25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu TanolTurkoğlu@Gmail.com ÇEVRİMİÇİ SOSYAL AĞLARIN YARARLARI şilerle tanışma işlevinin ötesine geçecek. Bu hizmetler yardımıyla web araştırma sonuçları daha da kişiselleştirilebilecek. Arama motorları, var olan sayfaların bağlantıları üzerinden siteden siteye geçerek arama yaparlar. Ancak Texas, Houston’daki Rice Üniversitesi’nden Alan Mislove, Alman meslektaşları ile birlikte PeerSpective adında bir sayfa geliştirdi. PeerSpective , sosyal ağ üyeleri tarafından izlenen sayfaları kaydederek daha kişiselleştirilmiş sonuç listesi yaratıyor. Grup içinden başka bir üye benzer bir konuyu araştırdığı zaman bu sayfaları yine kullanıcının dikkatine sunuyor. Mislove bu konuda şu açıklamayı yapıyor: "Bir fizikçi polonyum konusunda araştırma yaparken, aynı konuyu araştıran sokaktaki bir adama göre daha farklı sonuçlarla karşılaşacak." Internet, üstümüzde yaratmaya başladığı yükle, hepimizi birer Ferrari koleksiyoncusu yapmaya başladı. Ferrari Koleksiyoncusu Bilge Başlığın çağrıştırdığı kitabı, itiraf etmem gerekirse, okumadım. Bir sürü bahanem var ama içlerinden en güzeli şu: Kitabın adı, bahsettiği konunun özde ne olduğunu o kadar güzel özetliyor ki, kitabı okumaya gerek kalmıyor. İster istemez kitabın o güzel isminin detaylarının ne olduğunu da, okuyan eş dosttan öğrenmekte gecikmedim. Temelde bir "yük" kavramı var. Bu ilgimi çekti. Sırtımızda taşıdığımız o kadar çok yük var ki yapmak istediklerimizi sürekli erteliyoruz bu yükü taşımaktan. Bilmem anımsar mısınız; Robert De Niro’nun başrolde oynadığı Misyon filminde de böyle bir yük sahnesi vardı. Önceleri köle avcısı olan kentin ileri gelen beyi kadın meselesi nedeniyle kardeşini öldürünce vicdan azabıyla ormanda kaçırdığı kölelerin kabilesine sığınmaya gidiyor, o köyde misyon kurmuş rahiple. Giderken de kendisini affettirmek için, elinde değerli ne varsa, koca bir çıkın yapıyor ve şelaleri bile sırtında o yükle tırmanıyor (kaçırdığı köleleri getiremiyor ama onların satışından elde ettiği malları getiriyor). Köye vardıklarında, yerliler daha ilk dakikada "bu ne böyle; biz bunları ne yapalım" dercesine kesip uçurumdan aşağı atıyorlar o yükü. Internet, üstümüzde yaratmaya başladığı yükle, hepimizi birer Ferrari kolleksiyoncusu yapmaya başladı. Nasıl mı? Posta kutunuza her gün kaç eposta geliyor? Bunlardan kaçını okuyup, gerekiyorsa cevaplayabiliyorsunuz? Kaç tanesi okunmamış bekliyor? Kaç tanesi okunduğunu halde silinemiyor? Kaç tanesi cevaplanması gerektiği halde bekliyor? Kaç tane mesaj listesine üyesiniz? Bu listelerden gelen tüm mesajları okuyabiliyor musunuz? Bir kenarda dursun da bir ara okurum diye ayırdığınız kaç tane mesaj var? Müzik arşivinizdeki şarkı sayısı (mp3 ya da farklı bir formatta) kaça çıktı? Bunların hepsini olmasa da önemli bir kısmını dinleyebildiniz mi? Yoksa onlar da "bir ara" kategorisinde bekliyor mu? Hobilerinizden kaç tanesiyle ilgili web’de derinlemesine araştırma yaptınız? Bunlardan kaç tanesiyle ilgili olarak dünyadaki gelişmeleri günlük olarak takip edebilir haldesiniz? Her gün diyelim ki en az iki gazete okurdunuz. Şimdi neredeyse tüm gazetelerin web sitesi var. Her gün web’den kaç gazete okuyabiliyorsunuz? Hele bir de yabancı diliniz varsa, o dilde yayınlanan gazeteleri de okuyabilirsiniz. Kaç tanesini düzenli olarak okumaya zamanınız oluyor? Gördüğünüz üzere globalleşme bireyin üzerine bir çığ gibi inmiş durumda. Buna karşılık bireye gösterilen tek bir çıkış yolu var yöresel kalmak! Evet dışarıda globelleşen bir dünya var ama eğer bunun altından kalkacak cesaretin, enerjin, amacın yoksa sen işe yaramazsın. O nedenle semt sakinlerinin oluşturduğu mesajlaşma listelerine üye ol, geçen gün ağaçta kalan kedi yavrusu ile ilgili mesajlara katıl. Listelerdeki popüler şarkılardan kendine bir müzik arşivi oluştur – onlar değiştikçe sen de arşivini yenile. Saklamak niye? Bu şekilde yöresel kalmanın toplumlar üzerinde yıllar içinde yaratacağı dönüşümü bir düşünsenize. Kimi Hollywood filmlerinde gördüğümüz, doğduğu kasabadan 100 km. öteye gitmemiş insanlar topluluğu artık sadece Amerika gibi ülkelere değil, tüm dünyaya özgü ortak bir özellik olacak. En basit tarifiyle bireyin hayat görüşünün, vizyonunun dar kalmasının teminidir bu. Herkes general olsa, ön cephede savaşacak er bulunmazdı öyle değil mi? Yine de bunu bir komplo teorisi olarak değerlendirmemek gerek. Neden mi? Çünkü her bireyin seçim hakkı var. Ya yağmur gibi yağan Ferrariler içinde sevdiklerini toplayıp koleksiyon yapabilecek; ya da o yükün altında boğulacak. Bu olasılıklar içinde, herkesin de kendi uygun gördüğü tarafın lobisini yapma imkânı var. (Ne ilginç; sadece bir tarafın lobi faaliyetlerini görüyoruz!) Bu açıdan baktığınızda Ferrari Koleksiyoncusu olmak iyi mi, kötü mü; buna siz karar verin! KARDA YÜRÜYÜP İZİNİ BELLİ ETMEYENLER İÇİN YENİ SİSTEM Cuma günü işten erken çıkıp, arkadaşlarınızla bir iki kadeh içmek istiyorsunuz, ama patronunuzun arayıp, kaçtığınızı anlamasından korkuyorsunuz. Avustralya’daki Melbourne Üniversitesi’nden Christine Satchell’in geliştirdiği Swarm adı verilen bir cep telefonu sistemi patronunuzun sizi hâlâ işte sanmasına, arkadaşlarınız sizin yolda olduğunuzu bilmesine yol açacak. Swarm sistemi kullanıcı gruplarını birbirine bağlarken, arkadaşlarınızın ve meslektaşlarınızın arandığınız zaman ne ile meşgul olduğunuzu, zamanın uygun olup olmadığını anlamasını sağlayacak. Renk kodlu 6 adet ikon, kullanıcılara arkadaşlarının o anda ne gibi faaliyetlerde bulunduğunu söyleyecek. Bu faaliyetler şöyle: Tatil yapmak, sosyal faaliyetlerde bulunmak, otomobil sürmek, dinlenmek, uyku veya çalışmak. Swarm ayrıca insanların farklı gruplarla temas kurmasını da sağlayacak. Örneğin "çalışma" veya "arkadaş" gibi gruplara bağlı olarak farklı bilgiler verecek. PIHTI MALZEMESİ İLE SIZDIRAN BORULARI TIKAMAK Yapay trombositler, doğal trombositlerin kanı pıhtılaştırdıkları gibi sızdıran boruları da sızdırmaz hale getirecek. Bu yöntemde sızıntı olan noktanın yukarısından bırakılan esnek parçacıklar deliğin olduğu noktaya gelince sızıntıyı geçici olarak tıkayacak. Deliği tıkayan malzeme ayrıca sızıntının nerede olduğunu da belli edecek. İngiltere’deki Aberdeen Brinken Technology tarafından geliştirilen yöntem, ilk önce Shell ve BP tarafından denendi. Testlerde 0.3 ve 50 mm. genişliğinde polimer küplerden yararlanıldı. Borunun içindeki sıvının cinsi ve sıvının basıncı, kullanılacak malzemenin boyutunu, şeklini ve cinsini belirliyor. Bu malzemeler doğal olarak suyun içinde yüzebilme özelliğine sahip. Ayrıca deliği tıkayacak kadar esnek fakat delikten geçmeyecek kadar da sert olmalı. Şirket şimdi bu parçacıkların su boruları için de kullanılıp kullanılmayacağını sınıyor. Hazırlayan: Reyhan Oksay CBT 1033/19 5 Ocak 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle