22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr Gerovital benzerleri ve Anna Aslan Prof. Dr. Coşkun Özdemir, coskunoz@superonline.com 0’lı yıllarda Romanya’da Prof. Anna Aslan’ın ünü bütün dünyada yaygınlaşıyordu. Bu profesör kendi yarattığı ve ana maddesi procain olan bir formülle yaşlanmayı önlediğini, ayrıca organların eskime ve yıpranmasına bağlı birçok hastalığı iyileştirdiğini ileri sürüyordu. Türkiye’den çok sayıda hasta Romanya’ya, Bükreş’e giderek bu ünlü profesörün tedavisine girdiler. Uygulanan ilaç Gerovital H3 adını taşıyordu ve iddiaya göre özellikle romatizmal hastalıklara çok iyi geliyor ve kötürümleri ayağa kaldırıyordu. Türkiye’de bir ilaç firması bu ilacı yurda ithal etmek istedi. Bu ithal iznini vermeden önce Sağlık Bakanlığı bir tıp heyetinin Çaresiz hastaRomanya’ya giderek inceleme yapmasını uygun gördü. Ben bu heyet içinde yer aldım. lıklar için alterFarmakolog Prof. Şükrü Kaymakçalan ve eşi natif tıp adı Sabahat Kaymakçalan, Doçent Orhan Altınkurt altında uydurma ve soyadını anımsayamadığım İç Hastalıklar Endokrlinoloji uzmanı Sedat Bey heyetin diğer üyeçareler icat edileri idiler. İlaç firmasının temsilcileri ile birlikte liyor ve tedavi 1966 Nisan ayında seyahat yaptık. Bükreş’te Athena Otelinde kaldık. Yemekte yanımızdaki maarayışı içinde sada o günlerin ünlü yıldızı Çiçekçi Kız filminden çırpınan insanSarita Montiel oturuyordu. Bu rastlantıdan hepilar aldatılıyor. mizi çok memnun kalmıştık. Komünist bir rejimde yazlık ve kışlık evlere sahip olan ve birkaç sekreterle birlikte çalışan Prof. Anna Aslan’ın hastanesini gezdik, albümlerini, dosyalarını inceledik. Konferanslar ve vaka sunuşlarını dinledik. Bükreş’ten ayrılmadan önce saygın Romanyalı bir bilim adamı olarak tanıdığımız Profesör Kreindleri ziyaret ettim. Onun Anna Aslan ve Gerovital ile ilgili fikrini sordum. Çok konuşmadı, ancak müstehzi bir gülümseme ile ciddiye alınacak bir şey olmadığını ima etti. Ne var ki ülkeye büyük para kazandırıyordu. Sonuçta bu ilacın ve bu tedavinin hiçbir şekilde bilimsel bir yöntem olmadığı kanısına vardık ve bu doğrultuda bir rapor yazarak Sağlık Bakanlığına sunduk. Böylece ilacın ithaline izin verilmedi. Aynı yıl yapılan bir geriatri kongresinde Anna Aslan’ın tebliğinin Tıp kongrelerinde pek eşine rastlanmadık bir şekilde yuh nidaları ile karşılandığını arkadaşım Profesör Özcan Köknel’den öğrendim. İlacın ve pomadın yeniden piyasaya sürüldüğü bugünlerde bu 40 yıllık anıyı dile getirmek ve benzer girişimlere dikkat çekmek istedim. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ve öyle gelişmeler oluyor ki önce ilaçlar piyasaya sürülüp öna uygun hastalıklar icat ediliyor. Bunlar iyice abartılıyor ve ilaç tüketimi tırmanıyor. Çaresiz hastalıklar için alternatif tıp adı altında uydurma çareler icat ediliyor ve ısrarla tedavi arayışı içinde çırpınan insanlar gösterişli tıp merkezleri tarafından aldatılıyor ve kandırılıyorlar. İşte serbest piyasa ekonomisi, hele denetim mekanizmalarının yetersiz olduğu ülkelerde böyle sonuçlar yaratıyor. Hukuk toplumu çatışmalardan arındırır, davranışları yönlendirir, egemenlik ilişkilerini meşrulaştırır, örgütler, yaşam koşullarını biçimlendirir. Hukuk ve Fakülteleri "Hukuk" bir altsistem olarak öteki altsistemlere, bunların birbirlerine yapabildikleri etkinin daha fazlasını doğrudan yapabilmektedir. Bu şu demektir: Bu etkiyi ihmal ederseniz, küçümserseniz büyük yanlışlar yaparsınız. Hukuk Sosyolojisinde bu etkilenim ilişkisini hukukun toplumsal işlevleri olarak sorunsallaştırmaktayız. Bu işlevler nelerdir? Hukuk, toplumu çatışmalardan arındırır (reaksiyon işlevi), davranışları yönlendirir (düzen işlevi), egemenlik ilişkilerini meşrulaştırır, örgütler (anayasal işlev), yaşam koşullarını biçimlendirir (planlama işlevi). Nihayet hukuk hayatının gözetimi (izleme, bakım işlevi) de hukukun işlevlerinin layıkıyla yerine getirilebilmesi için hukukçular tarafından başarıyla gerçekleştirilmelidir. K.Lewellyn’e göre yaptığımız bu tasnifte zikredilen son işlev merkezi bir konum taşımaktadır: Hukukçuların bu sistem içerisinde icra ettikleri mesleklerin öteki anlamı, hukukun diğer dört işlevinin bakımına, geliştirilmesine, başarısının arttırılmasına gayret etmek, bunun için kendi becerilerini, donanımlarını yetkin düzeyde bulundurmak demek olmaktadır. Hukuk sisteminin aktörleri, hukukun işlevleri yerine getirilirken hangi işleri üstlenmektedir? İlk söylenebilecek şey, onların yargıç oldukları, avukat, savcı olarak yargının sacayağını tamamladıkları, hemen koşutunda "ilmi içtihat" alanının üyeleri veya "hukuk bilimi"ni yapan bilimciler olarak bu kervana katıldıklarıdır. Bunların dışında bir başka grup hukuk bilenler de vardır ki, öteki sistemlerin üyeleri arasında bu donanımlarıyla hukuka muhatap ve etkili bir durumda bulunurlar. Nihayet hukuku bir kültür olarak farklı düzlemde, belirleyici bir çerçevede, içerikte bilen yurttaşların sivil duruşlarını da gözetim işlevine eklemelidir. Bir teknik olarak hukuktan bir kültür olarak hukuka kadar hukuku öğretmek, öğrenmek, uygulamak ciddi yatırım ve yoğun ilgi isteyen bir bilim alanıdır. Şunu bilmekte yarar vardır: Az buçuk bilgiyle ve birkaç kuruşla hukuktan beklediğimizi alamayız. Hukuktan adalet bekliyorsak, adalet için donanımlı uzmanları, kurumları ve yurttaş bilincini yaratmayı sosyal, siyasal hayatımızın öncelikli hedeflerinden saymamız gerekiyor. Yurttaşlar olarak şunu bir ölçüde düşünüp, duyumsamalıyız: "Mahkemelerimiz adalete yetkin kurumlarımızdır. Kararları kamu vicdanını koruyan ve geliştiren içeriksel yoğunluktadır… Hukukun uygulandığı her yerde ve ilişkide mahkemelerimizin bu yetkinliği hayal kırıklıklarını önleyecek gücü de taşımaktadır…" Hukuk fakülteleri bu hedeflerin, kaygıların kavşak noktasında bulunuyor. Biz bu fakültelerde neler yapıyoruz? Öğrencilerimiz neleri, nasıl öğreniyor? Hocalarımız nasıl yaşıyorlar, elbette bilimi ve kendi hayatlarını da? Ulaşabildikleri bilimsel kaynaklar ve meslektaşları nicedir? Hukuk öğrencilerimizin yeteneklerinin gelişmesine hangi bilimsel yollardan gidiyoruz? Onları hukuk biliminin işliğine alıp, bilimin üretiminde birlikte çalışıyor muyuz? Onlara "Hukuk Bilimi"ni öğretmekten başka kaygı taşımayıp, bilimi öğrenmenin ve yapmanın esaslı bir yöntem tartışması yapmak demek olduğunu da öğretiyor muyuz? Onları her şeyden önce "hukuk bilimi"ne hâkim, hukuk bilimini bilim olarak öğrenmiş ve yapabilen yetenekler olarak mezun edebiliyor muyuz? Bu sorulara olumlu yanıtlar verebilmek için içerisinde gayret gösterdiğimiz kurumlar fiziksel ve normatif yapılarıyla, birikimleriyle, tüm diğer ilişkileriyle olumlu özellikler taşıyor mu? Hukuk fakülteleri hukuk altsisteminin en önemli kurumudur. Yapmaları gereken işin değeri ve önemi bakımından mahkemelerden önce gelirler. Bu işin bakanlığından, bürokrasisinden önce gelirler. Bu fakülteler daha çok açılmalı, daima öncelikli, ayrıcalıklı olarak ele alınmalıdır. Buradan, bünyesinde hukuk fakültesi bulunan üniversitelerin rektörlerine (Ama YÖK Başkanı’na, Adalet Bakanı’na, yargı kurumları başkanlarına, baro başkanlarına, Barolar Birliği Başkanı’na da) sesleniyorum: Hukuk fakültelerinize diğer fakülteleriniz karşısında öncelikli, ayrıcalıklı davranınız! Bir araya geliniz ve hukuk fakültelerinizi işlevsel bir ağ içerisinde buluşturarak onları bileşik bir kaba dönüştürünüz. Olanaklarınızı ve ufkunuzu genişletip paylaşınız! Diğer üniversitelerde de hukuk fakülteleri açılması için gücünüzü ortaya koyunuz! Hukuku bilimle ve daha çok bilmeliyiz, daha çok sayıda yurttaş bilmeli! 6 Çok yönlü Cumhuriyet Prof. Dr. Mustafa Altıntaş "Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergimizi" 1001 hafta taşıyan, bizlerin bilim ve teknoloji alanındaki bilgisizliğimizi gideren ve bu konularda ilgimizi yaratan çabalarınız için binbir kez teşekkür. Cumhuriyet gazetemiz, daha çok siyasal içerikli haber ve yorumları ile öne çıkan bir yayın organı iken, haftanın hemen her gününe yayılan özel dergilerle zenginleşmesi, okuyucu kitlemizin çok geniş bir yelpaze oluşturmasına, çeşitlenmesine neden olmaktadır. Bunların tiraja yansıması asıl dileğim olmakla birlikte, şimdi her Cumhuriyet giren evde, gazetenin belirli bölümleri, ekleri, ailenin bireyleri arasında dağıtım konusu olmaktadır. Yirminci yılı tamamladığımız günümüzde, 120 yılları da yaşamak isteriz. Emeği geçen herkese, başta siz olmak üzere saygılar, sevgiler ve esenlik dileklerimi göndermekten onur duyarım. CBT1004/21 16 Haziran 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle