Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim ve Düşünce Tarihi Tartışma efe, s l e F , m i l Bi ve S a n a t Dergisi n HAYAT’ta Seçmeler adır Osman Bah m Hazırlayan: l.co ai tm o an@h bahadirosm Eski bilim Geçmişte bizim dünyamızda hiçbir eleştirel fikir ortaya çıkmadı.eski bilim, şimdiki metodolojik anlamıyla bilim değildir. PİRİZÂDE MEHMET EFENDİ’NİN UYARISI İbni Haldun’un devlet ve saltanat dediği acaba hanedan mıdır? Bir dakika için böyle düşünelim. Tarihçi elbette bilirdi ki, Şam Emevi devlet ve hanedanı, miladi 661’den 744’e kadar az bir müddet sürdü ise de, Endülüs Emevileri 756’dan 1301’e kadar 275 sene devam etmiştir. Üç vakit nerede kaldı? Bağdat’ta Abbasiler ise 762’den 1258’e kadar tam 496 sene hüküm sürmüşlerdir. Hani tarihçinin nazariyesi? 1332’de doğan ve 1406’da ölen İbni Haldun bu tarihleri elbette bilirdi. Hicri 1275’de (M.1859) İbni Haldun’un Mukaddime’sinin ilk cildini Osmanlıca’ya tercüme eden Pirizade Mehmet sahip Efendi, Osmanlı saltanatının o güne kadar beş asırdan fazla sürdüğünü göz önüne alarak tercümesine bir not ilave etmiş, şu kadar ki, bu ilaveye bir eleştiri şekli vermemiştir. İbni Haldun, daha az ve daha çok yaşayan devletler olduğunu söylüyor, lakin aynen şöyle diyor: "Çoğunlukla 120 seneyi aşmayıp.." Bütün bölümü tercüme etmiyorum. Bölümün yargı belirten kısmını nakletmiş oldum. İbni Haldun bu konuda söz söyleyebilmek için birincisinden daha yüzeysel bir incelemeye girişmek yükümlülüğündeydi ki, o da devletlerin isimlerini kaydetmek ve takvim sırasıyla devam sürelerini bulup ortalama hayatlarını çıkarmak. Bu iş gayet kolaydır, biyoloji ve kimya tahlilleri, astronomi gözlemleri, jeoloji ve arkeoloji hafriyatı kadar çapraşık değildir. Şu halde İbni Haldun gözü kapalı bir dava ileri sürüyor. Bir çocuk kaç ayda doğar? Bir tohum kaç günde filiz veya fidan haline gelir? İşte koca Arap tarihçisi bu tarihi ve toplumsal işi, öyle maddi, fiziki bir olgu sanmış ve üzerine döşenmiş. Zamanında hiçbir eleştirel fikir bizim âlemimizde ortaya çıkmadığından, naklettiğimiz bölüm lezzetle okunur, fakat içerdiği dağ kadar büyük çelişki ve zıtlık göze çarpmazdı. Lakin şunu biliniz ki, bu fıkrayı yazmaktan yegâne gayemiz İbni Haldun’u düşürmek değil, eski bilimi hırpalamaktır. Yoksa İbni Haldun – ki Rönesans’tan önce gelmiş ve dünyadan göçmüştür – subjektif ve şahsi yorumlarıyla, belki yaman hatalarıyla doğrunun nerede olabileceğine dair zihinlerimizi çabaya davet etmiştir. Ondan sonra gelen Bossuet (16271704), belki İbni Haldun’dan büyük potlar kırmıştır. 1755’de ölen Montesqieu’nün Esprit des Loi’sı (Kanunların Ruhu) bile üçte bir böyle subjektifliklerle doludur. Metot onlardan sonra başladı. Hâsılı (özetle) eski bilim, şimdiki metodolojik anlamıyla bilim değildir. Hayat, Yeni tertip No: 2, Şubat 1930, s.146149, Ankara. DENİZ BİLİMLERİ ARAŞTIRMLARI ve ÖNCELİKLERİ 4.02.2006 Deniz Bilimleri araştırmalarını 1986 yılında itibaren ilgili enstitü ve kuruluşların katılımları ile Deniz Bilimleri’ndeki sorunlara ve modern gelişmelere cevap verebilecek şekilde güncellenerek yürütülen ‘‘Ulusal Deniz Ölçüm, İzleme ve Araştırma Programı 19861996’’, ‘‘Ulusal Deniz Araştırmaları Programı (DAP)19972006’’ ve ‘‘Türkiye Araştırma Alanı (TARAL)’’ çerçevesinde desteklemektedir. Desteklenen projeler kapsamında öncelikle, araştırma kuruluşlarının altyapılarının (kurumsal ve insan gücü olarak) uluslararası araştırmaları yapacak düzeye gelmeleri için yeterli destek verilmeye çalışılmıştır. Deniz Bilimleri TÜBİTAK Çevre, Atmosfer, Yer ve Deniz Bilimleri Araştırma Grubu’nun (ÇAYDAG) öncelikli alanları arasındadır ve bu alandaki projelere destek verilmektedir. Deniz Bilimleri konusunda 1997ƒ 2003 yılları arasında TÜBİTAK tarafından 133 projeye toplam 3.671.226 YTL destek verilmiştir. Bu ulusal programların, Çevre Bakanlığı, Deniz Müsteşarlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı gibi icracı ilgili kuruluşların, denizlerimizi sürekli gözlem altında tutulmasında, ileriye dönük tahminlerde bulunabilmelerinde, çevresel sorunlara ilişkin kamu görüşlerinde olumlu bir gelişme oluşturacağı şüphesizdir. TÜBİTAK Bilim Kurulu’nun 11.01.1997 tarih ve 38 sayılı toplantısında benimsenmesine karar verdiği ‘‘Ulusal Deniz Araştırmaları Programı’’ çerçevesinde yapılan bilimsel ve teknik araştırmaların ana amaçları; Türkiye denizlerinin yapısını ve bu yapıyı kontrol (regule) eden, karşılıklı etkileşimli, fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik dönüşümleri ve jeolojik yapısının evrimini bilimsel olarak tanımlamak ve anlamak, bu denizlerin iç yapılarındaki çeşitli değişimleri izlemek, insan kaynaklı etkilerin bu değişimler üzerindeki etkinlik yollarını ve düzeyini araştırmak ve modeller geliştirerek ileriye dönük tahminler yapabilmek, Türkiye denizlerinin canlı ve cansız kaynaklarının yaşamı destekleme kapasitesini saptamak,olarak tanımlanmaktadır. 0 ta açıklık varit olmuştur. İnsanın yetişmesi ve organlarının gelişimi 40 senede olur. 40 senelik bir aşama kat edildikten sonra ömrün ortasına gelinmiş Celâl Nuri ski bilim tecrübî (deneysel) değildi. olur. Bir vaktin müddeti ortalama insan ömEğer tabiri caizse şahsî ve subjektifti. rüne kıyasla 40 sene tayin olunmuştur. NiteYani hafif edebiyatın şahsî ve subjektif kim Tih sahrasında Beni İsrail 40 sene kalolması gibi, bilim ve fen de tecrübe ve eleşti mıştır. Bunda latif (güzel) bir nükte varri haricinde gelişirdi. Metot henüz ortaya dır...Devletlerin ömrünün üç vakti geçmemesinin sebebi şudur: Her devletin başlangıcınçıkmamıştı. Bu iddiayı tesbit ve doğrulamak için da, yani ilk vaktinde rical (devlet erkanı) fabir misal arzediyoruz. İbni Haldun’dan meş kirdir, ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdahur bir bölümü özetleyerek tercüme edece dır, şiddete eğilimlidir ve daha dayanıklıdır. ğiz. Okuyucularımız yeni bilimsel metoda Bunlar iyi savaşırlar. 40 sene sonraki rical gevşer, yorulur, rahat ister, kendilealışkın olduklarından Arap tarihçisinin rinden öncekilerin biriktirdikleri yorumlarında ne kadar usulsüzlük olnimetlere kolaylıkla konmuşduğunu göreceklerdir. lardır, kibirlidirler, maiyetle"Tabiblere ve müneccimlere rindekileri kırarlar. Bunun göre insanın doğal ömrü 120 seiçin maiyetin hizmetinde nedir. İnsan, fiziksel hayata enkusur görülür. gel olan göksel ve jeolojik afetÜçüncü vakte gellerden emin ve salim oldukça dik. Bunun ricali ilk va120 sene yaşar diyorlar. Mükit ricalinden çok uzakneccimlere göre de ömrün eklaşmıştır. Bunlar devlete sikliği ve fazlalığı, bir adamın nasıl sahip olduklarını ayın hangi aşamasında doğdubilmezler. Kılıcı duvara ğuna bağlıdır. Doğal ömür olan asarlar. Bunlar çocuklar 120 sene ayın dönüş süresiyle ilCelâl Nuri İleri ve kadınlar gibi devletin kogilidir. Aynı şekilde yıldızlarda (18811938). rumasına muhtaçtır. Ricalin olan bazı belirtilerin insanın ömrüne soyluluk, şeref, imtiyaz ve şöhtesiri olur. Hep bu belirtilerden dolayı retleri dördüncü kuşakta kaybolur. insanların 80, 70, 50 sene yaşaması gereAynen: Eğer belirtilen deliller doğruluk ve kir...." insaf ile düşünülüp hak yolundan sapılmazsa sözümüzün doğruluğu ve hakikati görüİDDİA EDİLEN ŞEYİ nür." E İSPATLAMAK GEREKİR Şu birinci kısmı biraz tahlil edelim: Tabibler eğer istatistik tutmuşlarsa sözlerine değer verilir. Müneccimlere gelince, ay ve yıldızlarla insan hayatının bir ilişkisi olduğu her şeyden önce izah ve isbat edilmelidir. Neden, niçin? Sonra ayın falan aşamasında doğanların hep bir zamanda ölmeleri gerekir. Acaba böyle oluyor mu? Bunun kaydı tutulmuş mu? Bu, istatistiğin uğraşacağı bir alandır. Bu konuda istatistiksel haber yoktur, iddia ispat edilmemiştir. Demek ki, meşhur tarihçinin bu sözleri bütünüyle subjektiftir ve sabit değildir. Tecrübi ve bilimsel bir değeri yoktur. Tarihçi bununla da yetinmiyor ve insanların doğal ömürlerinin olması gibi devletlerin de böyle doğal ömürlerinin olduğunu ileri sürüyor ki, birtakım eski kafalı irfan erbabı, İbni Haldun’un bu bölümüne hayran olurlar: " Malum ola ki, devletlerin ve saltanatların ömürleri ve kalıcılıkları da ademoğullarının ömürleri gibidir. Gökyüzündeki işaret ve belirtilere göre bu ömür az veya çok olur. Fakat çoğunlukla üç vakti geçmez. Her bir vakit 40 sene takdir olunmuştur. Üç vakit 120 senedir. Böylece devletlerin doğal ömrü insanların doğal ömrüne eşit olur. Bu husus MİLLETLER DE DOĞAR, BÜYÜR, ÖLÜR ANCAK.. Biraz eleştiri: Evet, fertler gibi milletler de doğar, büyür, ölür. Lakin bu hayat ferdî hayata hiç benzemez. Biri biyoloji hayat bilgisi – sahasıdır, öteki sosyolojinin konusudur. Hele devletlerin hayatını ölçecek bir düzenek düşünmek gülünçtür. İbni Haldun bu iddiada bulunmadan önce geçmiş devletlerin bir cetvelini tanzim etmeliydi. Bu iş nisbeten kolaydır. Derhal anlayacaktı ki, üç vakitten çok fazla süren devletler vardır. Hatta şöyle hareket edebilirdi: Bütün devletleri sayıp dökmek ve bunların ortalama ömrünü bulmak. Bunun üzerine belki sebepler aranabilirdi. Bu girişimde bile bulunmamış. Sonra şöyle bir incelemeye girişmeliydi: Her vakitte ricalin niteliklerini anlatıyor. Acaba her devlette böyle mi? Bir devlet var mıdır ki, ricali mesela son vaktinde çok cengâver ve hamiyetli olsun? Eğer bir döküm işlemi sonucunda her devletin üç vaktindeki ricalinde bu nitelikleri bulsaydı, bir ilke bulmuş olurdu. Böyle olmadığı için inceleme ve iddia subjektiftir. Tecrübî küçük bir eleştiri ise iddianın yanlış olduğunu derhal ispat eder. 991/18 18 Mart 2006