25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam mallarını satan dükkanlar, en yeni filmleri getiren sinemalar, ‘İnternet Café’ ler var. Bunların arasında 16. Yüzyıl üslubunda olduğu farzedilen, camiler yapılıyor. Bu Bizans kiliselerine benzeyen, sultani minareli camiler şadırvanlarda abdest alanları rahatsız etmiyor. "ACABA SİRK’TE "Doctus cum libro" derlerdi eskiler, kitaplı bilgin, kitaplı okumuş anlamında; bol bol alıntılarla konuşan, üzerinden "terminoloji" dökülen, bilgisine sıkışmış, bilgisinin altında ezilen sözde entelektüellere. Bilgili olmayı "mâlumâtfuruşluk" sanan, edinilmiş kavram çerçevelerine sımsıkı sarılmazsa yaşayamayan. Edepsiz Bilgici Bu bilgi teşhircileriyle yıllardır bir arada bulunmak bana tahammülü öğretmiştir. Doğrusu, sabrın kaçınılmazlığını anlatmış durmuştur. Hâlâ öğrendiğimi söyleyemem, bu ukalâ, bu kendini bilmezlere katlanmayı. Türlü türlüdürler: Gençleri daha sevimli daha toydur. Yolun başında kendilerini kanıtlamanın ardına düşmüşlerdir. Elbette sindiremedikleri, anlayamadıkları mâlumâtla kendilerini süslemeleri, gelişmeleri açısından, geçici bir evre olarak görülebilir. Yanlışlar yapa yapa öğreneceklerdir. Kimi düşünceleri, olguları, kuramları hemen kavramaları beklenemez onlardan. Peki, ne beklenir? Henüz tam anlayamadıklarını anlamaları! Kolay mı? Anlama gücü olanlar, zaman içinde, deneyimler kazana kazana özürlerini giderebilip eksiklerini kapatabilirler. Ya olmayanlar? Ya olup da kendilerinin farkına varamayanlar? Hele hele farkına varıp da bunu kendilerine itirâf etmekten korkanlar? İçinde bulunduğu bilgi topluluğuna mahcup olmamak için anlıyor rolü yapmak zorunda olanlar? Geçimini sağlayan işinden olmamak zorunda kalanlar? Şöyle bir profesör düşünebiliyor musunuz: Meslek yaşamı boyunca yaptığı çalışmaları, verdiği dersleri "tam" anlayamadığı için kapıldığı eksiklik duygusundan dolayı sürekli acı çeken, bunu çevresine belli etmemek için de pratik zekâsını sonuna dek kullanmak zorunda kalmaktan kaynaklanan sürekli bir tedirginlik içinde bir akademisyen? Elbette bu tedirginlik, meslektaşlarıyla, öğrencileriyle olan ilişkilerini yaralayacaktır. Zekâ, anlama, kavrama yetisinden önde gittiğinde daha vahîm tablolar çıkar karşımıza! Kurallara, beklentilere uyum yeteneği, kavramsal, kuramsal beceriksizliği saklamaya çalışır. Meslektaşlarıyla girdiği tartışmalarda ezilmemek için pratik zekâsının yardımıyla etrafında bir koruyucu "epistemolojik alan" oluşturmaya çalışır. Sıkı bir retorik, lâf cambazlığı, etkileyici bir vücut dili, kılık kıyafetiyle elde etmeye çabaladığı "karizmatik atmosfer" (uzun saç, keçi sakalı, âlim görüntüsü vermeye yarayan üst baş) yarı yarıya fark ettiği cehâletini kapama yollarından bir kaçıdır! Bir diğer dâhî, edepsiz bilgici tipi de, kendi alanında bir ölçüde başarılı olup da, diğer alanlara "tasallut" ederek haddini bilmeyenlerden oluşur. Biz felsefecilerden böyle insanlar çıkar. Felsefeciyiz ya her şeyi biliriz. Kendimize iki üç şakşakcı bulduk mu bakın keyfimize! Üfürmelerimiz bitmek bilmez (örnek benim!). Oysa, bilmek edeple bilmektir, haddini bilerek bilmektir. Haddini bilmek "cici çocuk" olup pısırıklığı kabul etmek değildir! Cesaretle, donanımla, emekle, bunlarla yoğrulmuş kendini tanıyan bilinçle olur. Hele felsefeyle uğraşan bir edepsiz kadar, kültüre zararlı bir mahluk düşünemiyorum. Yunus, yüzyıllar öncesinden hepimizin kulağını çekmemiş miydi bu konuda? Çok iyi deney yapabildiği, hesaplayabildiği, tasarlayabildiği, ameliyat edebildiği için kendini büyük sosyal bilimci ya da filozof sananlara ne demeli? Amatör olduklarını kabul etseler neyse, anadan doğma bu büyük filozof taslaklarının, sosyal bilimci kumkumalarının estirdiği fırtınalar, geçmişin saygın düşünürlerinin, bilginlerinin kemiklerini sızlatır. Kendi uzmanlık alanlarında şişirdikleri egolarıyla felsefe ummanına yelken açmaya kalkarlar. Düşündükleri her şeyi ilk kez kendilerinin düşündüğünü sanırlar. Geçmişin filozoflarını kesip budarlar; anlayamadıkları görüşleri yanlış ya da budalaca bulurlar. Hele kalemleri ya da hitâbetleri çok güçlü ise yandı gülüm keten helva! Ciltlerle kitaplar yazar, orada burada konuşur, halkı ve gençliği düştükleir gaflet uykusundan uyandırmaya çalışırlar! Bizim gibi ülkelerde, bu alanlarda yeterince konuşacak yetişmiş uzman, erdemli insanlar olmadığından, boş buldukları alanları fütursuzca ele geçiren "epistemolojik korsanlar" hâline gelirler. Bilgin değillerdir, bilgicilikleriyle (Bilgici:Bilgi satışı yapan) ahkâm keserler. Kendini bilmez, öteki araştırıcıları tanımaz saygısız insanlar oldukları için edepsizdirler. MİYİM?" Sifonu çalışmayan tuvaletinden, kapısı kapanamayan evinden çıkıp, kanalizasyon kokuları arasında bir TaksimDördüncü Levent metrosuna, ya da yeni bir tramvaya binen İstanbullu, bu yeni ulaşım araçlarındaki tasarımın tazeliğine, malzemenin parıltısına kapılmış görünmüyor. İnsanlar kendilerini bir sirk’te hissediyor olmalılar. Bu sirkin aktörleri hokkabaz ve cambazlar yerine, pazarlamacı ve satıcılar. İnsanlar çelişkiler karşısında fazla rahatsızlık duymuyorlar. Bu keskin farklılıkları olağan karşılayıp heyecanlanmadan yaşamak daha tanıyamadığımız yeni kentlilerin özelliğidir. Sosyolog ve psikologlar bu insanları tanıtacak çalışmaları henüz yapmadılar. Düşünce ve ruhlar her kalıba giriyor. Ve bu kalıpların tanımı yok. Bütün yeniliklerine karşın bu ortam saf değil. İnsanlar her an şiddete başvurabiliyorlar. Yasadışına çıkabiliyorlar. Bu sosyal ve psikolojik olgunun yansıttığı fiziksel çevre eski İstanbulu ve onun çok sınırlı da olsa, yer yer korumaya çalıştığımız tarihi karakterini yok eden modern gelişmelerin sonucudur. Bu konu bizim için önem taşıyor. Çünkü bu bağlamda bir ulusal kültürün varlığını kanıtlamaya çalışıyoruz. Kuşkusuz yeni gelişmelerin tarihi çevreye tecavüzünün hikâyesi Türkiye’de başlamadı. Buna ilişkin yüzyıllık bir Batı yazını var. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupalılar geçmişle bir sürekliliğin gerekliliğine inanmaya başladılar. Le Corbusier gibi modernistlerin, ‘Plan Voisin’ türünden önerilerini bir yana koyarak ‘A futur for our past’ sloganına sarıldılar. Paris, Roma, Floransa, Londra, ya da Amsterdam ve binlerce Avrupa kenti tarihi imgelerini koruma çabalarını gevşetmediler. ÜMRANİYE ÜSKÜDARI YUTTU Fakat benzer bir davranış ruhu Türk toplum bilincine erişene kadar biz başlıca büyük kentlerin kimliklerini değiştiren büyük ve kökten hamleler, (ya da imar hareketleri) yaptık. Kendi tarihimizi horlayıp tahrip ettik. Türk toplumu Avrupalı olmak bir yana, kentli bile olmadan Ümraniye Üsküdarı yuttu. Toplum kanımızca hâlâ göçer olduğu için değil, herşeyi dışarıdan almaya alıştığı için en katı değişiklikleri şaşırmadan kabulleniyor. Avrupa Birliği kapısında kuyruğa giren ve Düyunu Umumiye’yi hortlatmış bir Türkiye var. Kanyon’u bu fakir Türkiye üretiyor. Yıllarca önce M. Castells küresel sermaye karşısında yerel karşı koymaların olacağını, fakat bunların olayların gidişini değiştiremeyeceğini söylüyordu. Bunu zaman gösterecek. Biz Avrupa’nın her yaptığına da özendiğimiz için, İstanbul’u yok ettikten sonra şimdi sur içinde uydurma bir Osmanlı kenti yapmaya hevesleniyoruz. Ne var ki Süleymaniye’de iki evi restore edene kadar 10 Süleymaniye ağırlığında bir Kanyon, 100 Fatih ağırlığında bir LeventMaslak aksı ortaya çıkıyor. Bu yazıdaki fotoğraflar kent ve toplum olgusu üzerinde yeniden düşündürmeyi amaçlıyor. İstanbul’da neler olacak? Kentin yeni sakinleri Osmanlı’dan bu yana bitememiş bir altyapı, ve rasyonel bir ulaşım sistemi olmayan bu kentte yabancı mimarların projelerindeki görsel ziyafetlerin neresinde bulacaklar kendilerini? Avrupada ve Amerikada olan hiçbir şey Türkiye’yi anlatmaya yetmiyor. Bir yabancıya referans vermeden bu kentlileşememiş dediğimiz, ama belki de zaten böyle bir tanıma girmeyecek yeni toplumu tanımak ve kentlerin geleceğini düşünüp, kurgulamak bizim için çok önem taşıyor. Belki de Türk toplumu, eski bozkır göçerinin dinamizmi içinde, başka bir dünya tanımlamaya başlıyor. CBT 1008/11 14 Temmuz 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle