24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNDEM Tarihi Eserlerin Yerleri Cumhuriyet BİLİM VE TEKNOLOJİ Sayı: 1009 21 Temmuz 2006 İMTİYAZ SAHİBİ Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk GENEL YAYIN YÖNETMENİ İbrahim Yıldız YAYIN YÖNETMENİ Orhan Bursalı SORUMLU MÜDÜR Güray Öz GÖRSEL YÖNETMEN Tüles Hasdemir YAYIMLAYAN Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İDARE MERKEZİ VE YAZIŞMA ADRESİ Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sokak No:2 34382 Şişli İstanbul Tel: 0212.343 72 74 Faks: 0212. 343 72 64 CUMHURİYET REKLAM Yerel Süreli Yayın Tel: (0212) 251 98 7474/ 343 72 74 BASKI İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Caddesi No: 23 Yenibosna İstanbul www.cumhuriyet.com.tr duyuru YENİ BİR DİSİPLİNLER ARASI YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA PROGRAMI Son yıllarda nanoteknoloji araştırmaları ileri düzeyde malzeme bigisini ve yeni yapay malzeme tasarımını içermektedir. Bu bağlamda malzeme biliminde yüksek lisans ve doktora programları dünyaca ünlü üniversitelerde ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bu gelişmelere paralel olarak Bilkent Üniversitesi’nde çok modern araştırma olanakları ile donatılan Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi kurulmaktadır. 2007 yılının başında faaliyetlerine başlıyacak olan bu merkezde nanobiyoteknoloji ve nanotıp, akıllı tekstil, nanoelektronikfotonik ve sensörler, nanospintronik, hidrojen depolanması ve yakıt hücreleri, fiber lazerler, nanokaplama ve atomsal seviyede görüntüleme konularında yürütülecek araştırmalara katılacak öğrenciler için disiplinler arası bir yüksek lisans ve doktora programı düzenlenmiştir. Bu programa fizik, kimya, matematik, moleküler biyoloji ve genetik, tıp, elektrik ve elektronik, makine, tekstil, malzeme ve metalurji mühendisliği dallarından herhangi birinden lisans derecesi alan öğrenciler katılabilecektir. Gelecek güz döneminde öğretime başlıyacak olan bu ‘Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji’ adlı programda seçmeli derslerden oluşan öğretim, çeşitli disiplinleri içeren ileri bilim ve geleceğin teknoloji konularına yönelik tez çalışmalarına odaklandığından öğrencilerin ilgisini çekmektedir. Tez çalışmalarının uluslararası pazarda talep bulabilecek yeni teknoloji ürünlerinin geliştirilmesi ile sonuçlanmasına ve yetişen uzmanların sonradan teknoparklarda kendi kuracakları şirketlerinde üretime yönelmelerine özen gösterilecektir. CBT 1009/3 21 Temmuz 2006 İki yazarımız arasında, tarihi eserlerin nerede bulunmaları konusunda çıkan, Cumhuriyet’teki köşesinde Özgen Acar’ın ve bizde Celal Şengör’ün tartışmalarını izlemişsinizdir. Bu sayımızda Reha Günay, esaslı bir katkı yapıyor. Tarihi eserler kimin malıdır? Şüphesiz ki geniş zaman perspektifi ile baktığımızda, öncelikle bütün insanlığın. Geçmiş uygarlıklıkların izleri, insanlığın geçmişinin aydınlatılması bakımından, ortak kültür varlıklarıdır. Zaten insanlığın vicdanı bu açıdan UNESCO’da örgütlendi, çok sayıda koruma yasaları hayata geçirildi. Ortak mirasımız, içerdiği bilgi ile, uygarlığımızın şüphesiz belgeleridir; her ülke, bu bilgi ve belgelerin "emanetçisi" konumundadır. Her ülkeyi, bu görevini en iyi koşullarda yerine getirmekle yükümlü sayabiliriz. Yeryüzünde o kadar çok yeni bilgi birikiyor; yeni yöntem, teknik, bakış geliştirtiriliyor ki, bir araştırmacının tarihi belgelerle ilgili yeni bir sentezdeğerlendirme yapması mümkündür. Bu açıdan, tarihi eserlerin "işlevi" hiçbir zaman bitmez. Bu açıdan, Celal Şengör’ün konuya salt "bilimsel araştırma" ve "bilgi" açısından yaklaşmasının anlaşılabilir yönü vardır. *** Fakat, tarihi eserler konusunun salt "bilgi boyutu" yoktur. Ulusal, egemenlik, ekonomik... boyutları da sürekli gündemdedir. Hatta hepsi birlikte varlar. Dahası, tarihi eserlerin "bilgi boyutu", görünüşte "bilimde en ileri", "en uygar" ülkeler, devletler tarafından bizzat göz ardı edilir. Göz ardı edilir de ne demek, yerle bir edilir! Örneğin ABD ve Irak! Bilgi ve bilimin en ileri ülkelerinden biri ABD, askeri ve siyasi barbarlığı ile insanlığın ortak mirasının yok edilmesinde başrolü oynayabiliyor. Ve yanına İngiltere gibi ülkeleri alarak, Avrupalılardan destek bularak, Irak’ta kültür canavarı kesilebiliyor.. Demek, bilim her ne kadar "bilgiyi, eski eserleri koruma" (doğru) görüşünü savunsa da, bunun göreceli olduğu da ortada. Siyasi, askeri, etik ve toplumsal açıdan bu görüş destek bulmadığı sürece, bu görecelik daha da incelir. *** "Uygar uluslar"ın bu tutumu, "tarihi eserler anlaşıldığı yerde korunmalı" savını "zayıflatır". Anlaşıldığı yer neresidir? Bilim insanının çalışma odası ve laboratuvarı mı, Irak’a saldıran barbarların müzeleri mi? "Anlaşılır yer" de göreceli bir kavramdır ve gerektiğinde hiçbir şey ifade etmeyebilir.. Ayrıca, "belgeleri korumacı güçler"in niteliği her zaman tartışmalıdır. Kim bu güçler? Geçmişte bazı "korumacı" talancılar, "aman tarihi eserler, uygarlık kalıntılarına zarar gelmesin, bunlar uygarlığımızı keşfetmemiz için araçlardır" düşüncesiyle mi, geçmişte tarihi eserleri yağmalayıp ülkelerine götürdü? Yoksa, bunların ekonomik değerinin farkında oldukları için mi, bu eserleri sahiplenerek ırklarınınuluslarının üstünlüğünü vurgulayacaklarını düşünerek mi? Eğer birinci şık geçerli olsaydı, Irak yağmalanmazdı!.. *** Tarihi eserler nerede "güzel"dir? Sadece "bilgi taşıyıcı" olmadıkları, (alımsatımteşhir) büyük bir ekonomik zenginliği de barındırdıkları için, tarihi eserlerin nerede güzel oldukları ve barınmaları gerektiği konusu, çok yönlü ilişkilerin konusudur. Bu anlam ve ilişkiler yumağında "Saf gerçek" yoktur! Reha Günay, tarihi eserlerin, yüklü oldukları bilgi açısından da, bulundukları yer ve ilişkiler içinde anlamlı olabileceğini vurguluyor. Kendisine tamamen katılıyorum. Ülkelerin dünyada her şey üzerinde hegemonya kurma emellerinden soyutlayarak, bu konuda ileri sürülebilecek fikirler, en hızlı kirlenecek olan beyaz kâğıt gibidir... Biz bu ülkenin yurttaşlarıyız. İnsanlığın tüm emanetlerinin ve bilgilerinin burada en iyi korunması için mücadele etmek ve bunu gerçekleştirilmesini sağlamak gibi bir görevimiz var. Dünyada hiçbir yazılı ve bağlayıcı kayıt yoktur ki, tarihi eserlerin en iyi korundukları yere götürülmesini vaaz etsin! Bu uluslararası kaçakçılığın konusu içine girer. Sadece Türkiye değil, bütün dünyada tarihi eserlerin büyük bir kaçakçılık piyasası ve ticareti vardır. Almanya’dan tutun, Japonya’ya kadar.. En iyi önlemleri alsanız bile, değerli bir eserin kaçırılmasını önleyemeyebilirsiniz... O zaman ne diyeceğiz? Tarihi eserler, uygarlığı anlama ve bilgi çıkartma açısından da en çok ait oldukları yere yakışır; bu nedenle ait oldukları ülkelerde en iyi korunabilmeleri için ortamlar yaratılmalıdır! Gelecek cumaya yeniden birlikte olmak dileğiyle..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle