Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör FARE, PEYNİR SEVMİYORMUŞ! Artık pek kalmadı ama eskiden fare kapanlarına zehirli peynir konurdu. İngiliz bilim adamları şimdi peynir yerine çikolata tavsiye ediyorlar. Çünkü fareler tatlı yiyecekleri seviyorlarmış. Manchester Metropolitan Üniversitesi bilim adamlarının en iyi kolejlerin testleriyle kontrolden geçiriyorlar. Tahminlere göre Amerika’da 40 milyon dolarlık bir yumurta hücresi pazarı var. Yüzü aşkın acente, verdikleri hizmet için her çiftten 5 bin dolar alıyor. Yumurta hücresi bağışçılarının dörtte biri üniversite öğrencisi. Yumurta hücresine ne kadar ödeyeceklerini çiftler kendileri karar veriyorlar. Bu fiyat zaman zaman 50 bin dolara kadar çıkıyor. Türkiye'de Alexander von Humboldt'un adı ne kadar bilinir, artık tahmin bile edemiyorum. Ancak yirmi küsur yıllık üniversite hocalığım esnasında adını daha önce duymuş tek bir jeoloji öğrencisine rastlamadım desem yeridir. Kosmos’u Okumak 2004 yılı von Humboldt'un beş yıllık önemli Güney ve Orta Amerika gezisinden Avrupa'ya dönüşünün ikinci yüzyılıydı. Bu nedenle Almanya'da pek çok sergi açıldı, konferanslar verildi, von Humboldt'un eserlerinin en önemlileri baştan yayımlandı. Humboldt'un bilim dünyası dışında en iyi bilinen eseri hiç şüphesiz ömrünün sonunda kaleme aldığı ve bitiremediği Kosmos'tur. Kosmos'un alt başlığı 'fizikî bir evren tasviri'dir. Bu eserinde von Humboldt astronomiden başlayıp, dünyanın jeofiziksel karakteristiklerine, üzerinde yaşayan canlılara kadar tüm doğal nesne ve olayların karşılıklı ilişkilerini gözler önüne serer. Onun için herşey karşılıklı etkileşimdir. Von Humboldt tüm doğa bilimlerini kendi ihtisas alanı olarak seçebilmiş en son insandır ve bu açıdan Charles Darwin üzerinde de derin bir etki yapmıştır. Von Humboldt'un ilk baskısının (Bromme'nin atlasıyla beraber: 18451859) tam bir nüshasını 1975 yılında Almanya'dayken merhum sahhaf Bay Walter Säuffer'den satın almıştım ve okumuştum. Ama o zamanki ne Almancam ne de bilimsel temelim bu muhteşem eseri anlamama yetiyordu. Daha sonraki yıllarda ihtiyacım oldukça Kosmos'tan pasajlar okumuştum. Ama 2004'te bu muhteşem eser tek bir cilt halinde 'Die Andere Bibliothek' yayınlarınca tekrar basılınca, bu sefer tüm eseri baştan sona gene okumaya karar verdim. Bu sefer beni hayrete düşüren, aslında von Humboldt'tan alışmış olmam gereken detaylı ve bol bilginin, zengin kaynak gösteriminin nasıl bir bütün haline sokularak muhteşem bir sentez oluşturmuş olmalarıydı. Von Humboldt'un eserlerini okurken bu büyük doğa bilimcinin, sosyal bilimlere de ne kadar hakim olduğunu görmek insanı şaşırtıyor. Von Humboldt'un insanı şaşırtan derinlik ve genişlikte bir kültür tarihi bilgisi var. Eski Yunan'da bilimlerin gelişmesini anlatırken Çin ve Hint'ten karşılaştırmalar yapmaktan asla geri durmuyor. Düşününüz ki Sinoloji ve Hindoloji henüz onsekizinci yüzyılda oluşmağa başlamış şarkiyat branşlarıdır. Von Humboldt buralardaki gelişmeleri adım adım izlemiş, bu konuların en büyük uzmanlarıyla devamlı temas halinde olmuş. Tarihi iyi bilen von Humboldt filolojiye de egemen. Kullandığı her yabancı isim veya teknik terimin köklerini anlatıyor. Bu kelimelerin hangi içerikte ortaya çıktıklarını, nasıl kullanıldıklarını, tarihleri boyunca nasıl bir kavram evrimi geliştirdiklerini öğreniyorsunuz zengin dipnotlarından. Von Humboldt'u okurken aklıma Avrupa'da gördüğüm şehirler, eğitim ve araştırma kurumlarıyla kitaplar geliyor. Her biri ayrı bir birikim eseri. Hele hele müze ve kütüphaneler. Hayatımın en zevkli anlarını herhalde hep müzelerde ve kütüphnelerde geçirmişimdir. Buralar bilginin yoğunlaştırıldığı yerler, insan merakını sürekli kamçılıyan, uyanık tutan mekânlar. Yeni baskı da son derece zevkli dizayn edilmiş, hurufat, renkler, cilt ... insanın güzellik hislerini uyanık tutuyor, her sahifede hem içeriğe hem de şekle hayran kalıyorsunuz. Avrupa'da zevkle dolaştığım müze ve kütüphaneler de öyle. Her her köşeye, her rafa, her vitrine veya trabzana, basamağa büyük bir insan emeği ve insan zevki nakşedilmiş. Lisede Robert Kolej'de başladığım zaman, Bebek yerleşkesindeki kütüphaneye bayılırdım. O talihsiz kurum Boğaziçi Üniversitesi oldu ve o kütüphane kütüphanelikten çıkarak rektörlük binası oldu!!! Ve şimdiki Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesi diğer ekseri üniversite kütüphanelerimiz gibi insanın içini kaldıran modern bir mimariye oturtuluverdi. Eminim okuma zevkinin yarısı da eski binayla birlikte kütüphaneden kaçtı. Bilim yapmak benim için bir iş, bir meslek, bir geçim kapısı değil. Bilimi zevk için yapıyorum ve onun çevresinde tüm insanlığın tüm entellektüel macerasının izlerini görmek beni zenginleştirdiği gibi hoşnut da ediyor. Bilim ve sanat iç içe geçerek, beni tüm insanlık tarihinde ve doğanın sonsuzluklarında türlü çeşitli ve sonu olmayan yolculuklara çıkrıyorlar. İşte bu yolculuklarımda yanımdaki sürekli arkadaşlarımdan biri de Alexander von Humboldt. BİLİM, TARİH ÇAĞDAŞ SANAT KONUŞMALARI Yapı Kredi Kültür Merkezi, 20062007 sezonunu Eylül ayında açtı. Bilim, Tarih, Çağdaş Sanat konuşmaların yanı sıra büyük ilgi gören Salı toplantıları, Cogito söyleşileri, Dans atölyeleri, Tiyatro ve Müzik etkinlikleri yeni sezonun başlıklarından bir kaçı… Toplam 18 başlığın yer aldığı etkinliklerden bazıları… "11 Eylül – Terör Günlerinde Felsefe": Tüm dünyayı derinden sarsan 11 Eylül saldırılarının 5. yıldönümünde gerçekleştirilecek etkinliğe Leonard Lawlor ve Micheal Naas katılıyor. Zeynep Direk’in yöneteceği etkinlik öncesinde, ünlü Fransız düşünür Jaques Derrida’yı konu alan bir belgesel gösterimi de yapılacak. "Onlar tarihçiyse ben değilim":Tarih Konuşmaları başlıklı etkinliğin ilk konuğu Prof. Dr. Halil İnalcık. Tarihçi söyleşide, Osmanlı tarihiyle ilgili yaygın inanışlara, "Padişahlar çok içki içerler miydi?", "Padişah anneleri Müslüman mıydı?" gibi kendisine sıkça sorulan soruları yanıtlıyor. "Türkiye İçin ‘Köşeyi Dönme’ Seçeneği: Bilim ve Teknik": Bilim gazetecisi Orhan Bursalı tarafından hazırlanan etkinliğin ilk konukları Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. Ersin Yurtsever. 150. yılında Sigmund Freud: Bülent Somay’ın yönetimindeki "Freud Söyleşileri"nin ilk konukları Bella Habip, Nilüfer Güngörmüş Erdem ve Melis Tanık, "Psikanaliz ve Birey" konusunu işleyecekler. Gelenekselleşen Salı Toplantıları ise devam ediyor: "Türkiye’de Erkek Olmak: Erkek (ya da Errrrkek)" üst başlıklı toplantıların ilk konusu "Erkek Yayınları (Osmanlı’dan Günümüze Erkek Dergileri)" olarak belirlendi. Veysel Bakmaz’ın yöneteceği etkinliğe Emre Aköz, Hulki Aktunç ve Kamil Şükun katılacak. son araştırmalarına göre fareler, şeker oranı yüksek olan meyve veya tohum gibi yiyecekleri peynire tercih ediyorlar. “Fareler neredeyse peynir veya benzer yiyecekler olmadan gelişmişler” diyor ekibiyle birlikte farelerin ve diğer hayvanların beslenme alışkanlıklarını araştıran David Holmes. Bununla birlikte fareler, doğal çevrelerinde bulunmayan peynirin yoğun kokusuna tepki gösteriyor. Fakat deneyler sırasında peynir kokusunun geldiği yöne doğru yönelen fareler peyniri asla yememişler. SARIŞINLARIN YUMURTA HÜCRELERİ 50 BİN DOLAR Dünyaya gelecek bebekleri için sürpriz istemeyen Amerikalılar, sarışın, mavi gözlü ve başarılı üniversite öğrencilerinin yumurta hücrelerini satın alıyorlar. "A Perfect Match" firması şu sıralar "genç, zeki, sarışın ve yirmi dokuz yaşından genç" 350 kadının yumurta hücrelerini kısır çiftlere bağışlamak için başvurduklarını söylüyor web sitesinde. Sarışın ve zeki kadınların yardımıyla bugüne kadar 400 sağlık bebek gelmiş dünyaya. Yumurta satın almak isteyen anne baba adayları için en önemli kriter, bağışçının zeki olması. Bu yüzden onları CBT 1018/5 22 Eylül 2006