27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ULAŞIM GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Raysız tramvay: Alman bilim adamları, otobüs ve tramvayın olumlu yönlerini birleştirerek yeni bir araç AutoTram’ı geliştirdi. Kimi denemeci arkadaşlar (denemeci sözünü edebiyatta deneyen olarak yorumluyorum!) "söyle öyleyse, nedir has deneme, yeni anlamlar deneyen deneme, deneyen anlamlarla kuşanmış deneme?" diye sorabilirler. T ramvay bir seferde çok sayıda yolcu taşıyabiliyor ve en dar dönemeçlerde bile işleyebiliyor. Fakat buna karşın pahalı bir alt yapı ve üst bağlantılar gerektirmekte. Oysa otobüs her türlü yolda altyapı gerektirmeden çalışıyor. Almanya’daki Fraunhofer Trafik ve Altyapı Sistemleri Enstitüsü bilim adamları, otobüs ve tramvayın olumlu yönlerini birleştirerek yeni bir araç tipi geliştirdiler. AutoTram ilk bakışta modern bir tramvaya benziyor ama ne rayları ne de üst bağlantıları var. Bunun yerine asfalta çizilmiş beyaz çizgiler üzerinde tekerlekle ilerliyor. Aracın önündeki bir kamera beyaz çizgileri takip ederken, bilgisayar görüntüleri değerlendirerek, ayrı ayrı yönlendirilebilen üç dingili ayarlıyor. Şoför mahallinde direksiyon kendiliğinden dönüyor ve AutoTram görünmez raylar üzerinde duraktan durağa ilerliyor. Yollar kar veya çamurla kaplı olduğunda kamera yolu görmese de AutoTram yine kendi kendine ilerleyebiliyor, çünkü uygunsuz hava koşullarında GPS sistemiyle devreye giriyor . Otobüs ve tramvay karışımı araç yakıt hücresiyle çalışıyor. Ama bilim adamları duraklara yerleştirilecek şarj istasyonlarıyla da çalışabileceğini söylüyorlar. Bu durumda araç her durakta iki kilometrelik elektrik enerjisi depolayabilecek. AutoTram projesi özellikle de normal tramvay uygulamasının zor olduğu kentler için düşünülmüş. Mesela dar sokaklı kentlerde ya da bazı hatlarda daha fazla yolcu taşınması gerektiğinde AutoTram daha avantajlı. Tek bir AutoTram aracıyla bir seferde 120 yolcu taşınabiliyor ama isteğe göre iki ila üç vagon birleştirilebilmekte. Üç vagonlu AutoTram şehirlerarası yolculuklar için de kullanılabilecek. Deneme Üstüne Has deneme önceler, önceleyeni önceleyip, onu söze dökmek olanağı yok. Henüz yazılmamış denemelerin, söylenmemiş sözlerin nasıl olacağını bilme olanağı yok. Yaşanmamış yaşantıların nasıl olacağını bildirme olanağı yok! İki zorluk var en azından: Denenecek olanın içeriği, bir de bu içeriğin dile dökülmesi. Bu içeriğin daha önceden yaşanması, onu eskitip denenmiş bitmiş hâle dönüştürmez mi? Hiç denenmemişi deneyecek olana, denenmemiş üstüne ne söylenebilir? Nasıl söylenebilir? Has deneme önceleyen, önde olan ise, dilden önce ise, bir anlamıyla, nasıl dille birlikte anlatılabilir? Batı dillerinde denemecinin denediği "essay", bir yoruma göre "exagere" den geliyor. "Agere" fiili, Eski Yunanca’daki "agagein" fiiliyle yakından ilişkili. Salt bu fiilin Eski Yunanca’dan Latin kültüründeki kullanım serüvenine şöyle bir göz atmak bile, Türkçe’deki "deneme"ye, oralardan esen anlam fırtınasını duymaya yetebilir. Hareketi, yönetmeyi, sürmeyi, etkin olmayı dile getiriyor, bir yanıyla. Önüne koymak, öne sürmek, yol göstermek bu fiilin anlam dağarcığı içinde. Yaşam atıyor bu fiilde. Eski Yunanca’da "agein bion", Latin’ce de "agere vitam" yaşam sürmek demek. Bir şeyi avuçlarına alma: "agesthai ti es hüras". Denemiş olan Batı’da; denenmiş de unutulmuş olan; denenmiş de bıkılmış olan. İşte deneyen anlam gemisinde olanlar, paçavraya çevrilmiş anlam dünyasında, birbirine benzeyen, sığ, yüzeyde, kaygan anlamlara "hayâtiyet" katanlar, avuçlarına alacaklar, mıncıklamadan, yeniden görmek için anlamları. Anlamlar bekliyor, pörsümüş, mahzun, denenmeye açarak kucaklarını. Anlamlar bekliyor denemeye çıkanları, deneyecekleri, denemecileri. Anlamlar nasıl bekler bizi? Yüzyıllar ötesinden gelen. Toplumların inançlarından, geleneklerinden, yerleşik yaşam biçimlerinden gelen. Daha önce kendilerine giydirilmiş giysileriyle beklerler bizi. Dünyayı anlamlarına yolculuğa çıkarak denemeli. İçinde bulunduğumuz kültürün, yaşam biçiminin, değerler dünyasının karaltısı altında, nasıl üflenir üstlerindeki toz anlamların? Örneğin, "aşk"tan yüzyıllardır anlaşılan anlamlar, beklenenler, ona verilen anlamlar, aşkın yaşanmasını önemli bir biçimde etkiliyor! Aşkı denemek, bu anlamlarla ilk kez karşılaşabilmeyi başarmakla gerçekleşir: İlk kez görüyormuşçasına bakabilmeyi onlara. Yerleşik görüşlerin yerleşik görüşler olduğunu, çerçevenin, kalıpların sınırına vararak yaşayabilmek. Has deneme, denenmişleri görebilen, denenmişleri yepyeni bir gözle; eskiyi eskimemiş gözle görebilen denemedir. Yeni eski üzerine kurulur. Eskiden beslenir. Eskiyi yok sayan yeni olamaz. Denenmişi yok sayan deneme olamaz. Eskiyi yeni görmek, eskideki yeniyi bulup çıkarmak, eskiyi yeniye katıp yenilemek. Deneme basmakalıplıkların, sığlıkların, dar bakışların üzerinde yükselir: Onları aşarak. Bir insan yaşantısı olan denemede, deneyen, denenen ve deneme süreci üçü bir olmuştur. Deneyen kendini denenende dener. Denemenin içtenliği sahiciliği buradan gelir. İçtenliğinin kaynağı bu üçün bir oluşundadır. Dille yoğrulan yaşantı içeriği, deneme içeriği, bu yoğrulma sırasında, denemenin sözünü ettiğimiz arayan, araştıran, keşfe çıkan, denenmiş anlamlara yeni bakış açılarla denenmemişin yolcusu olma özelliklerini yok edici başarısızlıklara düşürmemelidir. Dilin olanaklarını, gücünü kullanamamak deneme yaşantısının gücünü düşürür. Yaşamak yetmez, anlatabilmek, dillendirmek gerek. Yaşayamayan, deneyemeyenin bu eksiklik ve özrünü dille kapatmaya çalışması, "profesyonel", kurnaz, işini bilen sözde denemecileri ortaya çıkarıyor. Deneyip de anlatamama ise dilin gücünü kullanamamaktır. Ben, nedense, ikinci türdeki eksik ve özrü anlamlı bulurum. Çağımız denemecisi denemeye, yaşamaya çabalayan, bu çabanın anlatımının ardına düşen bir yaşam yorumcusudur. "Neler yaşadın, yaşadıklarını nasıl yorumladın, dillendirdin?" sorusu, gelecek insanın biz denemecilere soracağı temel soru olacak. "Yaşayamadım, korkaktım, beceriksizdim; dile yaslanıp bu özrümü örtmeye çalıştıkça, yaşadıklarımın denemeye dönüşmesi giderek zorlaştı. Ben deneyemeyen, denenmişlerden parçalar alıp, onları birbirine yapıştırarak yaşayan bir denemeciyim. Denemek isterdim, oysa çağım, ‘denenen denendi, sana düşen denenmişleri izlemektir’ diyor bana". Böyle mi konuşacak geleceğin denemecisi BİLİM TARİHİ Klasik Bilim Nedir? Klasik bilim tabiriyle, genellikle 16. yüzyılın ortalarından, 18. yüzyılın sonuna kadar olan dönemdeki bilim kastedilmektedir. Kopernik, Galileo, Newton, Pascal, Huygens bu dönemdeki en önemli bilim insanlarıdır. Klasik bilim bazı büyük bilimsel keşiflerle karakterize edilmektedir. Bunlar, KeFİZİKÇİ, matematikçi ve astronom Christiaan Huygens’in epler’in kanunları, Galileo’nun 1937 ‘de La Haye’de yayımlanan Bütün Eserleri’nin ilk cisimlerin serbest düşmesi kabaskısında yer alan, kendi el yazısı ve çizimlerinden nunu, kan dolaşımının Harvey örnekler.) tarafından bulunması, Descartes’ın geometriyi cebrik hale getirmesi ve Newton’un kütlesel çekim kanunlarıdır. Öte yandan klasik bilim özellikle yeni bir tutarlı evren anlayışını temsil etmesiyle de kendisini gösterir. (Örneğin, dünya artık evrenin merkezinde değildir ve diğer gezegenler gibi Güneş’in etrafında dönmektedir). Klasik bilim bu yeni anlayışı, doğa olgularının matematiksel olarak yeniden oluşturulması ile, bu olguların deneysel olarak gösterilmesini birleştirmek suretiyle geliştirmiştir. Kaynak: Sciences Humaines, HorsSerie, no: 31, Aralık 2000OcakŞubat 2001, s.16. Hazırlayan: Osman Bahadır CBT1006/11 30 Haziran 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle