01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TartışmaEditöre Mektup Aydınlanma ve Postmodernizm Postmodern dünyada yitirilen anlamların yerini cazibe, derinliğin yerini yüzeysellik, gerçekliğin yerini ise, ‘sanal gerçeklik’ alıyor. Geçmişte insanlığın en değerli varlıkları olan ve büyük emekle ortaya konulan kültür ürünleri, sanat, müzik, spor, hatta ‘değerler’, kolayca üretilebilen, alınıp satılan birer metadır artık. tuz yıldır, dünya insanları belki de tarihlerinin en zor döneminden geçiyor. Ekolojik sistemin ciddi boyutlarda zarar gördüğü, kaynakların eşitsiz, hesapsız kullanıldığı, aşırı tüketimin egemen olduğu bir süreç yaşıyoruz. Ekonomik bunalımlar, krizler, yoksulluk, çevresel sorunlar ve güvensizlik hızla artıyor. Siyasal arenada yeni paylaşım alanları aranırken, yapay ve nedensiz savaşlar kurgulanıyor. Kültürel alanda ise tam bir yozlaşma, tek tipleşme egemen kılınıyor. Bu yoksul ve ‘anlamsız’ dünyada umutsuzluğa düşen insanlar, dini, mistik, ırkçı ve ayrımcı akımların etkisi altına giriyor. Toplumsal dayanışmanın, ortak çıkarları savunmanın yerini, yükselen değerler, bireycilik ve kısa vadeli önermeler alıyor. Bu dönem, moderniteden postmoderniteye dönüşüm süreci olarak adlandırılsa da, aslında aydınlanma karşıtı bir tepkiyi ve saldırıyı ifade etmektedir. Modernizm, 1789 Fransız devriminden doğan aydınlanma felsefesine dayanır. Modernizm, ilerlemeye dayalı bilimsellik anlayışını, bilim ve aklın üstünlüğünü ve sekülerizm (laiklik) kavramlarını temel ilke olarak benimser. Kısaca modernizm, din merkezli yaklaşımın yerine akıl ve bilimi merkez alan bir düşünce sistemi O dir. Modernizmin temel taşları; aydınlanma geleneği, rasyonalizm, pozitivizm, ilerlemeye dayalı bilimsellik, ulusdevlet ve sekülerizmdir. Baudrillard, giderek her şeyin düzey ve miktar olarak aşırısının yaşanacağını, kitlelerin devamlı mesaj bombardımanına tutulmalarından dolayı bezginleşerek sessizleştiklerini ve bu durumun ‘toplumsalın sonu’ anlamına geldiğini ileri sürmektedir. Yine bu dönemde, bilimsel düşünce postmodernist yaklaşımların yoğun saldırılarına maruz kalıyor. Postmodernistler, bilimselliğin temel taşlarını yerinden oy ÖZ YERİNE GÖRÜNTÜ 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile giderek görüntünün özün yerine geçtiği, her şeyin alıp satılabilen birer meta haline geldiği, bilimselliğe karşı inancı temel alan yaklaşımların öne çıkarıldığı yepyeni bir süreç başlamaktadır. Bu dönemde ortaya atılan postmodernist düşüncenin temel özellikleri; kuralların, ilkelerin reddedilmesi (kuralsızlığın kural ilkesizliğin ilke olarak kabul edilmesi), çoğulculuk (ama modernizmden farklı olarak, tarikatlara, köktenci dini akımlara çoğulculuk adına hoşgörüyle yaklaşılması anlamında) cemaatleşme (aynı zamanda bireyleşme), ironi, parçalanma ve üst gerçekliksanal dünyadır. Postmodern dünyada yitirilen anlamların yerini cazibe, derinliğin yerini yüzeysellik, gerçekliğin yerini ise, ‘sanal gerçeklik’ alıyor. Geçmişte insanlığın en değerli varlıkları olan ve büyük emekle ortaya konulan kültür ürünleri, sanat, müzik, spor, hatta ‘değerler’, kolayca üretilebilen, alınıp satılan birer metadır artık. natarak, elle tutulup gözle görülmeyen sübjektif verilere dayanan kuramları yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. AKILLI TASARIMCILAR Bunların bir örneği, 1980’li yılların ikinci yarısında ABD’de ortaya atılan ‘Akıllı Tasarım’ kuramıdır. Akıllı Tasarımcılar, Darwin’in Evrim Kuramı’nı çürüterek, inanca dayalı bir düşünce sistemini üniversitelere yerleştirme çabası içindeler. Bu akımın en büyük destekçilerinden biri nin ABD Başkanı Bush olması, dünyadaki dinsel yükselişin boyutlarını açıklıyor. Siyaset ve ekonomide de hızlı değişim ve dönüşümler yaşanıyor. Modernizmin temel taşlarından olan ulus devletler hızla parçalanıyor, sosyal devlet ve kamusal alan hızla yok ediliyor. Yerine yurttaşların müşteri olarak görüldüğü, eğitim, sağlık gibi temel toplum hizmetlerinin özelleştirildiği düzenlemeler getiriliyor. Uygulanan neoliberal politikalar, ekonomileri kırılgan hale getirerek, bunalımlara ve krizlere her an açık ekonomik sistemler yaratıyor. Merkez ülkelerle çevre ülkeler arasındaki uçurum giderek artıyor. Değişim ve dönüşümler elbette olacaktır. Zaten aksini savunmak doğanın diyalektiğine aykırıdır. Ancak, değişimlerin insandan ve toplumdan yana olmasını sağlamak mümkündür. Aydınların görevi, canlıların, insanların ve toplumların yararına olan değişimleri savunmaktır. Postmodernizmin ilk aşaması olarak nitelenen küreselleşme, bugün insanlık karşıtı gelişiyor. Bir gün insandan yana bir küreselleşmeyi yaşamak ütopya değildir. Bunun koşulu, eşitsizliğe karşı eşitliği, yoksulluğa karşı refahı, tüketimciliğe karşı üretkenliği, bireyciliğe karşı toplumsal dayanışmayı savunmak, akıl ve bilim temelli yaklaşımlara var güçle sahip çıkmaktır. Postmodernistler, modernizmin ve onun değerlerinin artık yok olduğunu, bunları savunanların çağın gerisinde kaldıklarını iddia ediyorlar. Bu kesinlikle bir saptırmacadır. İnsanoğlu var olduğu sürece aydınlanmanın ışığı ve geleneği hep var olacaktır. Doç. Dr. Ferlal Örs Celal Bayar Üniv.Öğretim Üyesi ferlal ors <[email protected]> hfaktörü: Hangi akademik performans? Atıf sayısı daha çok zamana bağlı olan bir değişkendir. hfaktörü değerlendirilirken makalelerin yayımlandığı tarih, diğer bir deyişle zaman faktörü mutlaka dikkate alınmalı. İmpakt Faktör penceresi Anlık indeks penceresi Atıf Yarı zaman atıfları S on haftalarda özellikle Sayın Prof. Dr. Mehmet Doğan tarafından hazırlanan ve Cumhuriyet Bilim Teknik’te yayımlanan yazıları ilgi ile takip etmekteyim. Kuşkusuz ki akademik performansın değerlendirilmesi çok önemli olup, bunun nasıl değerlendirilmesi gerektiği ise bundan daha önemli bir konudur. Çünkü yanlış ve/veya eksik değerlendirmeler yersiz tartışmalara, küskünlüklere ve özellikle genç araştırmacıların hatalı yönlendirilmelerine neden olabilir. Bir öğretim üyesinin performansını ölçecek değerlendirmelerden birisi kuşkusuz ki kişinin uluslararası yayınlarının sayısıdır. Ancak "tek başına bu bir ölçüt olabilir mi?" diye sorulduğunda ise yanıt tartışmasız bir biçimde "hayır"dır. Gerçekte bu ihtiyaçtan ortaya çıkan ve bizlerin de yeni öğrenmeye başladığı "hfaktörü", ilk bakışta anlamlı ve yararlı gibi gözüküyor. Bunun temel anlamı araştırmacıların yaptığı yayınların başkaları tarafından bir biçimiyle kullanıldığına işaret etmesidir. Toplam atıfların % 50’si Toplam atıfların % 50’si Yayından sonra geçen zaman (yıl) Şekil : Genelleştirilmiş atıf eğrisi (M.Amin and M.Abe, 2001, Impact factors : use and abuse, Elsevier Science) Atıf sayısı daha çok zamana bağlı olan bir değişkendir. Bu nedenle SCI’de etki faktörü değerlendirilirken şekilde gösterildiği gibi üç ayrı indeks kullanılmaktadır. Bu nedenle hfaktörü değerlendirilirken makalelerin yayınlandığı tarih, diğer bir deyişle zaman faktörü mutlaka dikkate alınmalıdır. Bunu da bir örnekle somutlaştırırsak: 1995 yılında yayınlanan bir makalenin 15 atıf aldığını, 2002 yılında ya991/21 18 Mart 2006 yınlanan bir makalenin ise 12 atıf aldığını kabul edelim. Bu iki makale için eğilimin benzer biçimde gittiğini kabul edersek, 2010 yılında 1995 tarihli makalenin atıf sayısı 30’a yaklaşırken 2002 tarihli makalenin atıf sayısı ise 40’ı geçmiş olacaktır. Kaldı ki, makaleler genelde aldıkları atıfların % 50’sine, yayınlandıkları tarihten itibaren 56 yıl sonra ulaşmaktadırlar. Ancak, bu durum yukarıdaki örnekte dikkate alınmamıştır. Bu nedenle hfaktörü hesaplanırken belki de makaleleri 5’er yıllık dilimlere (veya doğrudan zamanı dikkate alarak) ayırıp bunu bir başka katsayıyla normalleştirmekte yarar vardır. Ancak bu teze karşı hemen "bu konuda geleceği nasıl kestirebiliriz ve hesaplama bir belirsizlik içermez mi?" karşı tezini ortaya atmak mümkündür. Bu karşı teze rağmen, zaman faktörünün dikkate alınması mevcut halinden daha anlamlı olacaktır. hfaktörünün değerlendirilmesinde ortaya çıkan ve göz ardı edilen bir başka husus ise araştırmacıların çalıştıkları bilim alanlarıdır. Bunu kendi çalışma alanımla örneklersem, bir uygulamalı jeoloji yayını birçok tektonik, bölgesel jeoloji, petrografi gibi çalışmalarını dikkate alıp, kullanıp dolayısıyla atıf vermek zorundadır. Buna karşın tam tersi bir zorunluluk söz konusu değildir. Ayrıca bir makalenin atıf sayısını etkileyen yine alanla ilgili diğer faktör de o konu ile ilgili dünyada ne kadar makalenin yayımlandığıdır. Dolayısıyla hfaktörünün daha anlamlı olabilmesi için aynı alanda çalışan bilim insanlarının karşılaştırılması gerekir. Yazının devamı arka sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle