Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Bilgi hukukunda hakkaniyet sorunu Bilgi üzerindeki mülkiyet hakkına ilişkin önemli kanuni düzenlemelerden birisi olan Patent Haklarının Korunması Hakkında 551 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 16. vd maddelerinde, işçiler ve memurlar tarafından yapılan buluşlar üzerindeki hakların, işverene veya memurun görev yaptığı kuruma ait olacağı öngörülüyor. Acaba, buluşların mülkiyet hakkının kime ait olacağını, siyasi irade tek emredici bir kanunla düzenleyebilir mi? Mehmet Uysal* CBT1008/20 14 Temmuz 2006 atent "yeni, sanayiye uygulanabilir ve tekniğin bilinen durumunu aşan buluşlar"ın tapusudur. Patent verilebilecek buluş, insanlığın mevcut teknik bilgi hazinesini zenginleştiren yeni bilgilerdir. İnsan bilgiyi, kendinden önceki bilgi birikimini toplumsal aklın dil hazinesinden "öğrenerek" ve kendi düşünme etkinliği sonucunda "üreterek" elde eder. Her yeni üretilen bilgi, toplumsal aklın dil hazinesine katılarak sonsuza dek koruma altına alınır. Ancak, insanlar ürettikleri yeni bilgileri, hemen dil hazinesine katmazlar. Bunun da nedeni, daha ileri teknik bilginin sahibine bir tekel konumu sağlaması ve bu konumla Emredici bir da insanların yaşamda kalhukuk kuralıyla, ma olanaklarını genişletmede nispi bir avantaj elde düşünme gücü etmeleridir. Bundan dolasahiplerinin yıdır ki eski zamanlarda ustalar "meslek sırları"nı iradesi kısıtlanakıllarında saklar ve pek makta ve onların fazla kimseyle paylaşmaz, iradesi burjuvaziböylece bilgi mülklerini titizlikle korurlardı. nin iradesine Bilgi mülkiyeti ve onun bağımlı korunması neden önemlidir? Mülkiyet, her şeyden kılınmaktadır. önce, insanın güncelde ve belirsiz gelecekte yaşamda kalmasını ve yaşamda kalma olanaklarını genişletmesini sağlayan şeyler ile insan arasında bir "sahiplenme ilişkisi"dir. İnsanın şeyleri sahiplenmek istemesinin nedeni, o şeyleri sahiplenmek isteyen başka insanların da olmasıdır. Bundan dolayı mülkiyet sadece şeyler ile insan arasında bir ilişki değil, insanlararası bir "toplumsal ilişki"dir de. İnsanların şeyleri nasıl mülk edinecekleri, toplumların içindeki çeşitli güçlerin bileşkesi olarak oluşmuş olan "genel siyaset" tarafından hukuk kuralları olarak belirlenir. Kısaca, "mülkiyet, yaşam kalım maddelerini sahiplenme amacıyla, yaşamda kalma olanaklarının insanlar tarafından nasıl kontrol edileceğinin, siyaset gücü tarafından, hukuk kuralları olarak belirlendiği bir toplumsal ilişkidir".(1) "Bilgi mülkiyeti niçin önemlidir?" sorusuna dönersek; bilgi insanın en önemli yaşamda kalma ve yaşamda kalma koşullarını iyileştirme olanağı olduğu ve önemi, sürekli artan bir ivme ile arttığı için, bilgi mülkiyeti çok önemlidir. Aklın içinde oluştuğu için, İnsanın bilgiyi sahiplenmesi doğal bir olgudur. Bu nedenle bilgi, onu ilk üreten kişinin doğal mülküdür. Bilginin ilk maliki, bilgiyi üretebilmek ama P cıyla, yaşamının belli bir zamanını öğrenme, araştırma, inceleme, gözlem, deney vs için harcamıştır ve bu zamanın ona belli bir maliyeti vardır. Bunun yanında, bilgi sahibi, ürettiği bilgiyi öğreterek ve/veya kullanarak belli bir gelir elde etme beklentisi içindedir. Bilginin sahibine gelir getirebilmesi için, diğer insanlara açıklanması gerekir. Bilgi açıklandığı zaman da tıpkı korunmasız bir arazi gibidiğer insanların kullanımına açık hale gelir. Kapitalizmin rekabetçi tarzda gelişmesi teknik bilginin önemini hızla artırdı, kapitalistlerin sürekli yeni teknoloji talebi bilgiyi hızla genişletti, bunun yanında bilginin kitleselleşmesi olanaklarının hızla artması karşısında da ustaların hafızaları bilgi mülkiyetini korumada yetersiz kaldı. İşte bu aşamada siyasi otorite devreye girmesiyle bir "bilgi mülkiyeti hukuku" oluşturularak, bilgi "siyasi koruma" altına alındı. Patent haklarına ilişkin olarak 1473 yılında Venedik’te başlayan hukuki düzenleme, 18. ve 19. yüzyıllarda hızla yayılarak, 1883 yılında Paris Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla bir "uluslararası hukuk" haline geldi . da, bilgi üreticileri, kendi iradeleriyle yapacakları bir sözleşmeyle, düşünme güçlerini bir başkasının hizmetine verebilir. DÜŞÜNCE GÜCÜNE EL KOYAMAZ Bu durumda üretilen bilginin mülkiyetinin kim(ler)e ait olacağı, düşünme hizmeti verenle alan arasındaki tarafların serbest iradelerine dayanan sözleşmeyle belirlenecek; kamu otoritesinin işlevi de bilgi mülkiyeti haklarının sicilini tutmaktan ve bunu belgeleyen patenti hak sahibine vermekten ibaret olacaktır. Kısacası, sözleşme serbestisi çerçevesinde, üretilmiş bilginin ve/veya düşünme gücünün, sahiplerinin iradesiyle bir "bilgi piyasası"nda alınıp satılmasında, hakkaniyete aykırı bir durum yoktur. Ancak, bilgi mülkiyetinin kime ait olacağı, tarafların bağımsız iradelerini yansıtan sözleşmelerle belirlenmek yerine, emredici bir hukuk kuralıyla belirlenmekle, düşünme gücü sahiplerinin iradesi kısıtlanmakta ve onların iradesi burjuvazinin iradesine bağımlı kılınmaktadır. Biz bunun altında, bilginin giderek artan önemi ve sahibine tekel konumu sağlaması nedeniyle, burjuvazinin, bilgi üzerindeki mülkiyete, kanun gibi çok daha "sağlam" bir araç ile sahip olma amacının yattığını düşünüyoruz. Çünkü sözleşmeye aykırılığın yaptırımı "tazminat", emredici bir kanun hükmüne aykırılığın yaptırımı ise, "para ve/veya hapis cezası"dır.(2 ) Biz bunun daha derinde yatan nedeninin ise, burjuvazinin, bilgi üreticisine sadece bilgi üretimi için harcadığı zamanın maliyet bedelini ödeme, ancak üretilen bilginin öğretilmesinden ve/veya kullanılmasından beklenen ve bilgi üreticisinin ücreti ile kıyaslanamayacak büyüklükteki gelirin tamamına, siyaset gücündeki ağırlığını kullanarak sahip olma niyeti olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, bize göre, bilgi mülkiyeti ile ilgili olarak, düşünme gücü sahiplerinin aleyhine, burjuvazinin lehine emredici bir kanuni düzenleme, kapitalist toplumun bağımsız ve eşit birey ilkesine, bu çerçevede sözleşme serbestisine aykırı, bundan dolayı hakça değildir; bilgi hukukunda bir hakkaniyet sorunu vardır. BİLGİ ÜRETİM İŞLETMELERİ Bilgi mülkiyeti hukuku kapitalist toplum ilişkileri içinde oluştu. Bu nedenle bilginin insanların yaşamda kalma olanaklarının genişletilmesi için kullanılmasının sınırlarını, burjuvazinin kâr maksimizasyonu temel amacı belirledi. Kapitalizmin rekabetçi olduğu dönemlerde bilgi hızla genişlemiş, tekelci olduğu dönemlerde ise duraklamıştır. Özellikle rekabet dönemlerinde bilgi talepleri hızla artan kapitalistler, mucitlerin icatlarını beklemek yerine, düşünme gücü sahibi insanları ArGe birimlerinde bir araya getirerek ihtiyaç duydukları bilgileri kendileri üretir, hatta kendi işlerinde kullanmanın yanında ve ötesinde, satmak amacıyla "bilgi üretim işletmeleri" kurar oldular. Burjuvazi kapitalist toplumu, feodal eşitsizliklere karşı siyasi mücadelesi içinde şekillenen, "bağımsız ve eşit birey ilkesi" üzerine kurmuştur. Bu ilkenin bireylerarası ekonomik ilişkilerdeki sonucu, "sözleşme serbestisi"dir. Bu çerçevede bilgi de bir mülk olduğuna göre, sahipleri onu anlaştıkları bir bedelden satabilir. Bunun yanın * Mehmet Uysal, Hazinenin Düşüncesi, Çitlembik Yayınları, İst. Ekim 2005, 1. Baskı, s.67 1 Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları ve Kültürü 1. Ulusal Sempozyumu, İstanbul Barosu Yayınları, İst. Eylül 2005, 1. Baskı 2 551 sayılı KHK’nın 5194 sayılı Kanun ile değişik 73/a maddesine göre, Mülkiyet, bir toplumsal ilişki olduğu için, toppatent başvurusu sırasında gerçeğe aykırı lumsal yaşamın nasıl yönetileceği (veya nasıl açıklama yapmanın veya kendisini haksız olarak patent başvurusu sahibi olarak gösyönetilmeyeceği) sorunundan kaynaklanan sitermenin cezası, bir yıldan iki yıla kadar hapis ve/veya 14.00027.000 YTL arasında yasetin de en önemli konularından birisidir. ağır para cezasıdır.