14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org TEKNOLOJİ YÖNETİMİ Dilek Çetindamar, teknoloji yönetimi konusunda uzman. Teknoloji yönetimini sistem olarak inceliyor.ABD de bu konuda çalıştı. Çevre teknolojileri uygulama ve sorunlarının yanı sıra, girişimicilik de uğraş alanı. Yeni bir projeye başlayacak ve Türkiye’nin teknoloji yönetimi sistemini araştıracak. Daha çok ünivresitelerin teknoloji yönetimi konusunda hangi yayınları var, onlara bakacak ve bizim gibi ülkelerde teknoloji yönetimi sorununa bir yöntem önermeye çalışacak. Vizyon 2023 Strateji Belgesi ile ortaya konan bilim ve teknoloji stratejisi, dediğim gibi, doğru ya da yanlış bulunabilir ya da yetersiz olabilir. Ama, doğruysa yürürlükte mi; yanlışsa, yetersizse yerine ne konmuş; Dokuzuncu Kalkınma Plânı Stratejisi (20072013) ne diyor bakalım: Bilim ve teknoloji politikası var mı? (3) Strateji’de, "rekabet gücünün artırılması; istihdamın artırılması; beşerî gelişme ve sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi; bölgesel gelişmenin sağlanması; kamu hizmetlerinde kalite ve etkinliğin arttırılması" stratejik amaçlar olarak belirlenmiş. Bu beş stratejik amaç içinde, anlaşılan, sâdece "rekabet gücünün arttırılması" için, bilim ve teknolojiden etkin bir araç olarak yararlanılması öngörülmüş. Ancak, herhangi bir araçtan yararlanabilmek için, en azından o aracın elde olması; o araca egemen olunması gerekir. Bilim ve teknolojide yetersiz ve rekabet etmeyi düşündüğümüz ülkelerin epeyce gerisinde olduğumuz mâlum. Vizyon 2023 Strateji Belgesi bu açığı kapatabilmek için kendi mantığı içinde bir yol öneriyordu. Plân Stratejisi’nde ise, "Rekabet Gücünün Arttırılması" başlığı altında "ARGE ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi" alt başlığıyla bu konuda söylenen şu: • ARGE faaliyetlerinin yenilik üretecek şekilde ve pazara yönelik olarak tasarlanması sağlanacaktır. Bu kapsamda, ARGE harcamalarının GSMH içindeki payı ve bu payın içinde özel sektörün ağırlığını artırmaya yönelik tedbirler alınacaktır. • Toplumda bilim ve teknoloji bilinci, nitelikli araştırmacı sayısı arttırılacak ve araştırma altyapısı geliştirilecektir. • ARGE faaliyetlerinin yeniliğe ve ürüne dönüştürülmesinde risk sermayesi vb. araçlardan yararlanılacaktır. • Üniversitelerin, araştırma enstitülerinin ve diğer kurum ve kuruluşların araştırma altyapısı öncelikli alanlar temel alınarak geliştirilecektir. Bunlar güzel de, hemen belirteyim; burada "öncelikli alanlar" lâfı geçiyor ama, Plân Stratejisi’nde herhangi bir ‘öncelikli alan’ öngörüsü yok... O zaman, bilim ve teknolojide öncelikleriniz ve bu önceliklere özgü ulusal programlarınız olmadan, yâni ehemmi (çok önemliyi) mühimden (önemliden) ayırıp ‘ehem’ üzerinde odaklanmadan, bilim ve teknoloji açığı büyük, finansman kaynakları ise sınırlı olan bir ülkede, burada söylenenleri yapmaya çalışsanız ne olur! Diyelim, ARGE harcamalarını ve araştırmacı sayılarını arttırmak için kamu kaynaklarından sınırlı da olsa para ayırabildiniz; ama, hiçbir ulusal önceliğiniz yoksa; önce neyi teşvik edeceğinizi bilmiyorsanız, hiçbir sanayi dalında, size dünya çapında rekabet üstünlüğü kazandıracak büyüklükte bir ARGE kapasitesi yaratamazsınız... Plân Stratejisi’nde, rekabet gücünün arttırılması için, bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanılması da düşünülmüş ve yaygınlaştırılmaları öngörülmüş. Bu da güzel. Peki, bu teknolojileri nasıl edineceksiniz? Okuyalım: "Bilgi teknolojileri sektöründe rekabet gücünün artırılması amacıyla, doğrudan yabancı yatırımlar için uygun ortam oluşturulacak ve bu yolla teknoloji transferi sağlanacaktır." Demek işimiz yine "doğrudan yabancı yatırımlara" ve bu yolla yapılacak "teknoloji transferine" kaldı. Tek bir konuyla da sınırlı değil; bakın, "Sanayi ve Hizmetlerde Yüksek Katma Değerli Üretim Yapısına Geçişin Sağlanması" için ne öngörülmüş: "Sanayide verimlilik arttışını sürdürebilmek için firmalar arası birleşmeler suretiyle ölçek büyütülmesi desteklenecek ve teknoloji yoğun bir yapıya geçiş için doğrudan yabancı yatırımlardan yararlanılacaktır." OECD bile, "Teknolojide kalıcı bir yetkinlik kazanılmasında, ithâl teknoloji, hiçbir biçimde, sağlam bir bilim temelinin ve yerli inovasyon kapasitesinin yerini tutmaz. Asıl vurgulanması gereken nokta, yaparak ve araştırarak öğrenme yoluyla knowhow’ın kendimize mâl edilmesidir" tavsiyesinde bulunurken, bizim bilim ve teknolojiyi edinip kendimize mâl etmek için 20072013 arasında izleyeceğimiz "ulusal strateji", Vizyon 2023’ün çizdiği yol değil de buysa, yolumuz açık olsun, deyip; gelecek hafta, bir de, TBMM’nin 28 Haziran’da onayladığı plânın kendisine bakalım... görevlilerinin teknoparklarda çalışmalarının kolaylaştırılması. SORULAR YANITLAR Rapor ne derece ilgi çekti, geri bildirim aldınız mı? 2001 raporunda da fazla bir geri bildirim almamıştık. Basında yer aldı rapor, bir milletvekili aradı, sizlerle sonuna kadar beraberim, birlikte çalışalım, dedi. Tıp fakültelerinde biyoteknoloji çalışmaları var, malzemelerin burada üretilmesi için şirketler kuruluyor; ama tarım farklı bir alan, orada devletin olması gerekir. Ege Üniversitesi biyoteknoloji merkezi çok önemli görev görüyor. Fazilet Sükan Hanımın gayretleriyle, devlet üç verdiyse 15 tane de dışarıdan proje buldular. Bir şirket kurmuş durumdalar. İlk raporla bu rapor arasında geçen beş yıl içinde, biyoteknolojide Türkiye’de hangi gelişmeler kaydedildi? Biyoteknoloji derken, mutlaka yüksek teknoloji ve genetik modifikasyon alanını anlamamak gerekir. Daha kolay olan uygulamaları biz sanayiye aktarabilirsek ve onlar da çözüm görürlerse epey mesafe alınır.. Mesela aşı sektörü; insan ve hayvan aşısında dünyaya ciddi rakamlar ödüyoruz. Bu alanda çalışmalar yapılır, ve bütün dünya pazar olarak düşünülüp kitlesel üretim yapılırsa, Türkiye bir sıçrama yapar. Çin’in çok ucuza ürettiği aşıları vb. kaçak olarak Türkiye’ye soktuğu belirtiliyor, sektörde, tabii bunların da önü alınmalı.. Tekstilde deri sanayinde, neredeyse tamamı dışarıdan satın alınan çok sayıda malzemeler enzimler kullanılıyor, aynı şekilde gıda sanayinde de. Bunlar ülkemizde kurulabilir. Tabii kitlesel üretimler için de devletin teşvikleri gerekir. Biyolojik teşhis veya araştırmada o kadar farklı kimyasal malzeme kullanıyoruz ki. Bütün bunların ükretimini ülkemizde düşünmemiz gerekir, tabii yerel değil küresel üretimi düşünmek gerekir. Risk sermayesi sistemi çalışmıyor, teknolojiye dayalı şirketleri anlayacak, onlara finansman sağlayacak sistem gerekir.. Geçen beş yıl içinde biyoteknolojide bir farkındalık gördünüz mü? 50 şirket bulmuştuk şimdi 40 şirket eklenmiş.. ilk rapordaki senaryomuza göre, yüzde 5 büyüme gerçekleştiriyordu şirketler, şimdi de yüzde 5. Ne sıçrama var ne geri düşüş. Önceki firmalar aynı yolda devam etmiş. Yeni kurulanlar modern biyoteknoloji yapan ve potansiyeli yüksek olanlar. Biyojenerik konusuna ilaç sanayimiz ilgi gösterdi; mesela Eczacıbaşı üretime geçiyor biyo jenerik bir üründe. Potansiyel olabilecek atılıma yol açabilecek ufak tefek gelişmeler var. Türkiye’de biyoteknoloji vurgusu üretim olarak hangi sektörlerde öne çıktı? Sağlıkta; 90 firmanın yüzde 57’si sağlık sektöründe hizmet veren, tıp sanayine biyomedikal test üretimleri yapan şirketler. Yeni bir molekül geliştirmiyorlar, uygulama anlamında çok başarılılar. Üniversitelerimizde bitki genetiği üzerinde araştırmalar yapılıyor. Yüksek teknoloji yapmadan da genetik bilgi kullanılarak akıllı tarım yapılabilir. Çevre kirliliğini engelleyen bakteriler, biraz bilgi ile kullanılabilir. Biz bunları da vurgulamak istiyoruz. Tabii en yüksek getirisi olan genetik araştırmalar. Ama bu alanda da teknik eleman ve tecrübeli insana ihtiyaç var bunları bulmakta zorluk çekiyoruz çünkü master’ını yapıp gidiyorlar.. CBT 1008/7 14 Temmuz 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle