25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EVRİMSEL GELİŞİM ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör İşte bir öfkeli erkek! İnsanların değişik yüz ifadelerinin toplumda ne kadar hızlı fark edildiği araştırılarak sonuçlar karşılaştırıldı. Veriler gösterdi ki, kızgın ifadeli erkekler öncelikle fark ediliyor. Dr. Pınar Uysal Onganer; ponganer@yahoo.co.uk assachusetts Institute of Technology (MIT)’de görevli Mark Williams ve Melbourne Üniversitesi’nden Jason Mattingley tarafından yapılan bu ilginç çalışma Current Biology dergisinin haziran sayısında yayımlandı. İnsanlarda, cinsler arasındaki fiziksel farklılıklar ilk bakışta, kolaylıkla anlaşılabiliyor. Buna karşın, olası kavramsalbilişsel (cognitive) ve algısal (perceptual) farklar daha zor saptanıyor. Ancak, ‘sosyal hayvanlar’ olarak bizler diğer insanların yüz ifadelerini anlamaya yönelik özel bir mekanizmaya sahibiz. Erkek ve kadınlarda bu mekanizmanın aynı olup olmadığı, sınırları ve nasıl işlediği henüz bilinmiyor. Dr. Williams ve Dr. Mattingley, kadın ve erkeklerdeki hangi duygusal ifadenin, yine her iki cinsten oluşan gözlemciler tarafından daha hızlı ve doğru olarak tespit edildiğini inceledi. Öfkeli erkek yüzleri her iki cins tarafından da öncelikli olarak fark edilmiş. Ancak, erkek gözlemciler kızgın hemcinslerini, kadın gözlemcilere oranla çok daha hızlı ayırt etmiş. Kadın ve erkeklerin, erkeklerdeki agresifliği hemen saptamasının, algısal sistem(*) fikri ile uyumlu olduğu görülmüş. CNN Editör programında Sayın Özgen Acar Bey sürekli "tarih yerinde güzeldir" cümlesini kullanarak, tarihsel kalıntıların bulundukları yerde bırakılmalarını ve bulundukları yerlerin yerel müzelerinde sergilenmelerini savundu. Tarih Anlaşıldığı Yerde Güzeldir Hiçbir şekilde katılmadığım ve aslında yalnız tarihe ve tarih bilimine değil, tüm tarihsel ve yerel bileşenleri olan bilimlere (ör. jeoloji, biyoloji vb) büyük zarar verdiği ve vereceği kuşkusuz olan bu temelsiz iddianın esasında müzeolojinin temel felsefesine de ters düşen bir düşünce tarzı olduğunu bu yazıda anlatmak istiyorum. Tarih, her şeyden önce takdir edilirse güzeldir. Tarihi takdir etmeyen ona özel bir değer vermez. Yüzyıllarca Osmanlı idaresinde bulunan yerlerdeki tarihsel kalıntılar değer verilmedikleri için çürüyüp gitmişlerdir. Bunlar arasında, onların kıymetini bilen yabancıların gelip onları incelemeleri, toplamaları ve dolayısıyla değerlendirmeleri sayesinde dünya bu eserler ve kalıntıların şanslıları hakkında bir fikir sahibi oldu. Yüzyıllarca Mısır'da gömülü duran muhteşem hazineler yavaş yavaş soyuluyordu. İyi ki Fransızlar ve İngilizler hepsi soyulmadan onların bazılarını bulup ülkelerine götürerek incelediler, onlara dayanan muhteşem eserler yayımladılar. Acaba tarih yerinde bırakılsaydı, Sir E. A. Wallis Budge Süryanice'den Kıpti diline, oradan da eski Mısırca'ya uzanan muhteşem eserlerinin kaç tanesini verebilirdi? Veya bugün buluntu yerleri Irak'ta kalan Sümer ve Asur tabletlerinden öğrendiklerimizin kaçta kaçını öğrenebilirdik? Acaba Champollion hiyeroglifleri Rosetta taşı yerinde bırakılsaydı çözebilir miydi? Türkiye'deki müze ve kütüphanelerin yürekler acısı haline bakınız. Ben Bergama'yı ve hemen aşağısındaki Asklepion'u ziyaret ederken, buradaki buluntuların her türlü korumadan tamamen ârî bir şekilde ortalarda gelişigüzel durmaları nedeniyle şoke olmuş, bunu müze müdüriyetine geri dönerek söylemiştim. Aldığım cevap hepimizin bildiği, "hükumetin ilgisizliği" idi. Bursa Arkeoloji Müzesi hakkında da gördüklerimi kamuoyuna duyurmuştum (bkz. Cumhuriyet Bilim Teknik, no. 304, 16 Ocak, 1993, s. 6). Dünyanın en önemli Arkeoloji müzelerinden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzesinin de yürekler acısı durumu her ziyaretçiyi derinden yaralamaktadır. Türkiye ve benzeri uygarlaşamamış ülkelerde gördüğümüz bu ve benzeri durumların nedeni açıktır: Bu ülkelerde tarihi ve doğayı anlayacak, takdir edecek, ondan zevk alacak ve onu araştıracak bir bilgi ve görgü birikimi yoktur. Nasıl ki, nadir bir kırılgan eşyayı beş yaşındaki bir çocuğun eline vermezseniz, tarihin ve doğanın tekil olan, kayboldukları takdirde yerine konamayacak olan kalıntılarını da uygarlaşamamış toplumların eline bırakamazsınız. İşte Karun'un broşunun başına gelenler! İnsanlık bu hazineleri tamamen kaybeder. Bu hazineler, yalnız bulundukları yerde yaşayanların malı değildir; tüm insanlığın malıdır. Müze fikri de kıymetine baha biçilmesi mümkün olmayan kalıntıların bir araya getirilmesi ve karşılaştırmalı olarak incelenmesi için icad edilmemiş midir? Her bulunan bulunduğu yerde kalsa müze olabilir mi? Kaldı ki, önemli kalıntıların belirli merkezlerde toplanmaları, karşılaştırmalı çalışmaları mümkün kılar ve kolaylaştırır. Sanıyor musunuz ki bir British Museum, bir Louvre, bir Berlin Müzesi, bir İstanbul Arkeoloji Müzesi, bir Aziatski Muzeum veya Ermitaj olmasaydı bugünkü modern arkeoloji veya ejiptoloji veya sümeroloji vb olabilirdi? Şimdi biz elimizdeki o baha biçilmez Asur ve Sümer kalıntılarını Irak'a veya Mısır kalıntılarını Mısır'a geri mi gönderelim? En akıllıca hareket tarzı, tarihsel ve doğal kalıntıların onları bir araştırma sonucu bulanların korumacılığına terkedilmesidir. Bu kişiler kimdir? Eğer biz değilsek, başkaları bu kişiler olur ve bize de elimizden giden değerlerimize dövünmek kalır. Tarihi ve doğal değerlerimizi araştırıp, bulup, koruyacak ve başkalarının da görmesine ve incelemesine olanak sağlayacak imkanlar yaratmalıyız. Bunun aksi, eşi olmayan insanlık mirasının çapulculara teslimi ve tarihimizin kısa sürede silinmesi anlamına gelir. Buna aklı başında kimse izin veremez. İşte onun için adam gibi eğitime, bunu temin edecek adam gibi görgülü, bilgili ve gözü doygun politikacılara ihtiyacımız vardır. M TEHLİKENİN FARKINDA OLMAK Evrimsel gelişim, insanlarda cinsler arasında, beynin fonksiyonel ve yapısal organizasyonu dahil, belirgin farklılıklara neden olmuştur. Bu farklılıklar, kavramsal ve davranışsal yetenek modelleri ile kendini gösterir. Örneğin, kadınlar algısal ayrımlarda erkeklerden çok daha başarılı iken, erkekler yön bulmada daha iyiler. Erkekler kadınlara oranla, fiziksel olarak daha büyük ve daha agresifler, bir başka deyişle, tehdit oluşturmaya daha uygunlar. Cinsler arası bu gibi fiziksel farklılıklar kavramsal süreçte tehditkâr davranışları belirlemede farklı işleniyor olabilir. Kızgın yüz ifadesini erken saptama belki de ölümcül olabilecek potansiyel yaralanmaları önleyebilir.. 78 erkek ve 78 kadından oluşan gözlemci gruba, çeşitli yüz ifadelerinin yer aldığı resimler gösterilmiş. Ancak, korkulu ve/veya sinirli yüz ifadelerinin mutlaka diğer yüz ifadeleri ile aynı kartta bulunmasına dikkat edilmiş. 6 erkek ve 6 kadının yüz fotoğraflarının bulunduğu kartlar 4’lü veya 8’li olarak gruplanmış. Kadınlar da, erkekler de hızla sinirli yüz ifadeli erkekleri ilk önce fark etmişler. Ancak erkek gözlemcilerin ‘tehlikeyi’ ayırt etme hızı kadın gözlemcilere oranla belirgin biçimde daha hızlı olmuş. Fotoğrafların sıraları değiştirilerek yapılan tekrar çalışmaların sonuçları değişmemiş ve istatistiki olarak da doğrulanan verilere göre; ‘tehdit saptama sistemi’ erkeklerde kadınlardakinden çok daha hızlı işlemekte. Elde edilen sonuçlar evrimleşme sırasında işlenmiş ve farklılaşmış ‘tehdit saptama sistemi’ fikri ile uyumluluk göstermekte. Kızgın erkek yüzleri her iki cinste de öncelikli olarak saptanıyor. Erkekler tehlikeyi daha hızlı seziyor. Kadınlar ise iğrenme, üzüntü, sevinç gibi diğer duyguları yansıtan yüz ifadelerini erkeklerden çok daha hızlı ve etkin olarak anlayabiliyor. Williams MA, Mattingley JB. Do angry men get noticed? Curr Biol. 2006 Jun 6;16(11):R402404. *Algısal Sistem (perceptual system): Duyu organları tarafından saptanan fiziksel dünyadaki sezgileri bellekteki görüntüsüne çeviren zihinsel aygıt CBT 1006/5 30 Haziran 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle