Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EVRİMSÖYLEŞİ TEKNOLOJİ=YAŞAM Edip Emil Öymen eoymen@bilgi.edu.tr Soru: Üzüm salkımında internetin ne işi var? Yanıt: İnternetin girmediği yer var mı ki? Üzüm salkımından İnternete Asma yaprağına ve üzüm salkımına bile radyo frekans vericisi takılıyor artık. Amaç, daha kaliteli üzüm yetiştirmek. Daha kaliteli şarap üretmek. İngilizce RFID=Radio Frequency Identification denilen bu küçük vericiler, büyük işler başarıyor. Şarap yapımı için kullanılacak üzümün, hedeflenen şaraba en uygun doku ve şeker düzeyinde olması gerek. Kanada ve ABD’de, her asma için en uygun şeker miktarını ölçmenin RFID ile mümkün olduğu gösterildi. Bir kaç yıl önce deneysel sayılan bu işlemi bugün bir çok şirket kullanıyor: Şarapçılıkta inovasyon. *** Asmaya takılan duyargalar, o anda asmayı saran hava durumunu, ısı ve nemi, bilgisayara radyo dalgaları (kablosuz İnternet) halinde gönderir. Bağın neresi kaç derece, nem oranı nedir, ısı artıyor mu, azalıyor mu gibi soruların yanıtı bilgisayar ekranına yansır. Çiftçi, bağa bahçeye çıkmadan, oturduğu yerden hangi asmada durum nedir öğrenir. Bütün asmaların hasadını baştan aşağı yapmak yerine, en uygun koşula ulaşmış asmanın üzümünü toplar. Bu sistem, her bitkiyi damla sistemiyle sulamaya benziyor. Asmada ısı ve nemi ölçmenin bir yararı daha var: Bitkiye ne kadar su ve gübre gerektiğini hesaplamak da mümkün. Bunun adı, verimlilik ekonomisi. Üzümün, hangi tür şarap yapılacaksa (yani Pinot Noir mı, Chardonnay mi, neyse?) o tür şaraba en uygun biçimde toplanması, bir başka şeye de yarıyor: Batı ülkelerinde "eiswein" (Buz Şarabı) adıyla satılan fazla tatlı, pek pahalı şarabın üretimi için de RFID teknolojisi ideal çözüm. Eiswein, ismi üstünde, soğuk havayla ilgili bir geçhasad (kış) şarabı. Bağdaki hava sıcaklığı 8’e düştükten sonra toplanan üzümlerden yapılır. Bu sıcaklığın üstü, eiswein için uygun değildir. Üzümün bu sıcaklığa düşüp düşmediğini çiftçi, elinde termometre ile bağda dolaşarak anlamaya çalışır. Hatta sırf bu amaçla geceyi bağda geçirip, asmaların altında o soğukta uyumaya çalışıp, sık sık kalkarak ölçüm yapanlar vardır. Zor iştir eiswein üretimi. Bazen, koca bir bağdan sadece bir şişe eiswein üretilebilir. *** RFID ile bağcılık sayesinde neler olur? *Asmalardaki hava sıcaklığı, bilgisayar ekranından okunur. *Nem ve ışık yoğunluğu öğrenilir. *Her üzüm salkımı sanki özel yetiştirilmiş gibi, bağdan alınan verim yükselir. *İnsan gücü en uygun biçimde kullanılır. *Hasadın bir kısmı boşa gitmez. *Yüksek üretim standartı tutturulur. *Sulama ve gübreleme, gerektiği kadar yapılır. *Eğer sıcaklık, dona veya kuraklığa doğru gidiyorsa, çiftçi daha hızlı önlem alabilir. Sonuç: Bir kaç iklim (mezoklima) barındıran bağlarda sıcaklığı ölçmek, bir "tık" ötededir. *** RFID, şarapçılıkta daha bir çok şekilde kullanılıyor. Örneğin, "Modulgraph" adlı bir İtalyan şarap etiketi yapımcısı, şaraba ait bilgileri RFID yongasına yerleştirip etikete yapıştırıyor. Tüketici, elindeki özel dinleme aygıtını şişeye yaklaştırınca İlkelliğe düşme tehlikesi ABD Bilimler Akademisi Üyesi Dauglas Futuyma ile geçen hafta yayımladığımız söyleşinin son bölümü İnsanlarda kültürel çevrenin genetik izle rinden bahsediliyor. Çevre değişikliği ge netik değişiklikler yaratır mı? Gelişimsel biyolojide bu bir tartışma konusu. İnsanlarda bazı biyologların tanımladığı şekilde bir genkültür ortak evrimi varsayımı söz konusu. Genetik yapı ne tür bir kültürel değişikliğin meydana geleceğini belirler. Öte yandan kültürel değişikliklerin genetik yapı üzerinde önemli bir etkisi olduğu düşünülüyor. Kültür, doğal seçilimi değiştirir. Örneğin süt içen yetişkin insan toplumları ile çocukluktan çıktıktan sonra süt içmeyen insan toplumları arasında fark vardır. Sütün sindirimi sırasında parçalanmasını sağlayan bir enzimin bir türü bir kültürde varken diğer kültürde yoktur. Bazı Asya ülkelerinde yetişkin insanlakaldığına inanıyordu. Bu kuramın doğruluğu çok zaman önce sorgulanmaya başladı. Ancak şu artık biliniyor ki bildiklerinizi çocuklarınıza aktarmak için birlikte oturacaksınız ve bilgilerinizi ağzınızı kullanarak –konuşarak anlatacaksınız. O zaman şunu diyebiliriz: İnsan çok büyük bir ilkelliğe düşme tehlikesi ile karşı karşıya. Uygarlık ortamını ayakta tutmadığımız sürece insan ilk insana mı dönüşüyor? Uygarlık çöktüğü zaman uygar insan da çöker. İnsan böyle bir durumda her şeyi yeniden öğrenmek zorunda kalır. Benim düşünceme göre beyinlerde doğuşta çok büyük bir fark yoktur. Başka bir deyişle yüz bin yıl önceki insanla bugünkü insanın beyni arasında çok büyük bir fark yoktur. Özellikle tarımın başladığı 10.000 yıl öncesinin inEvrimi baskılamaya yönelik sanı ile bugünkü insanın zihingirişimlerinde ilerleme kaydederlerse, sel yeteneği arasında. biyoteknolojinin bazı yönlerini, antropoloji, jeoloji öğretilerini değiştirmeye uğraşacaklar. rın süt içtikten sonra hastalanmalarının nedeni budur, çünkü bu insanlarda bu enzimin sütü parçalayan şekli bulunmaz. Bu da büyük bir olasılıkla Asya toplumları ile yetişkin evrede süt içme alışkanlığına sahip Batı Avrupa toplumlar arasındaki genetik farklılıktır. Pek çok antropoloğa göre bu, süt ürünlerini kullanma alışkanlığının bir sonucudur.. Buna benzer pek çok örnek vardır ama bu en ünlüsüdür. Mesela 50 yaşında gayet üst düzeyde bir düşünce yapısına sahip bir beyin düşünün. Bu insan sadece annesinden babasından aldığı genleri mi çocuklarına aktarıyor, yoksa bu gelişmiş zeki ve olgun beyin ya pından izlerin de aktarılması söz konusu mu? Yaşarken öğrendiklerimizin genlerimize kaydedilmesi çok iyi olurdu. Böylece bilgilerimizi bir ansiklopedi gibi çocuklarımıza aktarabilirdik. Bu Lamarckizm’e* benziyor. Lamarck kendi dönemindeki diğer insanlar gibi bir insanın deneyimlerinin nakledilebildiğine, çocuklarına miras CBT1004/10 16 Haziran 2006 Ya 50.000 yıl öncesi ile karşılaştırırsak? 50.000 yıl öncesi çok ilginç bir dönemdi. Çünkü insanlar o dönemde Afrika’dan çıkıp dünyaya yayılmaya başlamışlardı. O dönemden hemen sonra tarım başladı ve modern toplumların temeli atıldı. Genleri araştırmanın pek çok yolu vardır. Bir gende evrimsel bir değişikliğin geçmişte belirli bir dönemde oluştuğunu anlayabiliriz. Çok yakın bir dönemde insan genomunu inceleyen bilim adamları, pek çok gende doğal seçilim yoluyla oluşmuş genetik değişiklikleri saptayabildiler. Ve bu değişikliklerin yaklaşık 40.000 yıl önce meydana geldiğini gördüler. İncelenen pek çok genin ne işe yaradığı biliniyor. Genlerdeki bu değişikliklerin 40.00050.000 yıl önce meydana geldiği göz önünde bulundurulursa, bilim adamları o zamanki insan topluluklarındaki kültürel değişikliklerin insan genomundaki değişiklikleri etkilediğini düşünüyor. Beyin fonksiyonlarını etkileyen pek çok geni henüz bilmiyoruz. Hangi genlerin düşünce şeklinde önemli olduğunu bilirsek, o genlerin o dönemde evrimsel bir değişiklik geçirip geçirmediğini öğrenebiliriz.