir örnektir. Yasalar çıkarılırken, yargının içinde bulunduğu durum ve koşullar da gözetilmiyor: "Türk Ceza Yasası" ve istinaf mahkemelerinin yozlaştırılmış biçimi olan "Bölge Adli Yargı Mahkemeleri" patlamaya hazır bomba konumunda yargının önüne konmuştur. Fitili biraz uzun olsa da patlama kaçınılmazdır. Daha önemlisi; politik güç, yargıç kimliğini kazandıracak ve koruyacak manevi olanakları sağlamakta da hiç mi hiç istekli görünmemektedir. Örneğin; "yer ve görev güvencesi" gibi çağdaş yargı düzeninin güvencelerinden söz edilmediği gibi, "memurlaşmış bir yargıç tipi" kadrolaşmanın aracı olarak kullanılmak istenmektedir. Siyasal güç, bir sivil toplum örgütü olarak özgürce kurulan Yargıçlar ve Savcılar Birliği’ne bile dayanamamıştır.