Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KENT VE KÜLTÜR TEKNOLOJİ=YAŞAM Edip Emil Öymen eoymen@bilgi.edu.tr Soru: Tenisçi, bilişimle mi kazanıyor? Yanıt: Hayır, ama bilişim “iyi geliyor” Tenisçi + Bilişim = Yüksek performans Evvelki hafta Londra’da bir Wimbledon Tenis Turnuvası daha bitti. Wimbledon, ikisi büyük ve yarıkapalı, 19 tanesi açık 21 tenis kortuyla, bankası, toplam 9 restoran ve kafeteryasıyla, eczanesi, büyük kitapçısı, müzesi, hatıra eşya satan mağazaları ve sponsorlara ayrılmış dinlenme ve ağırlama salonlarıyla tam bir tenis kasabası. Dünya sporunun gözü iki hafta süreyle buradaydı. Türkiye’de bile bir özel televizyon kanalı, bazı maçları naklen yayınladı. Wimbledon’da kullanılan IBM yazılım ve donanımı, bilgi ve iletişim teknolojisinin, tenisçileri hangi ayrıntısına kadar didiklediğini gösteriyor. IBM tarafından 1994’ten beri turnuva sırasında kullanılan elektronik sistemle bir oyuncunun 61 değişik hareketinden, o oyuncu hakkında 300 performans datası çıkartılır. Bu işlem, turnuvaya katılan 256 sporcu için tek tek yapılır. Bu uzun listeden en belli başlı noktalar: * Sporcu, topu fileye çarptırıp kaç faul yaptı? * İlk servisi nasıl attı? * Kolunun hangi açısıyla attı? * Topu yüksekten mi attı? * Tek bir vuruşla mı sayı aldı? * Bu vuruşu kaç kilometre hızla yaptı? * Servisi nasıl "kırdı"? * Topu nasıl karşıladı? * Beraberlik halinde maç uzatıldıktan sonraki servis atışları nasıl? Wimbledon Tenis Turnuva alanının altında ikizkenar üçgen şeklinde, boyu 600, tabanı 300 metreye yakın bir yeraltı bilgi teknolojisi merkezi var. Burada 140 kişi, özel monitörler ve klavyeler kullanarak, 61 ölçüte göre oyuncuları izler. Kulaklarında kulaklık, hem televizyonda maçı anlatan uzmanları dinler, hem önlerindeki monitörden izler, hem elindeki özel klavye ile kodlar. Bütün bu bilgi, yeraltına döşeli 35 kilometre fiber optik kabloyla dolaşarak ana bilgisayara girer. Sporcunun perfonmansının matematiksel verileri, ona "kitap gibi" bir sunumla geri döner. Raporun 4 sayfalık özeti de var. Sporcu buna bir baktı mı, neden kazandı, neden kaybetti anlar. Çünkü herkes için 300 performans ölçütü belirlenmiş. Bu ölçütlerdeki başarısı/başarısızlığı ona hemen maçtan sonra geri bildirimle döner. IBM, her maç için, diğer ölçümlerle birlikte yaklaşık 850 kalem bilgi toplar. Bu, 256 tenisçinin turnuva boyunca topa (en az) 250 bin vuruşundan çıkartılan bir özet! *** Bu bilişim desteğine ek olarak, videoya alınan maçlar daha sonra bilgisayara yüklenerek ortaya oyuncu performans modeli çıkartılıyor. Bilgisayar modellemesiyle oyuncu, nerede nasıl bir hata yaptığını kendi gözleriyle görüyor. Yazılım tekniklerinin daha da gelişip ayrıntıya inmesiyle, modelleme de daha ince ayar olmaya başladı. Ama istenildiği kadar ileri teknolojik yöntemler kullanılsın, modelleme yapılsın, yine iş gelip dolaşıp tenisçinin yeteneğinde düğümleniyor. Geçen yılların star tenisçileri bir kaç yıl içinde geride kalıyorsa bu performans düşüklüğünü bilişimin de giderme şansı yok. Hangi kent, hangi insan? Adı kent olan yerleşmeler artık bizim bildiğimiz kentler değil. Bugünkü İstanbul’un kitaplarda yazılan ve planları yapılan eski kentle ilgisi sadece adında kalmış. İstanbul için yabancı mimarlarca hazırlanan her biri yarım sur içi büyüklüğündeki önerileri (örneğin Zaha Hadid ve Ken Yeang projeleri gibi) ya da Levent’te yeni yapılan ‘Kanyon’ ticaret ve iş merkezini gördükten sonra bunu daha kesinlikle söylemek gerekiyor. Doğan Kuban Deniz İncedayı erçi modern kentin yok olduğu yarım yüzyıldır yazılıp söyleniyor. Fakat burada dile getirmek istediğimiz, Avrupa’nın en fakir ülkelerinden birinde fiziksel ortamın bu çılgın gelişmesinin insan ve toplum açısından henüz anlamadığımız sosyal ve psikolojik içeriğine dikkat çekmek. Kapalıçarşı ve kent pazarları ile birlikte yaşayan Metro City, Capitol ve nihayet ‘Kanyon’ gibi kompleksler neredeyse tarihin bütün aşamalarını aynı kent mekânında temsil ediyorlar. Gerçi kent pazarları Avrupa’da da kurulur. Eyfel Kulesi yapıldığı zaman da insanlar böyle hissetmiş olabilirler. Boğaz’daki balıkçı kayığı ile hızlı feribot arasında da çağlar farkı vardır. G AYNI GÜNDE BİRKAÇ ÇAĞ Fakat burada vurgulayacağımız olgu, köyden yeni gelen insanların bile bu karşıtlıklar, kutuplaşan imgeler içinde yadırgamadan yaşamalarıdır. Herhalde ‘yabancılaşma’ kavramını yeniden tanımlamak gerekiyor. İstanbulda yaşayanlar sokaklarda tenteler altında kurulan haftalık pazarlarında İlkçağlarda, Kapalıçarşı’da ortaçağda, Ak Merkez’de 20. yüzyılda, ‘Kanyon’da 21 yüzyılda yaşıyorlar. Hiç irkilmeden birinden çıkıp ötekine giriyorlar. Gerçi birinden ötekine satıcılar ve müşteriler değişiyor. Pazar sokaklarında yeni göçmenler, ‘Kanyon’daki mağaza ve kahvelerde pahalı ithal markalarını pazarlayan modellere benzeyen kadın ve erkekler var. Fakat müşterileri farklılaşsa da, bu kentsel mekânlar arasında sınırlar ve pasaport yok. Kent toplumunda olumlu ve olumsuz başka değişmeler de var. Din baskısının zorladığı kıyafetler, töre cinayetleri gibi. Fiziksel çevrede ve toplumda olan bitenler her paranın alınıp satıldığı bir büyük döviz bürosunda yaşadığımız hissini uyandırıyor. Yeni yapılar, başka bir dünya vizyonunu haber veren bir çevre peyzajı tanımlıyorlar. Anadolu yakasında Kavacık’ta 2030 yıl önce kışın korularda yakmak için kuru dal toplayan ya da ağaç kesen köylüler vardı. Bugün yepyeni kocaman bir iş merkezi etrafında malum konut blokları var. Eski köylüler mahallenin gözde olmayan bölümlerinde, gecekondu bozması apartmanlarda oturuyorlar. Fakat çevrelerinde cam kaplı, yüksek iş blokları yükseliyor. Ünlü markaların CBT 1008/10 14 Temmuz 2006