22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu yon yayını ve programı kaydedebiliyor. Ayrıca disklere de kayıt yapabiliyor. Kayıt cihazının fiyatı 3500 dolar. TanolTurkoğlu@Gmail.com ESKİ BELGELERİN YAŞINI SAPTAMAK Tarihçiler el yazmalarının ve kitapların yaşını saptamakta kullanacakları yeni bir yönteme kavuştular. Eski kitapların ve belgelerin kopyalarını üretmek için aynı tahta veya metal bloklar yıllarca kullanılıyordu. Zaman içinde bu blokların üzerinde gelişen hasarlar giderek kötüleşir ve bu hasarlar basılı kâğıtta kendini belli eder. Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nden evrim biyoloğu Blair Hedges, yazılı malzemenin yaşının bu hasarlardan yararlanarak tespit edilebileceğini keşfetti. Aynı baskının çeşitli yıllardaki kopyalarını yüksek çözünürlüklü cihazlar ile tarayan Hedges, hasarları tespit etmek için görüntü programlarından yararlandı. Tahta bloklar ile basılmış belgeler için hasarların sayısı ile blokun yaşı arasında doğrudan bir ilişki bulan Hedges, bakır plakalarda satırların zamanla silikleştiğini fark etti (Proceedings of the Royal Society A, DOI: 10,1098/rspa.2006.1736). Bugün 25 yaşın altırdaysanız dijital yerli; üstündeyseniz dijital göçmensiniz demektir. Bu kaderi değiştiremezsiniz. Ancak yerli olmak da pek çok açıdan, dijital göçmen olmak kadar zor. Dijital Yerli misiniz, Dijital Göçmen mi? Aslında, reklam dünyasının tanınmış isimlerinden Maurice Saatchi’ye göre sorunun cevabı basit: Bugün eğer 25 yaşının üstündeyseniz, dijital göçmen, altındaysanız dijital yerlisiniz. Geçtiğimiz günlerde Cannes’da bugünün dünyası için reklam olgusu nereye gidiyor konusunda bir konuşma yapan Saatchi, yaşa bağlı bu kavramı da gündeme getirdi. Oldukça gerçekçi ve ilgi çekici bir yaklaşım aslında. Bugün 25 yaşının üstünde olan herkes, bilgisayar ile, internet ile, daha genel ifade etmek gerekirse dijital dünya ile "sonradan" tanıştı. Kendini ona adapte etmek zorunda hissetti. Bu adaptasyon sürecini başarı ile geçenler, dijital kültürü kendi gündelik yaşamlarına uygulayabildiler. Ancak bu fırsatı yakalayamayan, yakaladığı halde başarısız olanlar ise henüz okyanusun kenarında bir aşağı bir yukarı volta atmaya devam ediyor. Oysa henüz 25’ine gelmemiş olanların dijital kültürle tanışma süreçleri, hayatla da tanışma ile çakışmış durumda. Hal böyle olunca da bu genç insanlar için örneğin MSN’e girmeden, eposta alıp, göndermede, yahoo ya da google’da bir şey aramadan bir gün geçirmek, onlar kadar genç olmayan bizler için belki de gazete okumadan, hava durumunu bilmeden, deli danalar gibi koşuşturmadan, Türkiye’nin nasıl kurtarılacağı konusunda kafa patlatmadan, demokrasinin laikliğin gerçekten de söylendiği gibi tehlikede olup olmadığını düşünmeden bir gün geçirmek gibi olmalı. Bizim kafa yorduğumuz şeyler onlar için ne kadar fuzuli ise onların kafa yordukları şeyler de bizim için o kadar gereksiz. Daha doğru, daha sağlıklı vb. olup olmadığı bir yana, ortada bir realite var. O da artık dijital yerli statüsüne giren genç kuşaklar, sürekli bir "bağlı" olma durumundalar. Ya bilgisayar, laptop, cep telefonu gibi cihazlarla internet üzerinden ya da internetin erişemediği yerde SMS vesilesiyle bağlı; bağımlılar. Bu durumun üstüne bir de hızlı, daha hızlı akması gereken zaman olgusunu eklerseniz, ortaya Saatchi’nin de tespit ettiği bir durum ortaya çıkıyor: Hiçbir şeye uzun süre konsantre olamayan, kendilerini aynı anda birden çok şeyle uğraşmak zorunda hisseden bir gençlik. Zaten bunun tipik örneğini ülkemizde uzun zamandır Cem Yılmazvari mizah anlayışında yaşamıyor muyuz? Eskiden Zeki Alasya – Metin Akpınar ya da Levent Kırcavari mizahta on beş dakika boyunca skeçi izleyip, sonunda yüzde bir gülümseme oluşturan, anlamlı espriler yerini hiçbir şeyden bahsetmeyen, sizi her an gülmeye zorlayan, güldürmeyi başaran bir modele terk etmiş durumda. Bunların hiçbiri tesadüf değil. Bence ortada paradigmatik bir değişiklik de yok. Bugünün gençliğinin hızlı ve konsantrasyon bozukluğunda yaşadığını eleştiren kuşaklar, kendileri gençken, onlar da (o zamanın daha az genç kuşaklarına göre) hızlı ve konsantrasyonu bozuk olarak yaşamamışlar mıydı? Kısaca özetlemek gerekirse, gençlik bildiği yolda ilerliyor. Gençliğe hizmet için her daim yeni araçlar keşfediliyor. Bugünün gençliğinin ülkesi de dijital dünya. Dijital dünyayı, sokaktaki hayatın tersine, yaşlılar değil, gençler yönetiyor. Dijital dünyada, sokaktaki hayatın tersine, herkese hükmeden liderler, tiranlar, başkanlar yok. Herkes kendi eğlencesinde. Dijital dünyada direkt demokrasi var – temsili demokrasi yok. Aslına bakarsanız dijital dünyada yaşam, sokaktaki hayata göre hiç de kolay değil. Evet dijital yerliler belki, dijital göçmenler kadar çok fazla şeyi kafalarına takmıyorlar, ama uğraşmak zorunda oldukları konularda da kendi kendineler; yalnızlar. Yaşamın hızlanmasını sağlayan her araç aynı zamanda bireylerin yalnızlığının derinleşmesine de neden oluyor. İNTERNETTEKİ AÇIK ARtTIRMALARDA TEKLİF VERME TAKTİĞİ İnternetteki açık artırmalarda kazanmayı garantilemek istiyorsanız, teklifinizi vermek için son dakikaya kadar beklemelisiniz. Böylece kimse yanıt vermeye vakit bulamaz. Halihazırda internetteki açık artırmaları yakından izleyenlerin sıklıkla başvurduğu bu strateji, "pusuya yatmak" olarak tanımlanıyor. Şimdi Güney Kore’de Seul Ulusal Üniversitesi’ndeki bilim adamlarının yaptığı matematiksel bir analiz bu stratejinin kazanma şansını artırdığını ortaya koyuyor. Byungnam Kahng ve meslektaşı Inchang Yang, eBay isimli web sayfasının ABD ve Güney Kore versiyonlarındaki yarım milyondan fazla açık arttırmayı inceledi. Ve açık arttırmanın sonuna yaklaşıldığında tekliflerin sıklaştığını gördüler. Bilim adamları stratejiyi tanımlamak için basit bir denklem hazırladılar. Bu stratejide en önemli kandırmaca, diğer teklif verenlerin ürüne fazla ilgi olmadığı izlenimine kapılmaları. Bu çalışma Physical Review E’de yayımlandı. DENİZLERİN ALTINDA NE VAR? Deniz bilimcileri denizlerin altında neler olup bittiğini araştırmak için bugüne dek çok çeşitli yöntemler geliştirdiler. Şimdi son olarak önemli deniz hayvanı türlerinin etiketlenmesi için küresel bir proje başlatmak üzereler. Ocean Tracking Network adı verilen bu proje kapsamında 14 deniz bölgesi incelenecek. Bunların içinde ağırlık Atlas ve Büyük Okyanus’a verilecek. Projenin amacı küresel ısınmanın deniz canlılarını, göçlerini, eko sistemlerini nasıl etkilediğini anlayarak koruma çalışmalarını daha verimli bir tabana oturtmak. Örneğin balıkçıların ne zaman avlanıp ne zaman av yasağına uyacakları bu çalışmanın sonunda kesinlik kazanacak. Hazırlayan: Reyhan Oksay CBT 1009/19 21 Temmuz 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle